İnsanlığın son kalesi: Vicdan

İnsanlık tarihi incelendiği zaman insan canlısını dünya üzerindeki diğer canlılardan ayıran birçok özellik bulunabilir. Ancak bu farklılıklar arasında psikolojik açıdan en dikkat çekici olanı, elle tutulur gözle görülür olmamasına rağmen yaşamımıza yön vermekte çok etkili olan “vicdan” organımızdır.


Bir organımız diyorum çünkü doğuştan itibaren bizimle birlikte yaşamaya başlayan bir parçamızdır vicdan… Fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı büyümemize, yaşımıza uygun bir zihinsel olgunluğa erişmemize olanak sağlayan bir ortamda yaşarsak vicdanımız da bizimle birlikte büyür, gelişir, olgunlaşır. Yani vicdan, zeka kavramında olduğu gibi var olan bir potansiyeldir; ancak varlığının farkına varılıp ona önem ve emek verilirse gelişir. Aslında zekadan farklı olarak vicdan, “kötüye kullanılabilecek” bir potansiyel değildir. Eğer vicdanınızı kullanmayı öğrendiyseniz, çevrenize zarar verebilecek bir şey yapmanız imkansızdır. Ancak zeka böyle değildir; zeki ancak vicdansız bir kişi çevresine çok büyük zararlar verebilir ve bu yaptığından zerre kadar utanç veya pişmanlık duymaz. Çünkü utanç ve pişmanlık gibi duygular da, aslında (sonradan da olsa) çalışan bir vicdanın göstergesidir.


İnsan canlıları olarak dünya üzerinde güven, barış ve huzur içinde yaşayabilmemiz için, bu vicdan denen soyut organın herkes tarafından iyi bilinmesi, insan ırkının gelişebilmesi için en az zeka kadar önem verilmesi ve sürekli çalışır durumda tutulması gerekmektedir. Maalesef bununla ilgili tüm dünyada geçerli standart bir kılavuz yoktur; genelde bu konu din veya kutsal inançlar çerçevesinde ele alınır ve gelecek nesillere aktarılır. Ancak bu noktada da farklı inanç grupları arasında farklılıklar vardır; hatta bu farklılıkları gerekçe göstererek farklı grupların tarih boyunca karşılıklı birbirlerine zarar verdikleri de görülmüştür.


Sonuç olarak vicdan, aslında din veya toplumlara göre değişen ahlak kurallarından bağımsız olarak ele alınmalı ve dil, din, ırk, kültür ve etnik köken gibi etkenlere bağlı olmadan tarif edilebilmelidir. Ben bunu en basit haliyle “darbelere dayanıklı, asla bozulmayacak bir iç pusula” olarak tanımlıyorum. Bilinç ve farkındalık gibi insani özelliklerimizin ortaya çıkmasıyla birlikte yavaş yavaş kullanmaya başladığımız, bize güvenli, huzurlu ve barış içinde bir yaşamın yönünü gösteren bir pusula... Önemli-önemsiz her seçimimizde/tercihimizde bize yönümüzü fısıldayan, bu sese kulak verdiğimizde de hem kendimizin hem de çevremizin kendini iyi hissetmesini sağlayan bir pusula...


İçinde yaşadığımız coğrafyada ve insan topluluğunda bireylerin çoğu bu pusulanın sesine hiç kulak vermemeye başladığında hatta varlığını bile unuttuğunda artık ne güven kalır ne de huzur... Vicdan, sağlıklı bir toplumun inşası için gerekli en temel malzemedir. Bu malzemenin eksik kullanıldığı ya da hiç kullanılmadığı topluluklarda “insanlık”tan bahsedilemez.


Son yıllarda okuduklarım ve duyup gördüklerim, artık bana insan olmanın son kalesi olarak gördüğüm vicdan ile ilgili acilen bilinçlenmemiz ve çok geç olmadan gelecek nesillere bu bilgiyi aktarmak üzere harekete geçmemiz gerektiğini düşündürdü. Bunun için önce kendi yaşamımızdan başlayarak, günlük hayatımızda bu pusulayı ne kadar kullandığımızı, nasıl daha iyi çalıştırabileceğimizi düşünebiliriz. Zira bir an önce silkelenip doğuştan var olan iyiye yönelik potansiyelimize ışık tutmazsak, karanlıklarda boğulmaya koşar adımlarla gidiyor olacağız. Tıkır tıkır çalışan, bize gelecekteki huzurlu günlerin yolunu gösteren bir vicdana toplum olarak kavuştuğumuz günler diliyorum.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.