Kırsalda yaşamaya karar verme rehberi

Yaz geldi.


Olanca sıcağı ile aniden bastırdı. Dün gece pencere açık uyuduk. Camın önünde kuzular otluyor (3 tanecik), arada da meliyordu sabaha karşı. Bir süredir bizimle olan misafirlerimiz onlar. Arazideki otları bitirmeye yeter sanmıştık ama yanılmışız. Koca bir sürüye ihtiyacımız var. Tavukların da dört tanesi gurk oldu, yatıyor. Bu yaz birçok civcivle şenleneceğiz belli ki. Dün katırtırnağı toplamaya tırmandık kayalıklara. Gittikçe daha çok daha çok açılıyorum, güvende hissediyorum vadide ve dağlarda.


Araziyi aldığımızdan beri kaç kere yazışmış ya da konuşmuşumdur kim bilir, kırsala taşınmak isteyen insanlarla. Kimiyle telefonda, kimiyle arazide, kimiyle de taşındıktan sonra evimizde... Sorular hep benzer, kaygılar da öyle. Benim cevaplarım ise biraz tuhaf kaçıyor sanırım. Yani ilk aldığım tepkiler genelde o yönde.


Çoğumuz geleceğin belirsizliği ile ilgili sınavlar veriyoruz ve çoğumuz belirsizlikten hoşlanmıyoruz. O nedenle bir karar vermeden önce o kararı daha önceden vermiş olanlardan almak istediğimiz cevaplar da hep belirli ve net olsun diliyoruz belki. Benimkiler değil...


Böyle bir yerde, maaşlı bir işim olmadan, kendi belirlediğim anlamlara hizmet etme, kendimi ve kalbimdeki armağanı keşfe çıkma kararı nereden baksanız sekiz yıllık bir süreçti benim için. Her anlamda yavaş yavaş, sindire sindire ilerledim. Düz bir yol değildi. Ben her değiştiğimde yürüdüğüm yol, yön ve anlamlarım da değişti. Hala daha değişiyor.


Bu değişim sürdükçe ihtiyaçlarım değişecek. Bu yüzden buradan gitmek isteyebilirim, şehre dönmek, başka bir ülkeye gitmek, başka bir işe girmek, bambaşka şeyler yapmak isteyebilirim. Sıkılabilirim, yeni şeyler denemek isteyebilirim. Bazı sınırları aşmaktan korkup yönümü yeniden seçebilirim, en baştan başlamak için belli bir noktaya geri dönebilirim ya da şimdi aklıma bile gelmeyecek bir şeyi yapmak isteyebilirim. Öngöremiyorum. Öngörmeye çalışmıyorum.


Evet, yarın bir gün kızım “ben burada yaşamak istemiyorum” ya da “şunu bunu deneyimlemek istiyorum” diye tutturabilir. Ve o istediği şey ta bilmem nerede yahut da bilmem kaç ücrette olduğundan ben bunu karşılayamayabilirim. Ona “yok” demeyi ya da “hadi” demeyi seçebilirim. Tasımı tarağımı toplayabilir veyahut olduğum yere kazık çakabilirim. “Yok” dediğim zaman, başka ne seçeneklerimiz var diye sorarım. İhtiyaç var ise birçok seçenek de vardır. Ben buna çok güvenirim. Ha diyelim ki olduramadım; görmezden gelmem, duymaya ve anlamaya çalışırım. Birlikte yas tutar ve sonra bırakırım... Ki öyle yapıyorum. Hayat böyle bir yolculuk. Her an kendim, herkes ve her şey hakkında yeni bir şey öğreniyorum. Yeni duygular deneyimliyorum.


Fiziksel koşullar ile ilgili de birtakım belirsizlikler oluyor başlangıçta. Sonrasında deneyimledikçe çözüm bulabildiğiniz ya da başka ihtiyaçları önceleyip şimdilik ertelediğiniz şeyler... Zorluk diyebileceğiniz şeyler. Kışın yeterince ısınamamak, börtü böceğe bir türlü alışamamak, istediğiniz an sosyalleşememek, bazı ihtiyaçları gecikmeli karşılamak gibi. Ancak bana bunları sorduklarında hep şunu söylerim: “Benim bu yaşam seçimim kalbimin ta derininden gelen bir takım anlamları besliyor. Bu anlamlar yüzünden şimdi size zor gelen bütün bu haller bana zor değil. Zorluk değil. Ben neşe ile odun taşıyıp, neşe ile kat kat yorgan altında uyuyabilirim. Geceleri elektriksiz geçirdiğim bir ayı mutlulukla hatırlayabilirim. Üstelik bu koşullar bir takım başka yatırımlarla, seçimlerle değiştirilebilir. Bu yüzden yaşadıklarım size bir referans mıdır, pek emin değilim...”


İnsanların soruları bittiğinde benim bazı sorularım olur. Mesela derim ki:


“Belirsizlikle aranız nasıldır?”


