Erkek çocuğu yetiştirme metaforları...
Önceki yazımda iki evladı eşi tarafından öldürülen Dilek Yardım’ın çığlığına ses olalım demiştik. Ardından, kadına şiddet, cinayet, saygı, kısacası ‘cinsiyet ayrımcılığı’ sorunsalının ‘önce, sonra ve yalnızca eğitimle’ çözülebileceğini ifade etmiştim. Peki, “Kadının canını yakmayı kendine doğuştan revagören; şu yüceltilmiş erkeklik hali nasıl var oluyor?”
Kadının canını yakmayan erkek çocuğu yetiştirmek mümkün mü?
Araştırmalar gösteriyor ki; cinsiyet ayrımcılığı algısı erkeklerde küçük yaşlardan itibaren oluşup bir önyargıya dönüşüyor. Örneğin; Arizona Eyalet Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, anaokulunun sonuna kadar çocukların cinsiyet ile ayrıldığını ve bunun cinsiyet kalıplarını desteklediğini tüm periyotlarıyla belirlemiş. Benzer bir çalışma Hacettepe Üniversitesi için yapılmış. 3-6 yaş arası çocukların oyuncak tercihlerinde cinsiyet faktörü incelenmiş. Sonuç; çoçukların cinsiyete uygun oyuncak tercihlerinde ebeveynlerinin beklentilerinin de etkili, eğitim sürecinde bu algının ‘kadın yemek yapar, çocuk büyütür’, ‘erkek işe gider para kazanır’ içerikli oyuncak, oyunlarla sözlü kodların oyuncaklarla, oyunlarla ise pekiştirildiği sonucuna varılmış.
Ve bir başka araştırma. Başlığı “İlköğretim Çağı Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Algıları, Direnme ve Esneme Noktaları” 2011 yılında yapılan çalışmanın amacı ise; ilköğretim çağı yaş grubundaki (7-14) çocukların toplumsal cinsiyet algılarını ortaya çıkarmak. Araştırmanın sonucu şöyle:
- Kızlar küçük yaşlardan itibaren; eşyalarından, odalarından, kendi bedenlerinden sorumlu tutulurken, erkek çocuklarına ise; sonsuz özgürlük alanı sunuluyor. Kız çocuğu ‘yasaklar’ ile baskılanırken, erkek çocuğuna ise daha çok özgürlük alanı oluşturuluyor...
- Bir diğer pratik ise: Gözetim ve serbestlik arasında ortaya çıkıyor. Kız çocukların üzerindeki gözetim ve denetim çabası hiç bitmiyor. Hal böyle olunca: Kız çocukları davranışlarını ve bedenlerini sürekli kontrol altında tutmalarını içselleştirmeye yol açıyor.
- Ve; üzerine çok kafa yorduğumuz bir başka konu; ‘Namus’. Araştırmada; katılımcıların ortak kaygısı ’namus’ kavramı çıkmış. Ebeveynler: Ergen yaştaki oğullarına, “kız arkadaşlarını ve kendilerini zor durumda bırakmamaları” konusunda sık sık öğütler verdikleri görülmüş. Ve kız çocukları. Onlara ise; “namus bir kere ele geçiyor”, “namusu için” var oluyor şeklinde akıl dışı kodlarla nasihatlar veriliyormuş.
Hal böyle olunca; kızlar gözetimden kurtulamazken, erkeklere ise onları koruma, kontrol etmek, gözetmen rolü küçük yaştan itibaren biçilmiş oluyor. Sonra. Ne oluyor mu? “Kadının namusun sahibi olduğu küçük yaşta empoze edilen erkek çocukları büyüyor. Ardından, kadına şiddet uygulamayı hak gören, kadını hor gören ‘yüceltilmiş’ erkeklere dönüşüyorlar...
Önce, sonra ve yalnızca eğitim...
Araştırmanın sonuçları böyle. 7 yıl önce yapılan bu araştırma bugün yapılsın biliyoruz ki, benzer sonuçlar çıkacaktır. Peki ne yapmalıyız? Dilek Yardım gibi annelerin ağlamaması İÇİN kadınların hak ettikleri değeri görebilmesi içim mutlaka ‘eğitim’ demiştik. Nasıl mı? Anlatalım:
Masalları sil-baştan kurgulayın...
