Benimle neden evlendi?
Yeşim Hanım merhaba; ben 27 yaşında bir kadınım. Hekimim. Bundan 2 yıl önce bir evlilik yaptım. O ise esnaftı. 1 yılın sonunda ayrılmak zorunda kaldım.6 aydır ayrıyız beni ne aradı ne de sordu. Evliliğimiz görücü usulüne yakın oldu. Ben erkekleri tanımayan sürekli derslerine çalışan sorumluluğunu bilen; iyiliği düstur edinmiş bir genç kızdım. Bulunduğum ilde oldukça tanınan bir klinik de çalışıyorum. İnsanlara yardım etmek, iyilik etmek gönüllerine dokunmak sıkıntılarını gidermek bana haz verir. Okulumda da oldukça çalışmayı seven sosyal ama gönül işlerine pek girmeyen, her şeyin bir zamanı vardır diyerek kimseyi hayatıma kabul etmedim. Sevmeyi bekledim. Mezun olduktan sonra da gönlüm kimseye ısınmıyordu. Mezun olduktan sonra birisiyle tanıştım. Beni takip etmiş kim olduğumu nelerden hoşlandığımı araştırmış ve karşıma çıktı. Bana bir kitap hediye etmişti. Üstelik uzun zamandır aradığım kitaptı. Bu hareketinden etkilendim. Sonra onun bir yakını babamın çok yakın arkadaşıymış. Babama ulaşıp kaleyi içten fethetmek istemişler. Başarılı da oldular 3 ay gibi kısa sürede nişanlandım ama bu sürede günün 24 saatinde beni etkilemek için neler yapmadı ki… Ailesi de kaçırmamak için ellerinden geleni abartı gibi yapmaya çalışıyordu. Ailem uyarıyor gereksizlikleri istemiyorlardı. Sandım ki dünyada en iyisi o ve hep yanımda olacaktı. Beni çok seviyordu ben de ben onu o beni mahcup etmez sandım. İş yerimin etrafındaydı sürekli etrafımdaydı. Bana değer veriyordu, evlendik. Evlendiğimin ilk günü ailesi büyük sorun oldu. (Altınları istemeye gelmişler). Evde bir bardak içecek su bile yoktu. (Evlendiğimizin ilk günü.) Alışveriş yapılacaksa ben yapacakmışım. Bana maddi gözle bakmışlar. Daha sonra eşim bana şiddet uygulamaya başladı. Karnıma tekmelerle kafamı saçlarımdan tutarak yerlere vurdu. Şoka girdim aniden bana saldırdığı için. Evi terk ettim, 1. ayda tanınmaz hale geldim, işe bir ruh gibi gidip geldim. Çevreme ve aileme hasta olduğumu söyledim. Eşim pişman olup özür diliyor, pişman oluyor ama sonra daha da artırarak şiddet uyguluyordu. Defalarca özür diledi. Sonra yine... Daha sonra ailesi sürekli beni aşağılayıp “Bu eve paranı vermeyeceksen defol git” dediler. Biz aynı binada yaşadık, benim evimin anahtarı onlardaydı kafalarına göre girip çıktıklarını fark ettim yine güzel bir üslupla uyardım ama özel çamaşırlarımı dâhil yatak odası sürekli karıştırdılar. Oğullarının işi yok defol git bizim oğlumuz asgari ücretle çalışıyor şirkette dediler. (Oldukça varlıklılar, bu kendi varlıkları beni de ilgilendirmedi. Hala da ilgilenmiyorum ama burada da bir oyun vardı.) Zaten itibarım ve kendimi düşündüğüm için eve ve kendime kendim bakmaya da başladım ve eşimin düzelmesi için çok çabaladım hemen onu terk etmedim. Mücadele ettim. Sonra dayıları eve gelmeye başladı. Her gün biri gelip hesap soruyordu bana. Eşim daha da artırdı ve ailesi de bana şiddet uygulamak için defalarca durduk yere (benim haberim olmadan aniden ) evi bastığında eşim bana saldırmalarını normal karşılayarak izledi ve o gün bana acımadığını bana olan muamelelere verdiği tepkilerden anladım. O gün yani 1 yılın sonunda artık gitmem gerektiğini anladım. Ben hala bana o kitabı alan genci arıyor ona yardım ediyordum aslen. Sabrederim ve o tanıdığım kişilik geri gelir sandım gelmedi. Mücadele ettim. Etraf “Hemen evlendi neden ayrıldı?” diyeceklerdi. En başından bunu düşündüm. Eşimle cinsel birliktelik de