Şarkıcı ve dansçı olmak istiyorum

Merhabalar ben 13 yaşındayım. Hayalim şarkıcı ve dansçı olmak. Bu konuya karar verdiğimde ilk annemin beni anlayacağını düşündüğüm için annemle konuştum fakat annem “hayır” diyerek kesin bir cevap vermedi. Babama gelince... Babam dizilerin, oyunların ve buna benzer şeylerin boş şeyler olduğunu söyleyen ve bilime ilgi duyan bir insan fakat bu konuyu babam ile nasıl konuşacağımı bilmiyorum. Konuşursam olumlu cevap alabilir miyim, bundan da emin değilim. Sizce ailem ile nasıl konuşmalıyım? Neler söylemeliyim?


Yeşim Tijen'in cevabı:


Sizlere Artvin’in bir ilçesi olan şirin mi şirin Hopa’da geçen iki buçuk senelik küçük maceralarımı birkaç yazımda anlatmıştım. Bugün de yine Hopa’ya anılarımda gidip geleceğim. Sizleri de oraya götüreceğim. Hopa bir çocuk için harika bir yerdi. Sağınız ağaç, solunuz ağaç, çaylıklar, yani çay bahçeleri, her taraf yemyeşil, bahçe içinde evler, sahilde masmavi deniz; ister seyret ister yüz istersen o deniz havasını kokla, sana kalmış... Yaşadığını anlamak demek, orada yaşamak ve o denize şırıl şırıl sularını akıtan, zaman zaman taşan, sonra da taşan o değilmiş gibi uslanan deresini asla es geçemem. O dereye ben haksızlık yapmadım hiç ama yaşayanları haksızlık yapmışlar. Yıllar sonra bir gittim ki dereden eser yok. O derede kuyruklarını sağa sola derenin suyuna sallayan mandalar görürdüm. Mandalar niye oradaydılar, hala bilmem. Ya balıklar? İrili ufaklı, adı bile ürkünç gelen yılan balıkları dereyle uzaktan uzağa da olsa sevgimi pekiştirdi. Şambrellere tutunup yüzen çocuklar, onlara nasıl da garip garip bakardım. Çünkü biz İstanbul’dan gelen bir aile olarak farklı bir yaşamdan gelmiştik. Çamaşırlarıyla yüzen o çocukları tabii ki yadırgıyordum, onları seyretmek beni şaşırtsa da çok da mutlu ederdi. O derede yüzmeye heveslenir miydim, hatırlamıyorum ama seyrederdim. Bambaşka bir dünyadaydım. Bazen dağlara doğru bakardım ve onun karlarla beyazlaşmış sakalını görürdüm. Sakalının karlarla beyazlanması demek, karların yakında bize de gelecek olduğunun haberiydi. İşte böylesine güzel bir yerde anneannemin bahçe içinde, kocaman, iki katlı evinde, kalabalık bir şekilde, hiç rahatsız olmadan yaşıyorduk. Okuldan eve gelirken o derenin üzerindeki köprüden geçerdim. Yokuşu çıkıp anneannemin evine varırdım. Hopa’da o zaman evler genellikle böyle yamaçlardaydı. Çantamı atıp üzerimi değiştirdiğim gibi elimde ekmek arası peynirimle oyunlar oynadığım bahçedeydim. O kocaman ağaçların altında kendime yapraklardan yaptığım tabaklar ve içine yerleştirdiğim meyveler evcilik oyunumu gerçek kılıyordu. Ya cadı kadınımız? Evet, bir de cadı kadınımız vardı. Ha ha, hala gülüyorum. Adını kendimiz takıp sahiden cadı kadınmış gibi korktuğumuz yaşlı kadın... Dün gibi hafızamda, çilek dolu olan bahçesine nasıl da dalardık… Cadı kadına da çilekler kalsın diye düşünmez, korkarak da olsa o çilekleri bir güzel yerdik.


Kuzenlerimle bir olup kamp kurduğumuz, sümüklü böcek topladığımız ve o topladığımız sümüklü böcekleri sattığımız günlerde hayatımız tabii ki sadece oyundan ibaret değildi. İleriye yönelik hayallerimiz de vardı. Anneannemin evinin yokuşunu kuzenim Sibel ile birlikte çıkarken ilerde ne olmak istediğimizi konuştuğumuzu dünmüş gibi hatırlıyorum. Yaşımız on bir ya da on iki ama ikimiz de oldukça bilgili, emin havalardaydık. Sanırım ikimiz de gelecek hayallerimizle birbirimize hava atıyorduk ve yine tahminime göre o zamanlarda etrafımızda bizi cezbeden öğretmenlerimizden başka kimse yoktu. İlkokul öğretmenim Zekiye Sofu, o mükemmel duruşu ve bizlere kattıklarıyla özenilmeyecek gibi değildi ki dün için de bugün için de saygın bir meslek. Doğru karar vermişim, Sibel’e kendimden emin bir edayla “Öğretmen olacağım” dedim. Zekiye Sofu kadar bilgili bir kadın olabilirdim. Güzel bir hevesti. “Hevesti” diyorum çünkü geldi, geçti. O muhabbetin sonrasında, o günlerin akabinde yatılı öğretmen okulu sınavları yapılacağını öğrendik. Okulda bu haber duyuruldu. On Mart İlkokulu; annem beni o sınava götüreceğini söyledi. Evet, güzel olurdu mutlaka ama yapamadım. Gitmek istemedim. Annemden, kardeşlerimden uzakta bir yatılı okul fikri beni üzmüştü. Demek ki yeterince istememiştim. Çok iyi hatırlıyorum o duygularımı. Gitmeyeceğim diyerek orda o konuyu kapatmış oldum. Bir daha bu öğretmenlik mevzusu benim zihnimde kendine hiç yer bulmadı. Gerçekten çok istemediğimden ya da kendimi o yaşlarda yeterince tanımadığımdan, sonrasında farklı bir yaşama geçmemden ve bunların bileşiminde yeterince istek duymamışım ki öğretmenlik hayali çabuk bitti. Zaten ailemle ilkokul bittiğinde İstanbul’a geri döndük. 2,5 senelik Alice’in Harikalar Dünyası bitti. Bambaşka bir dünyaya geri döndüm. Şartlarım değişti ama sevgili okurlarım, hayallerim onlar hep aynı, yemyeşil, masmavi beni bekliyor.


