Çocuğu uykuya alıştırmak
Çocuk uyusun, evi toplayacağım.
Çocuk uyusun, banyo yapacağım.
Çocuk uyusun, kitap okuyacağım (aylardır aynı sayfadayım.)
Çocuk uyusun, kocama sarılacağım.
Çocuk uyusun uyansın, randevuya gitmemiz lazım.
Çocuk uyusun… Hadi uyusun… N’olur uyusun… Ay saat kaç oldu!! Artık uyusun!
Yok yok, bu uyku seansı değil, resmen sabrımın sınanmasıydı! Anneliğimin ilk yılında en çok nede zorlandın deseler, uyumasını beklemekte derim. Çok sık olmuyordu ama oldu mu feci çarpıyordu. Sanırım en çok düzenimiz değiştiğinde, işler biriktiğinde ve planlarım aksadığında canım sıkılıyordu.
Baktım olacak gibi değil ben gerildikçe geriliyor kucağımdaki bebe; aldım kağıdı kalemi elime yazmaya başladım ciddi ciddi beni deli eden şeyler ne diye. Olur ya belki değişirdi, belki iyi gelirdi bize…
Geldi de.
Sürece “Uyumayabilir” diyerek başladım.
Düşüncelerimi ayıklamak, bazılarının önüne takoz koymak hep iyi gelmiştir bana; hem öfkemin yükselmesine hem de durumun sarpa sarmasına. Bu konuyu masaya ilk yatırdığımda fark ettim ki “Uyumalı, uykusu var, şimdi uyur” diye düşünerek yatağa girmek, uyumadığında daha çabuk ve daha çok sinirlenmeme neden oluyordu. Ve bu düşünceyi “çocuklar şu kadar saat uyumalı yoksa…” cümleli vicdan azabından başka bir işe yaramayan araştırmalar, “benimkisi günde şu kadar saat uyuyor, seninki neden uyumuyor” diyen arkadaşlar, "iki gündür saat tam üçte uyuyor, bugün de uyur, uyanınca da şu işimi hallederim/dışarı çıkarım” diye düşünerek yaptığım planlar besliyordu. Bu çocuk "beni sinir etmek için" değil, başka sebeplerden uyumak istemiyordu.
O yüzden çıkardım aklımdan bu düşünceleri ve daha yatağa giderken kendi kendime dedim ki: “Uyumayabilir”.
Uyumayabilirdi çünkü; her zaman aynı saatte, aynı derecede yorulmuş olmuyordu.
Uyumayabilirdi çünkü; bazen başka ihtiyaçlar, arzular, kaygılar vb uykunun önüne geçebiliyordu (aynı bizimki gibi.)
Uyumayabilirdi çünkü; dünyası değiştiği için kaygılanıp bana yapıştığı "büyüme atağı" diye bir şey aniden ortalığı karıştırıyordu.
Uyumayabilirdi çünkü; dönmeyi, emeklemeyi, yürümeyi öğrenirken gece uykusundan kalkıp denemeye devam edecek kadar heyecan duyuyordu.
Uyumayabilirdi çünkü; insandı ve o an uyumak istemiyordu. Uyumak istemeyen bir çocuğun gözlerini zorla kapatmak imkansıza denk geliyordu. Üzerinde baskı ve kontrol hissetmesi işi güç savaşına çeviriyordu. Başka bir insanı benim planıma zorlamak kulağıma saygısızlık gibi geliyordu.
Ben de işlerin her zaman planladığım gibi gitmeyebileceğini kendime hatırlattım.
Ne oldu bilin… Uyumayıp ayaklandığında daha sakin davranabildim. Gerektiğinde süreci daha kolay yönetebildim veya baştan alabildim.
Bu şekilde düşünmek başka konularda da hayatımı kolaylaştıracaktı zamanla; öyle ya hayattı bu; “olmaya-da-bilirdi."
İşlerimi düşünmeyi kestim ve planlarımı esnettim.
