İki farklı annelik
Geçen bahsetmiştim, Cemre küçükken deneyimlerin neredeyse tamamına karşı temkinliydi. Önce gözlemler, anlamaya çalışır, güvende hissetmek ister ve ancak hazır bulunduğuna (yapabileceğine, başarılı olacağına) karar verirse deneyime girişirdi. Bu ister bir insanla ilişki deneyimi olsun, ister parktaki kaydıraktan kayma fark etmez. İçinde bulunduğum toplum özellikle ilişki kurarken çocukların hazır bulunuşluklarını nadiren gözettiği için Cemre'ye alan açmam, ona yaklaşanları nazikçe bilgilendirmem gerekti. İhtiyacı buydu. Alan açtım.
Beliz ayrı bir dünya. O; neredeyse tüm deneyimlere açık (duygusal bir mod ritmi var sadece) Önce içine giriyor, yaşarken karar veriyor. Benim alan tutmama ihtiyaç duymuyor, sonrasında hayal kırıklığı yaşarsa kızgınlığını dinlemek, isterse kucaklamak için orada oluyorum o kadar. Ki Cemre'nin aksine kucak da onu sakinlestirmek yerine kızdırabiliyor.
Cemre'nin "yapamıyorum" diyen sesi kendine yönelikti. "Ben yapamıyorum" diye ağlardı, kendine kızardı. Bu bizim o kadar dikkat ettiğimiz bir konuydu ki, vicdanım rahat bir şekilde ailemizden aktarım yoluyla ya da sosyal ortamlarından aktarım/travma yoluyla gerçekleşmediğini söyleyebilirim. Cemre'nin mizacında böyle bir ses var ve benliğine yönelik yetersizlik inancı olarak kendini gösteriyor. İhtiyacı olan şekillerde destekliyoruz. Beliz'in bebekliği daha farklı ilerliyor. Bangır bangır bir "ben yaparım ki" sesi duyuluyor emeklemeye çalışırken.
Cemre'nin doğumuna hazırlanırken onlarca çocuk kitabı okumuş, defterlerce not almıştım. Hepsi nasıl annelik yapacağımı formüle etmek içindi. Genel geçer, evrensel bir doğru arıyordum başta ama içime bir türlü sinmiyordu okuduklarım. Kitaplardaki yöntemlerin hiçbiri içime sinmeyince "ne yapmayacağımı" anlamış oldum ama ne yapacağımı hâlâ bilmiyordum. Sonra anladım ki mesele bende. Ebeveynlik üzerine aldığım notlar kendim üzerinde yaptığım farkındalık çalışmalarına dönüştü. İçime, kendime döndüm.
Cemre'yi ve bende uyandırdığı duyguları ve düşünceleri gözlemliyor, hayatımı ve beni şekillendiren inançlarımı keşfediyordum. Hem çocuk oluş hem de Şule Seda hakkında öğreniyordum. Her çocuk farklıdır diye düşünsem de, kendi yolculuğumda öğrendiklerimi evrenselleştirme eğilimim devam ediyordu. Eskiden yazdığım yazıları, okulsuz öğrenim gruplarında yazdığım yorumları görünce o zamanlar ne kadar net ve sınırları belli bir yapıdan bahsettiğimi fark ediyorum. Şimdi olsa o kadar katı ve kesin konuşmazdım içsel yaralar, çocuklar ve ebeveynlik hakkında.
Şifalanma yolculuğumda keşfettiğim inanç ve bağlamları hakkında bir teorim oluştu zamanla. Blogumu takip eden okurlar ile okulsuz grupta yorumlarımı okuyanlar bilir. Çok tutarlı bir içsel bilgiydi o. Pek çok açıdan psikoloji bilimi ile de destekleniyordu değersizlik, yetersizlik, inançlar, yaralar ve öz hakkındaki teorim. İnsanları anlamak için ondan destek alıyordum. Herkesi dinlerken elimde olmadan içimdeki teori bağlamında analizler yapıyordum.
Teorim konusunda da oldukça katıymışım. Bunu iki yıl kadar önce anladım. O kadar katıydım ki Asım'ı onda değersizlik inancı olduğuna ikna ettim, daha doğrusu o benim onu anlayabilmem için sonunda jargonumu kabul etti. (Tek yönlü iletişim diktesi resmen!) Davranışları benimle aynı örüntüyü gösteriyordu sonuçta. Bende o inanç varsa onda da vardır değil mi? Değilmiş... Bu, Cemre ve Beliz'in doğuştan mizaç farklılıkları ile aynı şey.
İki yıl önce Sevgili Deniz Parlak bizim eve geldi ve bana İnsan Tasarım'ı sisteminden bahsetti. O sırada Asım ile aramızda çözmekte zorlandığımız, kök nedenini anlayamadığımız gergin ve tepkisel bir dinamik vardı. Bir çeşit baskı mekanizması. İkimizin tasarımlarına bakınca durum öyle net biçimde ortaya çıktı ki, çözmek için ne yapacağımızı bildik.
İki yıldır kendi tasarımım üzerine derinleşiyorum. Katman katman açılıyor her merkez, her kapı, ker kanal tasarım sistemindeki. Anlam veremediğim korkularımın hepsine isim vermeme böylece üzerinde çalışabileceğim bir zemin bulmama yardım etti. Ama en büyük iyiliği evrenselleştirdiğim yara, şifa ve inanç bağlamını yıkarak yaptı. Anladım ki her insanin kendi özgün inanç biçimleri var mizacından beslenen.
Ebeveyn olarak Cemre'ye "yapabilirsin" demem bu nedenle işe yaramıyor. Onu mizacında bulunan "eksiklik" temasından "kurtarmam" yahut bunu 'önlemem" mümkün değil. Kendimden biliyorum. Sadece ebeveyn koşullaması ile derinleştirmemek için yapabileceğim şeyler var. O ihtiyacını karşılıyor, iç sesine yönelik farkındalığına katkıda bulunuyorum. Öğrendim, biricik bir yolculuğu var. O sesi deneyimleyecek, ondan öğrenecek ve zamanı geldiğinde duyuşu değişecek. İçimizdeki hiçbir ses kötü ya da düşman değil. Bu tamamen yolculukla ilgili.
Beliz'in tasarımında başarısızlık korkusu olsa da "eksiklik" yahut "sen yapamazsın" teması yok. Onun kalp merkezi Cemre'ninkinden farklı. Ve eylemlerini gerçekleştirirken bu kesinlikle hissediliyor. Cemre kendine kızardı, Beliz ona engel olan şeye kızıyor. Onun yolculuğu belki bu suçlama eğilimi ile ilgilidir. Kim bilir?
Bir kaç yıldır bazen spontan, bazen gönüllü bazen de danışan ilişkisi şeklinde dostların yolculuğuna eşlik ediyorum. Şimdi bu eşlik onların biricik yapısına uygun olarak ilerliyor, önce tasarımlarına bakıyorum, hayranlıkla yolculuklarını hissetmeye çalışıyorum. Anlama çabamda dayatmaya ya da önyargıya, kesin tespite yer olmuyor. Kişinin özgün ifadesine açık hissediyorum kendimi. Öyle kolay akıyor ki "tanımlama, isim koyma, anlama" kısmı, motive oluyorum. Mutlu oluyorum koyabildiğim katkıya.
Bu bağlamda değişen ebeveynliğimi izliyorum şimdi. Cemre'nin annesi farklı, Beliz'in annesi farklı. Ve ikisi de aynı kişi. Bunu deneyimlemek tuhaf ama neşeli.
YORUMLAR