Anne işe gitme!
Oyun terapi ofisinin kapısı açıldı. Küçük kız annesini odaya çağırdı. Anne; içeri girmesi doğru mu değil mi bilemez bir bakışla bana baktı. Gülümsedim. "Aslı size oynadığı oyunu göstermek istiyor" diyerek bekleme salonundan oyun odasına yürümesine eşlik ettim.
Anne oyun odasına girdiğinde Aslı'ya "Annenin nereye oturmasını istersin" diye sordum. Yeri gösterdi. Anne yere oturdu. 4 yaşın sevecenliği ile annesine "ben anneyim, sen çocuk" diyerek oyununa davet etti. Sonra elini sallayarak "kızım ben işe gidiyorum" diyerek ona arkasını döndü. Annesi "olur anne, işe git ki para kazan bana oyuncak al" diye hiç düşünemeden cevap verdi. Bazen kelimeler ağzımızdan ne kadar otomatik çıkıyor diye düşünmeden edemedim.
Aslı bana baktı. Sanki 'biraz önce senle oynadığımız oyundaki gibi olsun annem' der gibiydi. Annesinin yanına gidip ona "Aslı siz işe giderken gerçekten zorlanıyor; çünkü siz onun için önemlisiniz" dedim.
Aslı siz giderken nasıl üzüldüğünü anladığınızı görmek istiyor. "Hani hü, hü anne işe gitme diyor ya! Hadi burada gerçekten Aslı olun" diye gülümsedim.
Bunun üzerine anne "işe gitme anne, işe gitme" dedi. Aslı güldü ve tekrar "ben işe gidiyorum anne" diye el salladı. Anneye beden dilimle devam etmesini söyledim.
Hatta biraz daha üzgün bir ses tonu takınabileceğini fısıldadım. Anne tekrar yaptı.
Aslı tekrar gülümsedi. Ve bu yarım saat böyle devam etti. Aslı ihtiyacı olanı aldığına inandığında tabak çanak oyuncaklarına yönelerek annesi ve kendisi için yemek pişirdi.
"Çocuklar iyiyi bilir. Çocuklar fırsat verildiğinde kendi iyileşmelerini kendileri gerçekleştirirler. Çocuklar kendi oyunlarının direktörüdür. Onları dinleyen ve onlara saygıyla yaklaşan bir büyük olduğunda ihtiyaçları olan iyileşmeyi kendileri sağlarlar". Bu cümleler, hocam ve süpervizörüm oyun terapisti Dr. Byron Norton'dan geliyor.
Aslı için benim bir şey yapmam ya da söylemem gerekmiyordu. Ebeveynleri ile sağlıklı ilişkiler içinde olan bir çocuk duygularını rahat dışa vurur. Aslı da işte böyle bir çocuk. Son dönemlerde annenin işe başlamasının çocukta yarattığı değişiklik için ne yapacağını bilemeyen anne oyun terapisine başvurur.
Ve annesinin onu başka türlü dinlemesine yönelik ihtiyacının anlaşılması Aslı için yeterli olur. Seansta benim onu ihtiyacı olduğu şekilde dinlediğimi anlaması, anneyi oyuna davet etmesi, benim onun kendi iyileşmesi için gerekli olanı bildiğine olan inancım ve annenin bu süreçte tüm bunlara açık olması derken süreci belirleyen hep Aslı olur.
Anne artık sabahları evden çıkarken Aslı'ya "ağlama kızım, akşam sana oyuncak getireceğim, ya da bak çalışmam lazım" gibi onun o yaşa özgü beyin yapısını aşan cümleler söylemeyi bırakır. Kendi ayrılma duygusunu, onu bıraktığı için yaşadığı suçluluk duygusunu, ona olan özlemini artık itmek yerine farkındadır anne.
Tüm bunları bastırmadan girer ilişkiye kızıyla. Bazen onun da gözleri dolar. Bazen işe giderken yol boyunca ağlar. Ancak duyguların geçici olduğunu kendi de deneyimler bu annelik yolculuğunda. Boyuna iner kızının. Ona bakar. Biricik kızının ağlayan gözlerine dokunur.
Ve der ki; "Aslı işe gitmemi istemiyorsun. Seninle kalsam, beraber oynasak, eskisi gibi. Benim için de zor. Seni özlüyorum işe gidince. Kolay değil Aslı olmak. Anneye her sabah işe giderken el sallamak, anneyi özlemek". Ve Aslı daha da hıçkırarak anneye sarılır.
Sevgili okuyucu, bu satırları okurken "Tamam anladık. Duyguyu anladık. Peki, şimdi ne yapacağım" dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten Aslı'nın annesi gibi orda o anda olduğunuzda başka bir şey oluyor. Ne söylemem gerektiğinden çok, o anda onun için sizden ayrılmanın ne kadar zor olduğunu anladığınız o yerde sözler, söylenmesi gerekenler anlamını yitiriyor.
İki birbirini anlayan beyin birbirini sarmalıyor. Ve gerçekten anlaşıldığın hissi her şeyin ötesine geçiyor.
Aslı çoğu akşam anne sen çocuk ol, ben anne oyununu oynadı annesiyle. Annesi de "hü, hü" diye ağladı. Aslı gülümsedi her seferinde. Anlaşıldığı hissini bu oyundan daha iyi ortaya koyabilecek hiç bir terapi, hiç bir söz olamazdı.
Oyun çocuğun öğrendiği, iyileştiği, anlamlandırdığı, günlük hayatı deneyimlediği, sorun çözdüğü, duygularını ortaya koyduğu, kısaca yaşadığı yer. Tüm gün biz ebeveynler onların hayatındaki birçok şeyi yönlendirirken bırakın gücü ellerine aldıkları yer olsun oyun. Bir şey öğretmeyelim orada. Oynamalarına, kendi oyunlarının direktörü olmalarına izin verelim.
Sevgiyle Kalın
YORUMLAR