Baktım ki düşündükçe diş bileyip geriliyorum, hatta bazen sabırsızlanıp, panik oluyorum; uyumasını beklerken sürekli aklımdan yapılacaklar listemi geçirmeyi bıraktım. Onun yerine “hele bi’ uyusun, bakarız”ı motto yaptım -ki gerçekti bu; yapamayacağım halde geleceği kontrol etmeye çalışmak sadece sinirimi bozuyordu.
Dışarıda yapacağım işlerle ilgili saatleri esnetebiliyorsam esnettim. "Şu saatte uyur, şu saatte uyanır, saat birde çıkarım” ve “Bir an önce uyumalı, yoksa orada aşırı mızmız olacak, tüh ya” diyen iç sesimi kestim, yapabiliyorsam randevularımı ucu açık hale getirdim.
“Uyutmak" kelimesinden vazgeçtim.
Şaka değil. Kelimelerin bir gücü var ve uyu”t"mak bir bedenin uyumasını sağlamak anlamına geliyor. Oysa uyku benim "çocuğuma yaptırabileceğim" bir şey değildi. Onun benim eşliğimle kendi kendine yapabileceği bir şeydi. Bunu ne kadar çabuk kabullenirsem, o kadar rahat ettim. Model oldum; “Yorulduğumda uyumak iyi geliyor, dinlendiğimde yapmak istediklerim için güç topluyorum” dedim ve “senin ne zaman uyuman gerektiğini ben bilirim” halimden istifa ettim. Onun beden ritmini kontrol etmeye çalışmadıkça, daha iyi görebilir, ihtiyaçlarını anlayabilir hale geldim. Ve bu her nasılsa daha iyi ve kolay uykuya geçişle sonuçlandı. Kızım bedenine daha çok kulak kesilmeye başladı.
Sallama ve pışpışlama ikilemini geride bıraktım.
Bebekliğinde uyku saati gelince kızımı kucağımda hafifçe sallar, şarkı söyler ya da pışpışlardım. Ancak zamanla sallamanın, pış pışlamanın “uyuttuğuna” inanmaya başladım. Bu inanç o uyumadıkça daha hızlı sallamama, sallamadığımda "sallarsam uyur mu acaba"lara neden olmaya başladı. E haliyle çocuk n’oluyor yahu diye ayıldı, gerildik, hızlandık, “aaamaaan uyumazsan uyuma” moduna geçmeye ramak kaldı falan.
Demem o ki, sabırsızlanıp kızmaya başladıkça daha hızlı sallarsam daha çabuk uyur durumu yalan.
Gerek yoktu, durumu iyileştirmiyordu. Uyumasını sağlayan bir şey yoktu, yorgun ve uykulu olmasın başka. Sallamayı, pış pışı kafayı takmayı bıraktım.
Yanına uzandım, sarılarak yattım. Dinlendim. İçimden geliyorsa ninni söyledim ya da sessizce bekledim. Bazen hemen, bazen yarım saatte uyudu, nadiren de kalkıp koştu. Koşabilirdi elbet, çünkü “uyumayabilir"di.
Çocuğun ellerini tutmak suretiyle hareket etmesine engel olmadım.
Bir anneyi en gıcık eden şeylerden biri olabilir uyumak için yatırılmış çocuğun elini kolunu sallaması ya da ayağıyla yatağın kenarına vurmaya başlaması. Bana bunu yapınca uyumayacak gibi geliyordu. Sanki uyumamak için kendince oyun oynuyordu. Velev ki öyle: Bknz. Madde 1.
Velev ki değil; dikkatini odaklamak için yapıyor olabilirdi (ki bizde durum öyleydi.)
Hatta belki oynamayı bırakmasını söylemek ya da hareketi engellemek süreci uzatan şeyin kendisiydi!
Ne mi yaptım?
Kendi elimi kolumu bağladım.
Dışarıdan gelen seslere kafayı takmamayı seçtim.