İnsan küçük yaşlarda çevresinde gördüklerinden etkilenir ve özenir. Her şeyi yapabileceğini, her şey olabileceğini düşünür ama bu istediklerinin gerçekleşmesi biraz şartlarına, biraz zamana ve bunu ne kadar istediğine bağlıdır. Zaman ve şartlar her şeyi silip süpürebilir. Bazen halının altına süpürür, bazen de süpürdükleri hayatından tamamıyla gider, çöpe atar. Halının altına süpürdüyse orda duruyor ve hala gerçekleştirebilmek için onu bekliyor olabilir. Geç de olsa gerçekleştirilen hayaller vardır.


Bütün bunların yanında önemli olan şey de insanın kendisini tanıması, kendi yeteneklerinin farkında olması, ne istediğini bilmesidir. Bu önemli işte; bilmek, farkında olmak. Bu durum 13 yaşında belli olur mu? Bazen olabilir. Ufacık bir ışık insanın ruhunu aydınlatır. “Sen bunu yapabilirsin” diyerek o kişiye adeta yol gösterir. O zaman üzerinde durmak, bu konuyla ilgili çalışmalar yapmak gerekir. Farkında olup boş verenler sonradan üzüleceklerdir. Hiçbir şey o yüzden boşverilmemelidir. Sizin yaşınızda oyuncu olmak, ailenizin onayını almak bunlar genellikle kolay olmaz.


Siz eğer bu sektörde bir yerlere varmak istiyorsanız alt yapınızın sağlam olmasına çalışmalısınız. Bu da ajansalara kayıt olarak değil, oyunculuğa hazırlanarak gerçekleşebilir. Küçük yaşınızda bu konuya eğilmek istiyorsanız bulunduğunuz şehirde kültür merkezlerine başvurabilirsiniz. Orada çocuk tiyatrolarında oyunculuk konusunda eğitimlerle gelişirsiniz. Çocuk tiyatrolarında oynayarak oyunculuğa başlamak sizin arzunuz için akıllıca bir ön adım olacaktır. Buna ailenizde sesini çıkarmayacaktır. Hem okul hem de oyunculuk arzunuzu bir arada gerçekleştirebilirsiniz. Buradan bu işe yoğunlaşabilir, ailenizi zaman içinde oyunculuk konusunda ısındırabilirsiniz. Güzel bir alışma devresi olur. Oyunculuk zor bir meslek aslında, insanlar ışıltılı yüzünü görüp hevesleniyor. Kazancı, meşhur olma hevesi insanı kendisine çekiyor. “Ben de yapabilirim” diye düşündürüyor ama bunlar hep bir emekle ve azimle kazanılmıştır. Kimseye gökyüzünden inmemiştir ya da akşam yatıp sabah kalktığında kimse meşhur olmamıştır. Onun için de istemek yetmez. Bu konuda kendini geliştirmek, çalışmak, çalışmak gerekir. Rahatlık, kameradan, insanlardan ürkmemek gerekir. Özgüven gerekir. Ufak tefek kusur olarak gördüğünüz herhangi bir şeye takılmamak, olabildiğince rahat oynamayı gerektirir. Oyunculuk sektörünü deniz farz edersek bu denize yüzme bilmeden girerseniz kıyıdan ayrılamaz, denizi yaşayamazsınız ama yüzmeyi öğrenirseniz o denizde güvenle yüzer, istediğiniz hareketleri yapar, gerektiğinde dalgaları bile aşarsınız. Haydi bakalım, önce yüzmeyi öğrenin sonra istediğiniz denizde rahatça güvenle yüzün.


Sevgiler…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Merhaba ben evliyim ve evli bir kadını seviyorum ama biz eskiden tanisiyoruz yani okul yıllarından O zaman dan beri seviyorum ben onu hiç aklımdan cıkmadı ve son 1 yıldır konusuyoruz tekrardan
    CEVAPLA
  • Misafir Merhaba Yeşim hanım ben altı yıllık evliyim iki tanede oğlum var ve eşim beni sürekli aldatıyor beni aldatığına rağmen onu çok seviyorum ve yarılamıyorum acaba ne yapmalıyım
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.