olmuyordu. Eşimin farklı istekleri oluyordu. Normal birliktelik dışında çok şey. Benimle neden evlendiğini sorduğumda ise “İşine gelirse hadi defol git, geldiğimde seni görmeyeceğim” diyor, sonra pişman olup sarılıp ağlıyordu. Ona acıyordum. Affedemesem de ona yardım etmeye çalışıyordum. Bu sürede kimseye bir şey anlatamadım bambaşka içine kapanık mutsuz biri oldum. Belli etmemeye çalışıyor zoraki mutluymuş gibi yapıyordum. Morluklarımı saklıyor, evime gelmek isteyen misafirleri geri çeviriyordum. Hayatım arkası yarın romanları gibi olmuştu. Bu benim imtihanım oldu. Ben bunu şöyle tanımlıyorum. Bir darağacı kurdular. Bir de mahkeme kurdular. Anlamadan dinlemeden o ipi boynuma geçirdiler. Eşime baktım bana destek olsun alsın beni oradan alsın diye beklerken bir de baktım tabureye tekmeyi babasının kararıyla o kişi yani eşim vuracakken o tabureye tekmeyi kendim attım. Beni astılar, ben öldüm. Beni öldüren ben miyim onlar mı? Elbette ki onlar. Ben beni yaratana teslim oldum. Dava açtım eşim bir kez olsun benimle iletişime geçmedi. Şimdi hem rahatım hem iyiyim. Kendime geldim tekrar. İşime hiç ara vermedim. Yıkıldım, üzüldüm, ağladım, acımı yaşadım ama kendim yaşadım, aileme yansıtmadım. Terapi aldım gezdim ve en önemlisi paylaştım birileriyle ve öğrendim ki beni istemek için büyü yaptırmışlar. Böyle şeylere inanmam ama bu kadar şeye göz yummamın sebebi bu mudur? Normal de değildi ve eşimin 10 yıla yakındır uğraştıkları rahatsızlığı varmış aile beni bile bile istemiş. Ben ona yine yardım etmeye çalıştım. Zaten evlilik yapmamasını söylemiş doktorlar, evlenirse düzelir demişler kendileri. Benim sadece merak ettiğim bu kişi benimle neden evlendi? Biz ne için evlendik? Bana, değer yargılarıma, çamaşırlarıma, özelime saygı duyulmadı duyulacağından da umudum hiç yok. Gayet eminim ben ne istediğimden dile de getirdim ama o benimle neden evlendi? Ben onu çok sevdim, onlar benim yüreğimi tornavidayla oydular ve benim için bu defter net bir şekilde kapandı sadece etkileri ve artıklarını iyi yönetmek istiyorum. Hayat bu insanız ve imtihandayız. İmtihan olundum. Bana tavsiyeleriniz ve fikirleriniz oldukça önemli. Fikirlerinizi önemsiyorum. Her bir cümlenizi defalarca okuyacağım zihnime kazımak için…
Yeşim Tijen'in cevabı:
Merhaba sevgili okurlarım. Ne iyi ki her gün sabah oluyor, yeni bir güne ümitle uyanıyoruz. Sabahlar ümitlidir. Gün ışığı insanın gücüdür geceler ise insanın umutlarının sıkıştığı yaşamının daraldığı bütün ümitlerini yastığının altında sakladıkları zaman dilimleridir. Sizin içinde sabah olmuş karanlık upuzun bir geceden sabaha uyanmanın biraz yorgunluğu içindesiniz ama geçecek vücudunuz beyniniz tüm duyularınız açılacak. Yaşananların etkisini bilincinizle üzerinizden daha da atacaksınız. Hiç endişelenmeyin çünkü bunu kendinize borçlusunuz. Siz de bilincindesiniz. Bazı duygular kökten bitirmek gerekir. Kurtulmuşsunuz yavrum, asla geriye bakmamalısınız. Boşanma kararınız çok doğru Geriye haklı olarak soru işaretleriniz kalmış bu da çok normal. İnsan “Bunları neden yaşadım? Beni gerçekten sevmedi mi? Ben bunları hak edecek ne yaptım?” diye haklı olarak kendi kendine sorar. Hala geride size sevdiğiniz kitabı alarak mutlu eden etkileyen adamın nereye saklanmış olduğunu merak edebilir bunlar çok normal ama siz gerçekte hiç duygulu ince düşünceli bir adamla evlenmemişsiniz ki, kandırılmışsınız. Yazdıklarınızı okuyunca bu kadar kendini iyi yetiştirmiş bir genç kızın yaşadıklarına