Niyet
Bizim kediler, Nohut ve Çilek, buraya geldiklerinde bir yaşında bile değildiler. Evden başka bir ortam görmemişlerdi. Taşınmak onları çok korkuttu. Eve geldiğimiz ilk gün, sepetin kapağını açtığımızda fırlayıp kaçtılar bahçede buldukları bir deliğin içine. Dört beş gün çıkmadılar. Sadece mama yediler koyduğumuz kaptan. Zamanı gelince yavaş yavaş açıldılar. Gezdikleri alan büyüdü, avlanmaya ve daha az mama yemeye başladılar. Vahşi kediler gibi yele bile yaptılar. Küçük aslanlar gibi geziyorlar şimdi.
Cemre kız altı buçuk yaşına gelene kadar ilişki ve yakınlık kurarken hep bizim kediler gibiydi. Zaten kendine de bir yaşından beri "kedi" derdi. İlişki kurmak istemediği biri ona bir şey söylerse kedi gibi tırnak çıkarıp, tıslayarak cevap verirdi. Onun sosyalleşme biçimi beni en çok zorlayan şeylerden biri oldu uzun bir zaman. Yargılamadan alan açmak, onun davranışından utanmadan kabul etmek hayatımın dersiydi resmen. Hele ki altı yedi yaşlarında "artık koca çocuk olmuşken".
Sınırları vardı onun. Duvarları. Doğduğundan beri. Bir çeşit savunma mekanizması vardı yakınlık ile arasında. Alan açtıkça görünür oluyordu bana. Yakınlıktan korkuyordu sanki. Ben öyle tarif ediyorum. Bir keresinde karnının ortasında koca bir duygu oluştuğu için yabancılarla (yakınlık kurmadığı herkes ona yabancı idi) konuşmadığını söylemişti.
Beliz'e hamileydim. Birkaç aylığına iş için İstanbul'a gitmiş, çok sevdiğim Emine'nin alt katına yerleşmiştik. Onun çocuklarıyla oynuyordu çünkü yaşıtları ile daha kolay yakınlık duvarını yıkıyordu. Yine de herkesle değil. Oldukça az sayıda çocukla yakınlaşmayı seçiyordu.
Üst kata oynamaya çıktığında yetişkinlerden kimseye merhaba demeden, gerçekten zorunda kalmadıkça konuşmadan, biz yoksak masada tek lokma yemeden sadece çocuklarla iletişim kuruyordu. Cemre'ye zaman verdikleri ve alan açtıkları için minnettarım her birine.
Yedi yaşına girdikten bir kaç ay sonrasıydı. Hafta sonu için Yalova'ya annemlerin yanına geçmiştik. Gece 10 gibi Cemre kaşınıyorum anne diye geldi yanıma. Dokunduğum her yer kabarıyor, kızarıp şişiyor dedi. Kaşıma dedik ama ne mümkün. Yeni, dışarıdan ya da bozuk bir şey yememişti. Homeopati denedik ama yok. Nuh diyor peygamber demiyordu kaşıntı. Gece iki gibi bacakları ve kolları da huzursuzlanmaya başladı. Kontrol edemiyorum anne diyordu, hareket ettirmek istiyorum.
Bu ilaçla ya da homeopatik remedy ile iyileşmesi gereken bir şey değil diyordu sezgilerim. Bir eşik...
“Seninle kendime hep yaptığım bir şeyi deneyelim mi beraber?”” dedim, “Tamam” dedi. Yataktan kaldırdım, oturduk birlikte ve niyet ettik...
"Artık bana, yolculuğuma hizmet etmeyen ve atalarımdan, anne ve babamdan geleni, zamanı gelmiş olan her şeyi bırakmaya niyet ediyorum. Kendimi Yeni'ye açıyorum."
(Ben kendim için bu niyeti "bana hizmet etmeyeni görmeye ve bırakmaya" diye söylüyorum ancak Cemre'nin o sırada sadece bırakmaya ihtiyacı olduğunu seziyordum. Cemre bu niyetin manasını benden dolayı biliyordu. Doğuştan atalarımızla benzer dertler, korkular, davranışlar taşıdığımızı, bunların kimi zaman benzerlik olarak kendini gösterdiğini anlatmıştım basitçe. Bazen bunlar sadece bırakılmayı bekliyordu. Yolculuğumuzda bize eşlik etmek için değil, bırakılıp şifalanmak için bizimle gelmişlerdi.)
Bir dakika kadar geçti. Oturmuştuk öylece sessiz. Sonra Cemre bir anda hızlıca tuvalete koştu. Bütün mesanesini ve bağırsağını boşalttı. Aynı anda sihir gibi geçti kızarıklıkları ve kaşıntısı. Birkaç dakika içinde tamamen normale döndü. Yorgundu. Uzun bir süre uyudu. Sabah uyandığında bambaşka bir çocuktu.
Bir gün sonra döndük Emine'lerin yanına. Yukarı çıktı Cemre akşamüzeri oynamaya. Daha sonra Emine ile konuştuğumda şaşkınlığından bahsetti. Cemre iki günde değişmişti. Herkesle merhabalaşmış, sohbet etmiş, aynı masada yemek yemişti. Zaten daha ertesi gün alışverişe çıktığımızda da görevlilerle sohbet etmiş ve ben kabinde iken oyun oynamıştı onlarla. Yakınlaşma korkusunu bırakmıştı. Cilt, ilişki kurarken Dünya ile "ben olmayan"ın karşılaştığı ilk katman. Zırh. Orada gelişmişti hastalık "görülmek" üzere. Bırakmaya gönüllü olunca da atılmıştı bedenden boşaltım yolu ile kolayca.
Önceleri bu niyeti anlamanın önemli olduğunu düşünürdüm ama bazen hiç anlamadığı halde atımı ve değişimi kolaylaşan çocuklar gördüm. Şimdi Cemre'ye homeopati, ilaç, bitkisel destek vs. vermeden önce bunu deniyor geçmez, hafiflemez ise onlara başvuruyorum ki henüz başvurmanız hiç gerekmedi.
Öyle işte.
Çok uzun süredir bir yerim ağrır, hasta olur yahut duyusal/zihinsel olarak dolarsam, bir olay yaşar, belli şekillerde davranır, öfke, kin, huzursuzluk vs. duyarsam hep niyet ederim:
"İçinde bulunduğum durumu anlamak, bana hizmet etmeyeni görmek ve bırakmak için ihtiyacım olan farkındalığı çağırıyorum. Benim için uygun olan, hazır bulunduğum Yeni'ye kendimi açıyorum."
Ve imgelerim basitçe birkaç saniyeliğine:
Gökten bir ışık huzmesi iniyor, başımdan içeri girip bütün bedenimi hizmet etmeyenden arındırıyor. Sonra Yaradan'la bağım olan kalbimden bir ışık topu, farkındalık, bilinç yükselip alnımın ortasına yerleşiyor. Farkındalık ve "Yeni" artık benimle.
İstiyorum, geliyor. Bekliyorum, zaman içinde açılıyor... Yaprak yaprak açılan bir gonca gibi.
İşe yaramadığı bir durum bile olmadı. Şifa geldi. Değişim geldi.
Öğrendim.
Niyet yolun yarısıydı.
Belki yarısından bile fazlası.
YORUMLAR