Korkuyorum
Korkularım var. Bir kısır döngüdeymişim gibi zaman zaman yükselip beni yokluyorlar:
Savaşın ortasında kalmak, depremi yeniden ve bu sefer kızımla yaşamak, bu ülkede kadın olmaktan, çocukluğumdan ve medyadaki alt metinleri okuyarak büyümekten miras tecavüz ve taciz korkusu, gözümün önünde eriyip giden dedemin yaşadığı kanser, patlayacak bombalar, küresel ısınma ve kuraklık, yerel tohumların kaybolması, kızımın bunları yaşaması…
Yargılanmak ve anlaşılmamak, hayatımda çok önem verdiğim ve beni yargılanmış hissettiğim birkaç eski dostumla yüz yüze gelmek ve yeniden incinmek, trafik kazasında yakınımı kaybetmek, çocukken feci haşlandığım için çay ve sıcak şeyler taşımak ya da kızımı sıcak şeylerin yakınında tutmak, ne yapacağımı bilmediğim ve mevcut modern tedavilere güvenmediğim için kızımın kansere yakalanması…
Bir anne olara kızımı yaralamak…
Bedenimin inandığımı fark ettiğim kırılganlığı; misal belimdeki, dizimdeki ağrılar.
Hayallerimi yaşayamamak…
Bir karar ve mecburiyet gecesinde, tam da olaylar korktuğum gibi gelişmeye devam ederken ülkede; çekiyorum hepsini zihnimin derinliklerinden tek tek. İnce, uzun, dallı budaklı ve parlak iplikler gibiler içimde. Her birini gözümün önüne koyuyor ve geri planda bana fısıldadıkları senaryoları izliyorum; yaşıyorum. Güçleniyorlar, daha da güçleniyorlar. Göğsüm sıkışıyor, gözlerimden yaşlar süzülüyor. Korkuyorum diyorum kendime, çok korkuyorum.
Kurtulmaya çalışmıyorum. Hiçbirinden utanmıyorum.
Güçsüz değilim. Kendime kızmıyorum.
Korkularım da şefkatim ve öfkem kadar gerçek.
Ayıklıyorum her birini. Etrafımda olan bitenlerin bana aktarılma biçiminden ve sıklığından dolayı içime yerleştirilmiş olanlar bir tarafa, travmalarım ve kontrol edemeyeceğim halde kontrol etmeye çalıştıklarım öte tarafa. Elimden geleni yapabileceklerim ise avucumun içine harekete geçmek üzere…
Bana ne yaptıklarını görebiliyorum. Hayatıma, kararlarıma ben sezmeden nasıl yön verdiklerini ve tepkilerimin, tercihlerimin nasıl da öngörülebilir, yönetilebilir hale geldiğini. Bir anı, ilişkiyi, “şimdi”yi yaşarken tepkilerimin nasıl değiştiğini ve nedeni anlayamadan gerginleştiğimi.
Zihnimin içine gerçekmişçesine saldıkları düşünceleri görüyorum. O “gerçek” düşünceleri, hikayeleri dinlerken ardındaki korkuyu göremediğimi biliyorum.
Senaryolar devam ediyor zihnimde. Hepsini duyuyorum. Artık bunların sadece düşünce olduğunun, değiştiremeyeceğim dünüm ve kontrol edip bilemeyeceğim yarınım arasındaki yer çekimsiz bir zeminde acıyla süzüldüğümün farkındayım. Ellerim bir şeye dokunsun ve ayaklarım yere değsin istiyorum. Uyuyakalıyorum.
Kabuslar gördüğüm zor bir gecenin ardından uyanıyorum; yorgun ve ürkek. Bu sabah korkularımın merkezi haline gelen o şehre doğru yola çıkmam gerekecek. Senaryolarım hala canlı ve kalbim hala ağır.
Sonra bir müzik çalıyor arabada sevdiğim. Düşüncelerim başka yerlere kayıyor. Camdan akıp giden ormana takılıyorum. Şarkıya eşlik ediyorken gittikçe hafifliyorum.
Korkularım var.
Hissediyorum.
Yüzleştim ve hala korkuyorum.
Ama en azından adını koydum, varlıklarını kabul ettim:
Artık onları tanıyorum.
Yine ve yeniden kontrol edemeyeceğim olayların ve acının tetiklemesiyle yükselmeye başladıklarında ne olacağını ve bana neyin iyi geldiğini; biliyorum. Yapabileceklerime ve yapmak istediklerime odaklanmaya çalışıyor, zaman zaman yaşadığım teslimiyet halini geri çağırıyorum. Zaman alacak biliyorum yeniden yaşama dönmek yüzümü. Acelem yok, korkularımdan öğreniyorum.
“Bütün bu çaresizlik duygusu içinde bana iyi gelecek şeyden emin olduğumu fark ettim. Kontrol edemeyeceğim şeyler için enerji harcamaktan, bütün bu olaylar çerçevesinde korkmaktan ve yaşayamamaktansa; anlamlı bir yaşam inşa etmeye çalışacak ve elimden geldiğince bu şekilde devam edecektim. Kendimden, kendi dünyamdan, komşumdan başlayacak uzanabileceğim, dokunabileceğim her şeyi güzel edecektim. Hayal kurmaya devam edecek, hayallerime doğru yürüyecektim. Yapabileceğim tek şey buydu. Kendimi yeniden işe yarar hissetmemin yolu buydu benim için.
Oradayım.
Hayal inşasında.
El eleyim benzer hayallerin peşinden koştuğum dostlarımla.
Bazen korku gelip geçse de kalbimin tam ortasından, unutuveriyorum onu anlamlarımın peşinde koşarken.
Kendimi çaresiz hissetmiyorum, yalnız hissetmiyorum artık yaşarken.
Acıyı sol yanımda duyuyor, umudumla kendime pansuman yapıyorum.
Zaman zaman düşsemde, yapabildiklerimi gördükçe, toprağı yeşerttikçe yeniden hayalime sarılıyorum.
Oluyor, küçücük dünyam değişiyor ve benim dünyamla kesişen dünyalar da kendiliğinden umut dolmaya başlıyor.
Artık soruyorum kendime her daim; karanlık çöküyor her yere, tam şimdi şu anda önce kendime sonra çevreme can suyu, umut, ışık olabilir miyim?
Biliyorum. Başıma her şey gelebilir.
Ölebilirim.
Ama yaşarken umudumu kaybetmem çünkü hayalimdeki dünyanın inşasında bir tuğla olduğumu bilirim.
Göz yaşlarımı can suyu yapar, yine de umudumu yeşertirim.”*
*29 Haziran ’16 tarihli “Tuğla” başlıklı yazımdan alıntıdır.
YORUMLAR