Kadınlar ve şiddetin magazinleştirilmesi
Kamuoyu yakın zamanda bir olaya daha tanıklık etti. Bir televizyon programı. Programın konusunda henüz yeni reşit olmuş bir genç kız var. Küçük bir odada karşılıklı oturuyorlar. Moderatör önce oturuyor sonra yeniden ayağa kalkıyor. Öfkeli bir beden diliyle süzüyor genç kızı. Saçlarıyla yüzünü kapatan kız ağlayarak 'çekmeyin' diyor. Muhtemelen görüntülerin ekrana verilmesine onay vermiyor. Moderatör sitem edercesine 'istemiyorsa bırakın, ben senin kendine haksızlık yapmana üzülüyorum.'
Ağlama krizine giren genç kız iki eliyle başını, kulaklarını kapatmaya çalışırken, bir kez daha yargılanıyor moderatör tarafından. 'Neden bu kararı verdin, nedennnnnn?' diye çığlıkların yankısında küçücük bir odada kayboluyor adeta…
Stüdyodaki izleyiciler ise olan bitenin farkında olmaksızın haykırarak onaylıyor ekranda yaşanan korkunç anları. Küçücük yüreğine büyük acılar yüklemiş bir genç kızı, bir kadını, bir insanı üstelik milyonlarca kişinin tanıklığında, ekranların önünde bir moderatör tarafından yüksek sesle, 'seni korumak istiyorum' retoriği ile 'yargılanması'... İlgili moderatörün açıklaması ise şöyle: "Bir genç kızın bu şekilde yanlış seçimler yaparak okumak yerine mağdur olmasına üzülüyorum..."
Öznesi kadın olan haberlerde 'hatalı' temsil sorunsalı
Açıklama bu. Ekranda yaşananlar ise endişe verici. Şaşırdık mı? Elbette hayır. Yazılı ve görsel medyada hemen her gün öznesi kadın olan haberlerde hatalı haber söylemi, eksik temsil nedeniyle bir kez daha mağdur oluyorlar. Birkaç istisna hariç. Hemen her gün benzer hikâyelerin mağduru kadınlar görsel medyada, haber bültenlerinde, dizilerde, programlarında, hatta reklamlarda mağdur, ezilen şiddete uğrayan şeklinde evrensel gazetecilik meslek etik ilkelerine uygun olmayacak biçimde hatalı, eksik söylemlerle temsil ediliyorlar.
Öncelikleri psikolojik, hukuki yardım almak olmalı...
Oysa ki; araştırmalar gösteriyor ki; şiddet mağduru ya da bağımlılık tedavisi gören birinin önceliği 'psikolojik, hukuki yardım' almalarını sağlamak olmalı. Ekranlara çıkarmak değil... Örneğin; annesi, babası, eşi tarafından şiddete maruz kalan ya da bağımlı olduğu için tedavi gören ve mevcut durumu çok hassas olan bir mağdurla konuşmadan, konuşurken, her süreçte mutlaka önce psikolog, psikiyatrist destek gerekiyor.
Hal böyle iken; bu kadar hassas süreç yaşayan örneğin. Bağımlılık tedavisi gören bir ergeni ekrana çıkartıp, ekranlarda fırçalamak, sözlü olarak hatta yüksek sesle yargılamanın travmalarını bir kez daha tetiklediğini öngörmek gerekir.
