Domates bitmiş
Gerçekten de bitmiş. Belki biliyorsunuzdur bizim onca ziraat fakültemiz olduğu halde tohum üretemiyoruz. Daha doğrusu iyi yerli tohum üretemiyoruz. Hani şu çocukluğumuzdaki domatesin tohumu artık neredeyse yok bu ülkede.
Zaten artık yalnızca domates de değil çoğu meyve sebze için de sadece hibrit yani ithal ve tek bir kez ekilebilen tohum kullanımı dışında seçenek yok. Yani ürünün bir kısmını ayırıp tohumluk yapamıyorsunuz bu hibrit tohumlarla.
Domates tohumunu yurtdışından ithal ediyoruz. Sadece domatesi de değil, bugün Çengelköy bademi diye sıra sıra pakete dizili ürünün tohumu ABD’den. Havuç tohumu İsrail’den. Falan filan. Ve bunun için her yıl milyon dolarlar harcıyoruz.
Bir zamandır, yani son yıllarda diyeyim, bir türlü istediğimiz domatesi göremiyoruz tezgahlarda. Manava gidiyoruz olmuyor, markete gidiyoruz yok, seyyar tezgaha bakıyoruz son bir umutla ama maalesef.
Domates bitmiş diyordum kendi kendime. İnanamıyor tekrarlıyordum. Bırak kendisini, meğer tohumu bile bitmiş. Bir şeyin tohumu bitince de kendisi yetişmiyor doğal olarak.
Şimdi etrafıma yeniden bakınca anlıyorum ki bizde pek çok iyi şeyin tohumu ya bitmiş ya da bitmek üzere.
Peki bu ülkede insanlara kandırmayı, dedikoduyu, uyanıklığı, hırsı, saygısızlığı ve kabalığı kim ne ara tohumladı peki. Bu tohumlar nasıl oldu da bu kadar çabuk yeşerdi. Ne ara bu kadar boy attılar da güneşimizi kapattılar.
Günden güne eriyip giden domatesi dönüp sulamayanlar, bu kötülük çiçeklerini neyle gübrelediler, neyle suladılar da bunlar zamanla değer haline geldi neredeyse.
Çocuktum ama hatırlıyorum. Zarafet, saygı, dürüstlük para ederdi, şimdiyse neredeyse enayilikten sayılıyor. Her gün biraz daha soluyor, kuruyup gidiyor iyilik çiçekleri. Kötülük tohumları etrafa saçılıyor.
Çoğu kadim metinde toprağın hayatla özdeşleştirilmesi tesadüf değil.
Hayat da toprak gibi ne ekersen onu biçeceğin bir zemin. İnsanın özü ise ışık. Yani tohumu nurdan. Belki de hep kendi toprağına bakmalı insan, ben ne ekiyorum diye?
Her gün hangi tohumu atıp, hangi filizi suluyorsan biçeceğin odur. Gerisi hikaye.
Bugünkü Hediyeniz Yunus Emre’den…
Bir avuç toprak, biraz da suyum ben...
Neyimle övüneyim, işte buyum ben
YORUMLAR