Çünkü bir karar alırken her zaman bir belirsizliğe adım atarız. Her şey belirli olsun diye çabaladığımızda genelde yanılırız. Çünkü karşımıza çıkacak her şeyi hesaplamak mümkün değildir. Bütün enerjimizi buna verdiğimizde kaygıdan veya planlamak ve yürütmeye çalışmaktan bütün keyfi kaçırırız. Yaşamı ıskalarız. Olsun ama bu da yanlış değildir. Bundan da öğreniriz en nihayetinde... Ama belirsizlikle aranızın nasıl olduğu etkileyecek deneyimden aldığınız keyfi en çok belki de.


“Peki sizin ihtiyaçlarınız nedir?”


Siz illa ki bizim gibi ada modunda (su, elektrik vs’yi kendiniz üreterek ya da hasat ederek) yaşamak zorunda değilsiniz. İhtiyaçlarınıza, sınırlarınıza göre kendinize çok uygun bir yer bulabilirsiniz. Şehirde bile. Kalbinizdeki anlamı aramak ya da bağ kurmak için köye, kırsala taşınmanız gerekmez. Siz ne istiyorsunuz? Ailenizin ihtiyaçları nedir ve hangi koşullarda rahat ediyorsunuz? Bizim deneyimimiz bize özgü, bizim ihtiyaçlarımızı yansıtıyor. Sizinki size ait bir hikaye olacak...


“İhtiyaçların değişebileceğini düşünmek size ne hissettiriyor?”


Şehirde iken kendimize stabil bir zemin seçeriz. Sistem içinde her şey yerli yerinde görünür. İş, okul, kurslar ve hafta sonu seçenekleri tasarlanmış bir yapı içinde sınırlıdır. Yapmak isteyip de yapamadığımız şeyleri, farkında olup da karşılamadığımız ihtiyaçlarımızı sistemin "zorundalıkları" açıklamak kolaydır kendimize ya da çocuklarımıza. Bundan biraz dışarı çıktığımızda zorunda olduğumuz şeylerin seçimler olduğu idraki çarpar yüzümüze (bu aslında çemberin içinde de dışında da böyle). Seçimlerimizin ihtiyaçlarımız doğrultusunda değişebileceğini fark ederiz ve de seçeneklerin sonsuzluğunu. Seçenekler arttığında, kalpler konuşmaya başladığında çatışma alanları farklılaşır. Artık ailemizden biri bizimkilerden farklı bir ihtiyacını dile getirdiğinde ona alan açmamız gerekecektir. Duymamız, fark etmemiz, esnememiz... Bu deneyime karşı merak duyuyor musunuz? Kendi ihtiyaçlarımızla bağlantıda olmaya ve ifade etmeye? Eşit değerlilik zemininde diğerlerinin ihtiyaçlarını duymaya ve alan açmaya? Değişkenliğin içinde rahat etmeye?


Ve sonra eklerim özellikle bana korkularından bahsedenlere "korktuğunuz her şey başınıza gelebilir" diye. Dürüstçe. Gelir çünkü. Ya da gelmez. İkisi de muhtemeldir. Hemen hepsi hesaplanamaz şeylerdir. Önemli olan, yaşamın belirsizliği içinde hayatın bana doğru getirdiğini kucaklayıp kucaklamadığımdır. Ben kucaklamayı seçerim çok zaman. “Tamam” derim. “Şimdi böyle. Peki, bu durum içimizde hangi duyguları uyandırdı? Bizim tam şu anda ihtiyacımız ne? Kızımın? Benim? Eşimin? Herkes ifade etti mi? Güzel. Şimdi bakalım nasıl bir orta yol, çözüm bulabilir, nerede uzlaşma sağlayabiliriz? Hepimiz gönüllü olarak neyi seçeceğiz?” İşte bu kadardır benim sırrım. Böylesine kolay ve böylesine zor.


O yüzden, mesele her zaman kırsalda yaşamak ya da yaşamamaktan öte bir şey oluyor. Aslında her şey ihtiyaçlarımın farkında olmak ve seçim yapmakla ilgili. Belirsizliği kucaklamak ve değişime ayak uydurmakla biraz da.


Yukarıda türlü biçimlerde bahsettiğim asıl soruyu sona sakladım:


“Söylesenize kuzum; sizin kalbinizde ne var? Arzunuz ve onun ardındaki motivasyon, anlam ne? Bu anlam sizi hayat dolduruyor mu? Ve neşe? Ve merak?”


Çünkü anlamlı bir hayatınız var ise keyifli oluyor en büyük zorluklar bile... Adı zorluk olmuyor hatta. Süreç diyoruz biz ona. Deneyim. Yaşam. Kendimizi tanıma fırsatı. Yeni bir anlam yaratma fırsatı. Sevme ve bağlantı kurma fırsatı...


Ve bunları yaşamak için belirli bir yol yok. Adı ne kırsal ne şehir ne köy olmak zorunda değil. Sadece seninle, özünle, kalbinle bağlantıda olmak zorunda. Rehberin sensin...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bu okuduklarım bana delilik gibi geliyor. Bu algıda değilim, çok sığım belki de. Belki de henüz şifalanmadım, yabaniyim. Mahreminiz değil artık rahim.
    CEVAPLA
  • Misafir güzel yazı bu
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.