Gülümseme

Geçen sabah yüzümü çevirdi kendine doğru. Uyandım. Mahsundu. Üzgün gibi hani...

"Ne oldu annecim?" dedim.

"Neden olmadı bu sefer?" dedi.

Şaşırdım. Neyin olmadığını düşündüğünü sordum.

"Her sabah ben sana sokulunca bana bakıp gülümserdin, sonra saçımı koklar, öperdin. Bu sabah bekledim bekledim, olmadı." dedi.


Yaklaştım ve kocaman sarıldım. Sabah tek bir gülümsemenin onun için önemini o gün anladım...


Sabah rutinimiz bu çünkü. Doğduğundan beri...

Gözümü açıyorum, yanımda. Gülümsüyorum, hemen gözüm yarı kapalı. Yorganı kaldırıp altına davet ediyorum. Sokuluyor hemen bana. Kokluyorum, öpüyorum. Defalarca.


Her sabah kalkarız ama yataktan bir saat sonra çıkarız. Uykulu uykulu sarılıp sırnaşmak en sevdiğimiz şeydir. Yapmazsak eksik hissettiğimiz bir güne başlama ritüeli boncukla.


Çok seviyorum sabahları onunla böyle yavaş başlamayı. Severek birbirimizi... Ne olursa olsun...


Bazı sabahlar ben geceden uykusuz, biraz yorgun oluyorum. Gözümü açıp hemen geri kapatıyorum. O zaman bana sokulup hikayeler fısıldamaya başlıyor ben uyanana kadar. Eğer sürpriz kahvaltı hazırlamıyor, resim ya da müzik yapmıyorsa, yanımda yatıyor ve büyük bir ciddiyetle hikâye uyduruyor sabahın ilhamıyla. O zaman bilerek açmıyorum da gözlerimi, başımı yaslıyorum omzuna, arada bir kaç kelime, cümle yakalarım umuduyla. Çok merak ediyorum dünyasını... Bazen çok istiyorum aklını okumayı.


Az önce bir şiire başladı. Elinde kalem kağıt, harfleri sora sora yazdırıyor. Şiir ne demektir bildiğinden çok emin değilim ama şiir dedi. Adı "Sevginin Kaynağı".


"Sevgi her zaman güçlüdür.

Ama sevgisizlikle karşılaştığında

O kadar da güçlü sayılmaz.

Eskiden böyleydi.

Ama şimdi sevgisizlik sevgiden güçsüz.

Korkmayın."


Daha önce yazmadığı ama söylediği bir şiiri daha vardı, tesadüfen kayda aldığım:


"Küçük minik domates,

Söyle bakalım bana baharın ne zaman geleceğini.

Ah, ah, bahar!

Sen açınca anlıyorum ben baharın geleceğini..."


Dün içinden gelen gücü tarif ediyor, "kalp gücü" diyor adına. Resimleri, şarkıları, hikayeleri ve oyunları kalbinden geliyormuş çünkü. "Kalbimin Şarkısı" demiş ya sergisinin adına...


"Bu hayatta en çok ne önemli senin için?" diye soruyorum:


"Sevilmek, yemek yemek, tatlı, su, resim yapmak, kitap okumak, oyun oynamak" diyor... Öyle basit, öyle yalın...


Ve sabah gülümsemesiz güne başlamıyor...


Nereden geliyor böyle şeyler aklına? Neler var kalbinde daha?


Çocuklar sevginin gücünü bu kadar kolay nasıl biliyor? Kalbinden geleni nasıl böyle kolaycacık duyuyor?


Ona bakinca insan hep ve her zaman çocuk olmak istiyor...


Bir kaç ay önce bir yolunu da buldum:

Eğer her gün zihnimi ona buna yormak yerine dikkatle Cemre'ye bakıp, "şimdi"de olursam çocuk oluyorum. O da elimden tutup kalbime götürüyor. Ve ben orada yorgun olsam da gülümsemeyi unutmuyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.