Pırlanta

Asım'la yeni geçtiğimiz bir eşikten sonra yıllardır takmadığım alyansımı yeniden takmanın bana iyi geleceğini fark ettim. Gidip çıkardım dolapların taa gerisindeki kutudan. Altının ekolojik etkisini, pırlantanın sömürü hikayesini idrak ettiğimden beri küstüğüm takılarımla beraber bir yere tıkılmış duruyorlardı.


Çok değillerdi. Her birinin bir anısı vardı. Bana evlenme teklif ettiği gün armağan ettiği yüzük içinde en kıymetli olanı idi. Böyle bir şeyin kıymeti olması ideolojik penceremden bakınca saçma da gelse, kıymetli idi işte. Şu an için yapacak bir şey yok.


Yüzüğü parmağıma taktığımda bir utanç dürttü beni. Ardından da her şeyin "doğrusunu" ölçüp biçen yargılayıcı bir iç ses... "Bir de dünya ile bağ kurmaktan bahsediyorsun, parmağındaki şeye bakışına bak! Neredeyse özlediğini düşüneceğim!"


E ama özlemişim. Pırlanta, altın ve bunun gibi diğer şeylerin endüstrisine duyduğum kızgınlık yüzünden Dipsiz Göl'de benim için çok kıymetli olan bir anıyı bile o yoğun duygularla geri çağıramaz olmuşum. Kısa bir utanç dalgası yerleşmiş o şöminenin karşısındaki üçüncü koltuğa. O vakitler normal bir beyaz yaka olarak, ekolojik farkındalıksız bir yaşam sürdürüyordum. "Yazık!" dedi ses. Onu görmezden geldim.


Sonra o utanç üzerinde durdum biraz. Yargılayıcı sesin konuşmasına izin verdim. Doğru ve yanlış diye iki sütun belirledim. Ekolojik katil olduğum seçimlerimi bir yana, dünyayı kurtardıklarımı(?) da diğer yana yazdım:


Şu an parmağımda pırlanta bir yüzük vardı. Yanlış. Ama kırsalda onarıcı tarım uygulamaları yapma niyeti ile yaşıyordum. Bak, bu doğru.


Beş yıl saçımı karbonat, sirke, zeytinyağlı sabun, el yapımı şampuan, sabun, sadece su vs gibi doğal seçeneklerle yıkandıktan sonra bu sene şampuana geri dönmüştüm. Saçlarım kendini bir türlü toparlayamamıştı ve beş yıldır sürekli toplu duruyorlardı. Açmak istemiştim artık. Yanlış.


Ama evimde kuru tuvalet vardı. Suyu oldukça az tüketiyordum ve sadece güneş enerjisi kullanıyordum. Doğrular! Evimde plastik vardı eskiden aldığım (yanlış!) ama yenisini almıyordum (eh, doğru).


Kızım sentetik boyalar kullanıyordu resim yaparken (berbat!) ama kullanılmış kağıtlara resim yapıyordu (iyi bari). Tabii, yine de kağıt kullanıyordu...


Bir takım şeyler için çelik malzeme seçmiştik evde ama onun karbon ayak izi, endüstrinin pisliği altın kadar beterdi...


Şehir dışında davet edildiğim bir panelde ekoloji üzerine yaptığım konuşmanın insanlar üzerindeki etkisi, harcadığım benzini affettirir miydi? Arabayla geçtiğimiz tünelleri açmak için kullanılan ve kesinlikle parmağımdakindan büyük olan elmas bıçakları peki? İnsanlığın en kirli keşfi hangisiydi şimdi? Belki mesele keşiflerde değil de başka bir şeydeydi.. Mesela ilişkilerde?


Liste gittikçe saçmaladı. Evimin malzemesi olarak kullandığım ahşap önce doğruya sonra yanlışa yazıldı. Arazide yürürken ezdiğim envai çeşit can ekside ama yaptığım kompost artıdaydı...


Sincap olmayı diledim o an. Ya da sabahları başımı ağrıtan şu ağaçkakan... Ama yok, onlar da ağaçların yavaş yavaş ölümüne neden oluyorlardı. Derin bir nefes aldım. En azından ağaçkakanla birlikte paylaşıyordum bir miktar varoluşsal yanlışı.


Güldüm kendime. Ölçülemeyecek bir şeyi ölçmeye, hesaplamaya çalışıyordum. Varlığımın dünyaya verdiği zararı ve katkıyı... Komik...


Aslında böyle şeylere dair içimde güçlü hisler vardır genelde. Doğru ve yanlışın bilinmezliğini derinden hisseder ve ilahi bir planın varlığına inanırım. Ve görünürde kötü olanın hayrını çok görmüşlüğüm vardır. Ama bazen bazı inançlar utancı tetiklediğinde bunu unutabiliyorum. Var oluşun görebildiğimiz ve hesaplayabildiğimizi düşündüğümüz yarar veya zarardan fazlası olduğunu hissediyorum. Buna inanıyorum. "Bütün" göremediğimiz, hesaplayamayacağımız ancak kırılgan bir naiflikle inanabileceğimiz bir denge barındırıyor.


Ve benim de dengeye ihtiyacım var. O yüzden kısa süreliğine izin verdiğim o sese teşekkür edip listeyi yakıyorum. Bundan yedi yıl önceki Seda ile aramdaki farka odaklanıyorum...


O Seda her an "aldığının" farkında değil. Aldığı nefesin, içtiği suyun, ilhamın... Farkında değil... Ne verdiği ve nasıl verdiği üzerine de düşünmüyor. Kim olduğunu bilmiyor. Dünya ile bağını görmüyor ve bütünün farkında değil. "Kabulde" değil.


Şimdi farkındayım. Her an aldığımın farkındayım. Satın aldıklarımın ve para ile ölçülemeyecek alımlarımın. İlişkilerimin ve ilişki kurma biçiminlerimin etkisinin. Alma-verme dengesinin... Dünya ile bağımın, birliğimizin...


İşte, bu farkındalıkla, elimden gelenin en iyisini yaptığımı biliyorum. Şimdi Asım ile düzelttiğim ilişkimin, kabulün etrafımıza, çocuğumuza, arazimize nasıl iyi geleceğini hissedebiliyorum mesela...


Evimde "kötü" olduğu için kenarda köşede saklanan bir şeyleri affetmemin, onları sevmek için kendime izin vermemin onarma niyetimdeki gevşeklikler olmayacağını da...


Çünkü artık bağlarımın ve ilişkilerimin farkındayım. Hesap kitapla değil, kalple karar alıyorum. Kalbim bağlarımı kurduğum yer. Dünya ile ilişkimi hiçe sayması mümkün değil... Kalbimin bilmemesi mümkün değil.


Ona güveniyorum.


Asım'a verdiğim sözü hatırlamak bana iyi geliyor. İş yaparken varlığını hissettiğim yüzüğü okşuyorum.


Kendimi, geçmişimi, şimdimi, kalbimi, kocamı seviyorum.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.