‘Zamanı yaşayamayanlar’
Hatırlayacaksınız önceki yazımda; “anı yaşayamayan” çocuklar için beyin fırtınası yapalım demiştim.
Neden “zamanı yaşamıyorlar” demiştik?
Kentli olmanın sonuçları olabilir mi?
Koşturarak yaşamak,
Bitmeyen randevular,
Çözülemeyen trafik kaosu,
Dikey yapılaşmanın getirdiği kamusal alandan uzaklaşma,
Yüzyüze iletişimin azalması,
Çevrimiçi bağımlılık,
Teknolojik ürünlerin baş döndürücü hızıyla sarhoş olan bireyin kendine yabancılaşması,
Tekil hayatı tercih etmesi,
Evde birlikte sohbet ederek yemek yeme ritüellerinin yerine TV kutusunun karşısında yaşamayı tercih etmek…
Yukarıdaki sonuç kentli olmanın kamusal alandan uzaklaşıp Prof. Dr. Richard Senett’in “Kamusal İnsan Çöküşü” adlı eserinde bahsettiği gibi yabancılaşmanın ta kendisi değil mi? Peki çocuklar… Neden gökyüzüne bakmaya bile fırsatları yok? Neden yere düşen yaprağı bir ağaç dalına dokunacak bile vakti yok? Neden koşturarak okula gidip geliyorlar?
Öğrenci neden ödev sarmalında yorgundur?
Okulda neden mutsuzlar?
Onları fazla mı ödev-sınav odaklı eğitim sarmalında yoruyoruz?
Ya okul döngüleri?
Sabah 06.30’da kalkıp 08.30-15.30 okulda, okuldan çıkış bir saat yolda geçerken, eve varış 16.30.
Düşünelim lütfen bu zaman aralığında dinlenme aralığı olabilir mi?
Hadi aralık buldular diyelim; dinlenme, boş zaman algıları teknolojik ürünlerin seçenekleriyle oyalanmaktan öteye neden gidemiyor ki… Çocukluğumuzdaki gibi doyasıya açık alanda oyun oynayan kaç çocuk hatırlıyorsunuz? Dijital çağın konforu onların da başını döndürüyor.
Önerim var elbette!
Öncelikle ilk itirazım merkezi sınavlara… Lise 1. sınıfa yani 8. sınıfa kadar dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi merkezi sınavların olmaması gerekir. Ödev verilmesin diyoruz MEB açıklama yapıyor; duyan yok. Akşam, hafta sonları tamamlanması gereken ödevleri bitmiyor da bitmiyor. Okuldan sonra bir sonraki günü düşünmeden uyumaları gerekmez mi? Kitap mı okumalı, bir müzik aletiyle veya bir hobisiyle mi ilgilenmeli? Sinemaya mı gitmeli? Yüzmeli mi, koşmalı mı, zıplamalı mı?
Önerim; okul çıkışı yüzme, koşma, basketbol vs. çocuk neyi seviyorsa bir etkinliğin gerçekleşmesi teşvik edilsin.
Yaşadıkları kentlerin tarihi mekanlarını ziyaret etsinler, fotoğraf çeksinler: İronik bir yaklaşım olacak ancak ödevleri bu nitelikte etkinler olsun. Müzik aleti kullanan, spor yapan, hobisi olan öğrenci sayısı yetersiz. Bu aktivitelerden biri aktvite olarak karneye aktarılsın. Hatta bu aktviteler puan verilerek teşvik edilsin. Hayata karışssınlar. Sosyal sorumluluk projelerine katılmaları teşvik edilsin.
Hafta sonları bir huzurevine, sağlık sorunu olan çocuk, yaşlıların tedavi gördüğü kurumlar ziyaret etsinler, “empati” kavramıyla tanışssınlar. Örneğin; ekolojik yaşamı destekleyen kurumlarla birlikte bir fidan dikimi etkinliğine katılsınlar. Bu etkinlikler puan olarak yıl sonunda karnelerine işlensin.
Biz kentli insanlar ‚ “zamanın ruhunu” yakalamaya çalışırken, yeni nesili özgür bırakın kanat çırpsınlar, bırakın “zamanı, anı, dakikayı, saniyeyi” doyasıyla yaşasınlar.
İyi dileklerimle…
YORUMLAR