Mucize
"Boncuğum şimdiye kadar en mutlu olduğun anı hatırlıyor musun?"
"Hımmm... Böyle sorunca hiç aklıma gelmiyor. Hatırlamıyorum."
"Peki üzüldüğün zamanları hatırlıyor musun?"
"Ohoooo. Onlardan çok var. Bugün bile oldu kitap okuyamadan uyuyunca."
Cevabı duyunca içim buruluyor ama bir yanım da bunun kaçınılmaz olduğunu biliyor. İnsan ceplerinde acılarını, üzüntülerini ve hayal kırıklıklarını taşımaya daha eğilimli oluyor. Hepimizin geçmişinde bize ağır bir yük gibi gelse de çoğunlukla kurbanı hissedip, kendimizden ya da hayattan soğumamıza neden olsa da taşımaya devam ettiğimiz olaylar, olaylar, olaylar var.
Yine de bu yanlı hatırlama yeteneğime çok şey borçlu olduğumu düşünüyorum. Ne de olsa onun sayesinde; tüm o anıları evirip çevirerek hayatımı daha güzel kıldım ve kendimle bağlantıda olmak için şefkatle sarmam gereken yerlerimi bulup şifalandırdım -en azından bir kısmını-. ('Geçmişi ve şimdiyi dönüştürmek' yazısını okumak için tıklayın...)
Başlangıçta olayların etkisinden çıkmakta çok zorlanıyordum çünkü olayı hatırlamak zihnimde o günü canlandırıyor ve içimde o güne ait güçlü bir duygu uyandırıyordu. O duyguya kapılıp gitmek, eski tepkilerimi vermek çok kolaydı. "O bana şunu demişti, nasıl derdi, ben bunu yaparken o şunu yapmıştı, nasıl yapardı, bana kendimi şöyle hissettirmişti, buna ne hakkı vardı, o kim oluyordu, bunu nasıl düşünürdü"ler üşüşüyordu zihnime. Onaylanmadığımı, yanlış yaptığımı düşünüyorsam durumu acilen çözmeye çalışmak, özür dilemek boyun eğmek ya da bunları yapmadıysam zamanında kendimi suçlu hissetmek çok kolaydı. Onun sözlerine, seçimlerine "bir insan neden böyle yapar" diye sorarak mantıklı bir açıklama aramak ve eğer bulursam hemen affedip içimdeki acıdan kaçmak da öyle. Bir suçlu tayin edip özür dilemesini beklemek de kolaydı yüzleşmekten. Ne var ki duyduğum özür bile çoğunlukla yetmiyordu. İlişkideki herhangi bir tetiklenmede o an yeniden ortaya çıkıyor ve her şey üst üste birikmeye devam ediyordu.
Eğer mesele anne-baba ya da aile büyükleri, otoriteler vs ile ilgili ise durum daha da karmaşıklaşıyordu. Zira onların özür dilemesi zordu. Ebeveynlerin "haklı" olması toplumsal bir normdu. Büyüklere torpil geçen saygı kalıpları durumu kolaylaştırmıyordu. Velhasıl kelam yaşadığım olayları anlatmak dahi öfkeyi azaltmıyordu. Ergenliğimden başlayarak anlatmıştım zira öfkemi; bana şunu yaptılar, bunu dediler, şöyle oldu diyerekten. Devamlı anlatmıştım ama geçmemişti. Hamileliğimde hepsini birden kompakt olarak hatırlamış, dehşet verici bir öfkeye kapılmış, kızımı korumak için kolları sıvamıştım ama yine geçmemişti. Ta ki cümleleri başka türlü kurup kendimi duyana ve anlayana kadar.
Bana şöyle hissettirdi yerine ben şöyle hissettim demekle başladım sanıyorum önce. Olaylara kapılıp gitmeden kendimi durdurmak, kimseyi suçlamadan o gün hissettiğim duyguda kalmak ve sonra onun ardına, daha da ardına, bir kat daha ardına bakmak zordu. ('Gitmesine izin vermek ya da affetmek neden işe yaramıyor' yazısını okumak için tıklayın)
Bir süre böyle gitti yüzleşmelerim; olayları hatırla ve üzerinde çalış..
Sonra başka bir şey oldu. Annemle 27 yıl süren savaşım kendiliğinden son buldu. Onun öfkemi (acımı) sessiz kabulü, tuttuğu sessiz yas ve gözleriyle sorduğu tek bir soru ile hem de:
"Geçmişi düzeltemem. O gün yaptığım seçimlerin neye yol açtığını görüyorum ve derin bir üzüntü hissediyorum. Peki söyle bana şimdi senin neye ihtiyacın var? Senin için ne yapabilirim?"
O gün boşaldı ceplerim birden. 27 yıldır birikmiş bütün olayları tartışmama gerek yoktu. Ona söyleyeceklerime saatlerce savunma yapmasına, detaylarda kaybolmaya gerek yoktu. İlişkimizde karşılıklı bir öfke ve karşılanmayan ihtiyaçlarımızın birikmiş acısı vardı. Onları anlamak, ifade etmek, yas tutmak ve şimdi gönüllü olduğumuzu vermek yetiyordu. Yükleri taşımam gerekmiyordu.
Hafifledim.
O günden sonra sanıyorum geçmişteki anlarda kaybolmak yerine o güne dair içimde şimdi canlı olana yönelttim merakımı. O olay hakkında şimdi ne hissediyordum? O zaman hangi yaram kanamıştı? Hangi inancım beni yönlendirmişti? O hala kanıyor muydu? Şimdi neye ihtiyacım vardı? Ne yapmak istiyordum? İfade etmek, onarmak, hayatımızı güzelleştirmek için hangi ricalarda bulunmak istiyordum?
Geçtiğimiz iki ay Asımla yaptığımız şey de buydu. Geçmişte kaybolmak, olayları çağırmak yerine ilişkimizde hissettiğimiz acıya, şimdiye ve ihtiyaçlarımıza odaklanmak... Yüklerimizi birden hafifletti. Kalkanlarımızı indirdik. Duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı ifade ettik ve yas tuttuk birlikte. Ricalarımızı dile getirdik ve gönüllü olduklarımızı yapmaya başladık. Gönüllü değilsek ihtiyaçlarımızı yeniden masaya yatırdık.
Dedim ya hafızama minnet borçluyum. Şifaya işaretçi gibi çalıştığı için.
Öte yandan itiraf ediyorum;
olaylara odaklanmaktansa şimdi canlı olana, şu anki içgörüm ile fark ettiğim kök nedene ve mevcut ihtiyaçlarıma odaklanınca birden tuttuğu her şeyi bırakabilme yeteneğini daha da çok seviyorum.
Mucize gibi bir şey bu çünkü.
"Şimdi'nin mucizesi."
Canlı olanın mucizesi....
YORUMLAR