Sanırım bir süre kızımın uykuya dalma sürecindeki en büyük tehdidin kocamın evde pıtır pıtır eden terliği ve öksürmesi olduğuna inandım. Uyumasını beklerken evde çıt çıksa kızdım ve sonra bu kızgınlığımın kızımı huzursuz ettiğini ve yine bu yüzden uyumasının geciktiğini anladım.
Zaten dışarıdan gelen sesleri kontrol etmem imkansızdı. Terlik pıt pıtlamasa köpek havlar, gözlerini tam kapatıyorken bir motosiklet egzoz patlatırdı. Öte yandan uykusu olduğunda bu çocuk top patlasa uyanmazdı. Canıma yetti bu saçma tedirginlik, rafa kaldırdım. “Amaaan!” dedim. “Uyanacağı varsa uyanırdı, ne yapayım?”
Hem zaten çocuktu bu. İnsandı.
Bazen o gün o saatte “uyumayabilir"di.
İşler çığrından çıktığında yardıma ihtiyacı olduğunu hatırlamaya çalıştım.
Bazen bir şeyler şiddetli biçimde yorgunluğunun önüne geçti ve bu çoğunlukla gün boyu biriken hayal kırıklıkları ve stresti. Hani zor bir günün ardından, aklımızdan sürekli yaşananları geçirmemiz ve uykuya dalmakta bizim de zorlanmamız gibi...
Öyle zamanlarda yetersizlik düşüncesi ve çaresizlik hissiyle kendimi geri çekmekten ya da öfkeyle davranmaktansa; yardıma ihtiyacı olduğunu düşündüm ve ona güven verdim. "Gözlerinden ve davranışlarından yorgun olduğunu anlıyorum. Yardıma ihtiyacın olduğunu görüyorum boncuğum. Birazdan seni kucaklayacağım ve sakinleşmene yardımcı olacağım. Belki de senin için zor bir gündü. Ağlamak istiyorsan seni dinleyebilirim. Yanındayım, güvendesin."
Kızım kendi duygularını taşımakta zorlandığında benim sığınacağı liman olmam ona güven verdi. Genelde biraz ağlayıp kucağımda uykuya dalıyordu. Zor zamanlarda "şu an yardımıma ihtiyacı var" diye düşünmek bana da iyi geliyordu.
Çuvalladım ama kuyruğu dik tutmaya çalışmadım.
Çoğunlukla çuvalladım. Kızdım, söylendim ve hadilemeye başladım.
Durumu fark ettikten sonra hislerimi dürüstçe anlattım ve en önemlisi kendime kızmak yerine, zaman tanıdım. En nihayetinde ben de duyguları, sınırları olan bir insanım...
“Seni uyumaya zorladım, bu şekilde davranmayı seçmem ikimizi de kötü etkiledi. Bir dahaki sefere nasıl yapalım, bunu bir düşüneyim.”
“İşlerimi sen uyuduğunda yapıyorum, bu yüzden şu an nasıl olacak bilmiyorum. Çaresiz hissettim. Şimdi bir sakinleşeyim ve düşüneyim. Bakalım neleri halledebilirim?”
Kızım küçük müçük demedim, kelimeleri anlamasa da niyetimi anlayacağına inandım.
Ama en çok bana iyi geldi kendimi duymak. Kendimi suçlamadan, içinde bulunduğum hali kabul etmek sakinleştirdi ve öfke içinde tepinmekten anlayış ve çözüm sürecine doğru çekti.
Ne diyeyim…
Uzun lafın kısası; öfke farkındalığı kazanmak çetin süreçti.
Bir başkasını kontrol edemezdim; sadece kendimi ifade edebilir, karşımdakini dinleyebilir ve orta yol bulabilirdim.
Duygularımın ve tepkilerimin farkında olabilir, beni zorlayan düşünceleri değiştirebilirdim.
İhtiyaçlarımızı ve durumu anlamaya çalışmak bozulan ritmimizi dengeye getirdi.
Ve evet; bunu içselleştirmek için zaman gerekti.
YORUMLAR