Büyüme zamanı

"Gitmeyi çok istiyorum ama sen olmadan gitmek istemiyorum."

"Bensiz zorlanacağını mı düşünüyorsun? Özleyeceğin için mi?"

"Hı hı. Seni özlerim. Zor olur."

"Ben de seni özlerim. Hatta ben de zorlanırım ama biliyor musun? Bence bunu yapabiliriz."

"Hı hı... Yapabiliriz."


Özlerim demek çok şey demekti aslında. Sensiz nasıl sakinleşeceğimi bilemeyebilirim. Üzüldüğümde, kızdığımda sana sarılmadan nasıl kendime yeteceğim? Peki ya korktuğumda? Uykuya dalarken orada olmadığını bilirsem ne hissedeceğim? Senden rahatça istediğim gibi bir başkasından ihtiyaçlarımı isteyebilecek miyim? Karar verebilecek, arkasından gidebilecek miyim? Bu kararın getirdiklerini kaldırabilecek ve taşıyabilecek miyim?


"Şimdi gidersen seni ancak beş gün sonra alabilirim. Bunu bilmelisin. İzmir'den Yalova'ya bundan erken gelemeyeceğim. Hazır mısın?"

"Hı hı."


Büyüdüğüne uyanamıyorsun çocukken, çünkü kendiliğinden oluyor. Bir bakmışsın her zaman annenin seni bıraktığı yerden eve tek başına dönüyorsun. Bazen de anlıyorsun, biliyorsun bir eşikten geçtiğini; rüştünü kanıtladığını ve artık başka biri olacağını. Karnında kelebekler dolaşıyor, hem korkuyor hem heyecanlanıyorsun. Yapabileceğini biliyor ama hata yapmak istemiyorsun. O sırada ne çekiştirilmek, ne ittirilmek, ne de çelme takılmak istiyorsun. Yapabileceğine güvenen ama düştüğünde ya da vazgeçtiğinde şefkatle sarılmayı, dinlemeyi ve yargılamamayı bilen birilerine ihtiyaç duyuyorsun arkanda. Ve yürüyorsun...


Büyümek kendiliğinden de; çocuğunun büyüdüğünü izlemek çok başka bir pencere. Çok ani oluyor gidişi şaşırıyorsun. Aslında biliyor ama yine de endişeleniyorsun. Aynı anda hem hüzünleniyor -belki biraz üzülüyor- hem de mutlu oluyorsun.


Oysa aniden gelmiyor aslında "büyümek"; işaretler veriyor, göz kırpıyor ama bir dakika önce büyük adam gibi olan çocuk, su koyverip ağlamaya başlayınca "eh işte hala çocuk" diyorsun.


Son bir ay çok önemli değişimlerine tanıklık ettim kızımın. Parmak emmeyi bırakmasını izledim düşündüğümden bile güçlü bir iradesiyle. Parmak emme arzusu geldiğinde yanıma gelip "dikkatimi dağıt anne" dedi. Sırtında parmak gezdirmece oynadım. "Dikkatini parmağıma ver. Biliyorum zor ama yapabiliriz" diyerek sarıldım. Bunun dışında karışmadım. Yardımım sadece iki gün sürdü ve sonra dikkatini dağıtmak için kendi yollarını buldu. Yüzünde gördüm düşündüğünü, yutkunduğunu, zorlandığını ve başardığını. "Biliyor musun anneanne ben parmak emmeyi bıraktım, artık kendimi sakinleştirebiliyorum." diye kendisiyle gurur duydu. Hayat kızımın kendini denemesi için bir fırsat sunmuştu ona ve ufacık bir yara oluştu parmağını dolaba vurunca. O da yara iyileşse bile büyümeyi seçti. Çünkü o gün zamanı gelmişti. Şimdiye kadar hiç olumsuzlayıp, kızmadığımız, kabul edip zamana bıraktığımız bu alışkanlıkla beraber başka şeyler de gitti; uyurken ya da beni özleyince gelip koluma dokunma alışkanlığı ve ağlayınca kucağa gelmeler yerini kendi kendine yetmeye bıraktı.


Daha bir ay olmamıştı ki, dün başka bir şehirde bir hafta kalmaya karar verdi. Hem dudak büküp göz yaşı döküyor hem de gitmek istediğini söylüyordu. İkilemini de cesaretini de sezdim. Kendi duygularımı yutup, ona güç verdim. Vazgeçebileceği bir alan da açarak kararını bekledim. "Parmak emmeden nasıl sakinleşeceğimi bilmiyorum anne" demişti bir gün bana, yine "desteğe ihtiyacın olabilir, yanındayım ve bence yapabilirsin." demiştim.


Çocuğun bir eşikten geçerken susmak çok zor kendi endişelerini. Aynı daha zamanı gelmeden "hadi"lememenin çok zor olduğu gibi. Dilinin ucuna geliyor çünkü insanın "artık bağımsızlaş, hadi"... Kolay olmuyor senin korktuğun şeye cesaret ettiğinde içinde çılgınca yükselen "yapma, dur, yapamazsın"ları yutkunmak ve ona destek olmak. Düşeceğini bilsen de ben demiştim demeden şefkatle olduğun yerde durmak. İhtiyacı olduğunda yanında olabilecek kadar yakın ama ona alan açacak kadar uzak olmak.


"Fikrini değiştirdiysen bunu şimdi söylemelisin."

"Değiştirmedim. Anneannemle gideceğim."


Ağladı, sarıldı, sırnaştı, kokladı. Sonra da arabaya binip el salladı...

Biliyordum, seziyordum zaten...

Bugün; bir anne için geri çekilmenin, çocuk içinse büyümenin zamanı.


Bendeki hüznü görünce "e zor tabi çocuk büyütmek" dedi biri. Belki saçma ama bir türlü sevemedim "çocuğu büyütme" terimini. "Büyütme"nin kültürel anlamında çocuk sanki edilgenmiş gibi gelirdi; ben yaptım, ben yetiştirdim, benim eserim der gibi... O yüzden olsa olsa bir eşlikçi olabilirdim ben, çünkü büyümek ya beklenmedik bir anda hayatın kendisinden gelirdi ya da "iç"ten. Sürecin mimarı çocuğun kendisiydi.


Dostuma dedim ki "ayrılık da iki kişilik", bu yüzden zamanının gelmesi gece gözlerimin dolmasına engel olamadı. Sonra oturdum ve kızıma güzel bir mektup yazdım, sabah en sevdiği bebeğiyle beraber gönderip, bu yazıyı da bitirince hüznün yerini onunla duyduğum gurur ve sürecine duyduğum saygı aldı.


Özlem... İşte o hiç azalmadı.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok iyi.......
    CEVAPLA
  • Misafir Harka bir yazı
    CEVAPLA
  • Misafir Harika bir yazı çook güzel , teşekkürler :)
    CEVAPLA
  • Misafir Gözyaşlarıma hakim olmadım, saldım gitti Nasıl güzel duygulu bir yazı canım benim muhteşemsiniz ❤️
    CEVAPLA
  • Misafir Gözlerim dolarak bogazimda dugumlerler okudum şule:))
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.