1- Cinsiyet kavramı algısının okul öncesinde başlayıp, ana sınıfında pekiştiğine ilişkin araştırmaları örnek vermiştik. Bu durumda: Sorunun çözümünde ev içinde kullanılan dil, davranış, oyun, oyuncakları değiştirmek gerekir. Evde, okulda, ders kitaplarında cerrahların, itfaiyecilerin, otobüs şoförünün, astronotun, bilimsel araştırma yapanların kadınların da olabileceği çizilmeli, anlatılmalı. Hatta, cinsiyet ayrımcılığı konusu ders olmalı. Örneğin; erkek çocukları itfaiyeciyi, yalnızca erkek değil kadın olarak da çizebilmeli. Ya da mutfakta yemek yapan kişinin yalnızca annesinin değil babasının da olabileceğini hayal edip, çizmesini sağlamak. Tüm bunlar birer metafor değil. Uygulanabilir gerçeğin ta kendisi. Toplumsal cinsiyet eşitlik algısının, kitaplar, hikayeler, çizgi filmler, seminerlerle en doğru haliyle anlatılmalı.
2- Ve masallar. Bu konuyla ilgili sık sık şunu sorarım. Masallarda, hatta birçok dizilerde kadın imgesiyle ilgili ‘feminen’ kodlar vardır. Örneğin; kadının sevilebilmesi kabul görmesi hatta evlenebilmesi için neden yalnızca ‘güzel’, erkeklerin ise yalnızca ‘yakışıklı ve zengin’ olduğu anlatılır.
Örneğin; Sinderalla adlı masal. Bu masalı çocuklarınıza, özellikle de erkek çocuklarınıza önce orijinal kurgusuyla okuyup ardından, kralın evlenmek için neden ülkenin en güzel kızını aradığını, evlilik kararını neden Sinderalla’nın değil de kralın verdiğini soru-cevap olarak tartışmaya ne dersiniz? Hatta bu nitelikteki masalları yeniden yazıp ‘kadının güçsüz, korunmaya muhtaç, yalnızca yemek yapan, temizlik yapan v.s’ geleneksel kodlardan arındırıp kurgulamaya ne dersiniz? Örneğin; Sinderella adlı karakterinin kadınların güzel olmaktan öte, bir astronot, bilim insanı, cerrah olabileceğini v.s anlatmak sizce çok mu sıra dışı mı?
3- Erkek ve kız çocuğuna, erkeğin evde, işte, alışverişte, çocuk bakımında, kadına “yardım etmesi gerektiği” kodları yerine, “sorumlulukların ortak dolayısıyla iş bölümü de ortak olmalıdır” şeklinde anlatmak, ebeveynlerin rol model olmaları gerekir.
4- Ve üzerine kitaplar, ağıtlar yakılan ‘namus’ kavramı. Kadının namusunu koruma görevinin erkeğin olduğunu anlatan geleneksel cinsiyetçi kodları terk etmek gerekir. Küçük yaştan itibaren. ”Aman kızım! Eve erken gel abin duymasın”, “O erkek geç gelebilir”, “O erkek flörtü olabilir” gibi erkekliği yücelten söylemleri kullanmamak gerekir.
5- Mesala: 12 yaşındaki bir erkek çocuğunun gözüne bakarak, ‘Sevgili oğlum namus denilen şu olgu, tam burada kalbinde ve vicdanında başlar, gelişir ve olgunlaşır. Senin bir kadının namusunu korumak gibi bir rolün yok. Çünkü: Kadın tıpkı senin gibi güçlü bir varlık. Kalbindeki, beynindeki namusu korumak da ona ait ve onun sorumluğundadır” diyebilmek... İçselleştirmesine yardımcı olmak.
6- Ya da, “Sevgili oğlum; kızım; kadın ve erkek fiziksel olarak farklı olabilirler. Ancak onlar aynı yaradanın bir parçası, bir bütünün iki parçası. Kadın iki parçanın biri. O parçanın adı ise, "öteki, diğeri, fazlası değil” diye anlatmaya ne dersiniz.
7- “Çocuklar anlatılanı değil duyduklarını, gördüklerini taklit ediyor” diyor uzmanlar... Babanın annesine, eşine, kız çocuğuna tutumu v.s. hatta şakalar belirleyici unsur... Örneğin; "kız gibi ağlıyor”, “kız gibi koşuyor”, “kadın kılıklı” veya bunun gibi kadını aşağılayan ifadeleri kullanmamak gerekir.
Sevgiyle kalın...
YORUMLAR