Şiddetin magazinleştirilmesi
Eşi tarafından şiddete maruz kalan, erkek arkadaşı tarafından öldürülmekten korkan, taciz edilen, çocuğunu kaçırdığı iddiasıyla stüdyoya gelip 'çocuğumu geri getir' diye yakarışta bulunan kadınlar neden ekranları tercih ediyor? Meslek etik ilkelerine göre haberin veriliş biçimi nasıl olmalı. Sorular çok ancak konu ironik bir nitelikte…
Hemen her gün sihirli ekranın karşısında kilitlenmiş izleyici, stüdyoda ise hazırlıklar tamam. Genellikle öznesi kadın olan mağdurlar, tema ise; öfke, ağlama krizleri, kahkahalar, stüdyoyu inleten tartışmalar... Canlı yayın, son dakika telefon bağlantıları, kameralar, izleyiciler, alkışlar, sosyal medya yorumları vs... Şiddetin magazinleştirildiği anlara tanıklık etmek. Şiddete uğradığı için ekrana çıkıp bir kez daha psikolojik şiddete maruz kaldığını farkında olmayan mağdurlar, izleyiciler, şiddetin magazinleştirilmesi...
“Kimler neden izler?” muamması…
Peki, sorunsalın çözümü ne olmalı. Bu nitelikte programları kimler, neden izliyor sorusuna yanıt arayan akademik araştırmalar elbette mevcut. Elbette kamu yararı taşıyan bir olay yayınlanabilir. Ancak hangi koşulda ve nasıl. Bu noktada etik ilkeler nasıl uygulanmalı. Bu nokta maalesef ihlal ediliyor. Konuyla ilgili daha fazla çalışmaya, güncel rakam ve istatistiklere ihtiyaç var. Mağdur neden hak arama mücadelesini ekranların karşısında yapmak istiyor. Motivasyon kaynağı nedir. Muamma... Mağdur kimdir? Motivasyon kaynağı nedir? Gerçekten hakkını aramak için mi geliyor, kin, intikam amacıyla mı? Psikolojik sorunları mı var? Yanlış yönlendirilerek mi ekrana çıkıyor?
İzleyici geri bildirim hakkını kullanıyor mu?
İzleyicinin bu nitelikte haber, program ve dizileri izleme nedeni nedir? Farkındalığı mevcut mu? Medya okuryazarlığı eğitimleri nasıl sonuç veriyor? İzleyici bu nitelikte yayınlardan rahatsızlık duyuyor mu? Geri bildirim hakkını kullanıyor mu? Bu İtiraz eden, geri bildirim hakkını kullanan izleyici yeterli düzeyde mi? RTÜK yaptırımları nasıl uygulanıyor? Bu soruların yanıtlarının daha net kararların açıklanması gerekir.
Görsel medyada eril şiddet sarmalı
Bu nitelikte etik dışı sorunlar yalnızca dizilerde, haber programlarında, reklamlarda mevcut. Hemen her gün ekranlarda mağdur, ezilen ya da cinsel obje, güzellik unsuru olarak temsil edildiğini görmek mümkün.
Şiddetin normalleştirilmesi
İstatiksel veriler ve akademik araştırmalar bu sorunun yanıtını doğruluyor. Yalnızca programlar değil, yazılı ve görsel medyada yayınlanan haberler, diziler hatta reklamlar... Kitle iletişim araçlarıyla şiddete uğrayan kadınların yer aldığı birçok haber söyleminde kelimelerin retorik, semantik anlatımları bile 'eril' kalıpları içeriyor.
Ünlü iletişim bilimcisi Van Dijk'in de ifade ettiği gibi "Her haberin, haberdeki her kelimenin retorik bir anlamı, kelimeler arasındaki bağların bir ideolojisi vardır". Dijk'in ifade ettiği gibi kadınlar, öznesi kadın olan, yazılı ve görsel medyada yayınlanan yayınlarda içeriklerde maalesef 'hatalı, eksik' temsil ediliyor ve bu sorunsal yazının başında verdiğim örnekteki gibi hemen her gün kendini tekrar ediyor ve maalesef kronik bir hale gelmiş durumda.
Çözümü ise elbette eğitim. İzleyicinin farkındalığının artırılması. Geri bildirim süreci konusunda bilgilendirilmesi. STK'ların ve ilgili birimlerin geri bildirim sürecini mutlaka takip etmesi, daha fazla akademik çalışma, etkin medya okuryazarlığı eğitimleri gerekiyor.
YORUMLAR