inanın çok üzüldüm, kabul etmesi çok zor, okurken bile sinirlendim. Bir kâbusu yaşamışsınız… Hani rüyalarımızda kâbus gördüğümüzde kaçmak isteriz bir türlü yerimizden kımıldayamayız ya işte kâbus asıl orda yaşanır kımıldayamamak çok şükür siz bir kâbusu yaşamış olsanız da kımıldamış ve kaçmışsınız. Utanç belası bu evlilikte daha kalıp yaşadıklarınızı çekebilirdiniz de… Olmayan şeyler değil utanma uğruna el ne der diyerek tabii ki başka çıkmazların da etkisiyle sürdürülen beraberlikler oluyor. Sizin şansınız eğitimli biri olmanız. Güzel bir mesleğinizin olması ve tabii ki aklınızı kullanmaya başlamanız. Bu insan hayatında devimdir aklını kullanmaya başlamak herkes kullanmayı bilmez ne yazık… İnsan eğitimli olsun ya da olmasın yanılabiliyor çünkü kalp taşıyor. Kimi kalp sevgi iyi niyet merhamet dolu kimi kalp gözü açık aklıyla beraber çarpıyor. Sizin kalbiniz iyi niyet doluymuş. Kalpler de eğitim istiyor bilmelisiniz. Her güzel davranışa söze kanmamak kendinin farkında olmakla o kalbe girecek olana sınır koymuş oluyorsunuz. Olsun. Yaşadıklarınız zarar gibi gözükse de her yaşanan bir kazanımdır. Bu büyük hayal kırıklığınız sizi size doğru götürmeye başlamıştır çünkü insan yaşadıklarından kendini yaratandır. Kimi insan yaşadıklarından yanlış şekil alır kimi de yaşadıklarından kendini geliştirir. İşte önemli olanda bu kısımdır. Kendini güzel oluşturmak… Ben yazdıklarınızdan okuduğum kadının kendini en güzel şekilde oluşturacağını biliyorum mesela…
Türlü türlü cefanın adını aşk koymuşlar demiş Yunus Emre ya… Ben aşkın insana cefadan daha çok mutluluk verdiğine inanırım çünkü seven insan sevdiğini mutlu etmek için çırpınır. Sözleriyle, davranışlarıyla, yaptıklarıyla hırpalamaz. Şayet sıkıntılar veriyorsa bunun ezikliğini yaşar telafi etmeye çalışır aşk o zaman aşktır yani her yaşanana aşk denilse de aşk olmadığını insan ancak zaman içinde anlayabilir. İnsan insana ille aşkla yaklaşmayabiliyor cinsel arzuların dürtüsüyle maddi çıkarların dürtüsüyle de ilişkiler yaşanabiliyor. Siz güzelliğiniz, iyi niyetiniz, kendinizi geliştirmeniz, eğitiminiz saygı duyulan mesleğinizle farkında olmadınız belki ama bazı insanlar için iyi de bir avmışsınız, avlanmışsınız. Bundan sonra kendinizin farkında olmalısınız çünkü bazen ilişkiler evlilikler hesap kitap yaparak yaşanabiliyor. O şekilde oluşan beraberliklerde gerçek aşk yok, vicdan yok sadece kendini geleceğini kurtarma var. Evli mi evli mühim olan çıkarlar kazanımlar… Eşiniz ve ailesi de böyle düşünmüş olmalılar. Eşinizin sizinle ilgili bilgi toplaması onun adına hedefe tam vuruş. Sizinle ilgili edindiği bilgilerle kalbinize giden yolun adresini öğrenmiş. Sizi kazanmış sonra evlenmişsiniz, bambaşka bir adam ortaya çıkmış. Bağıran, vuran, tekme atan, gözünüzü morartan, ailesinin şiddetine bile göz yuman… Sizce bunları yapabilen bir insan gerçekten siz sevmiş olabilir mi? Olamaz. Rol yapmış. Aslında ailesiyle sizi kendilerine kurban olarak seçmişler. Evlatlarını kurtarmak için ebeveynler bunu yapabiliyor. Bir başka ananın çocuğunun hayatını umutlarını çalabiliyorlar. Sırf kendi evlatları iyi olsun, başkasının çocuğu evladına ne olursa olsun umursamıyorlar. Bunu yaşamışsınız.
Eşiniz uzun yıllar süren tedavi görmüş. Zaten yazdıklarınızdan eşinizin psikolojik olarak rahatsız biri olduğu her cümlenizde belli oluyor. Siz karşı şiddetinde, yaklaşımlarında, umursamazlığında, vicdansızlığında “Ben normal bir erkek değilim” diye bağırıyor. Siz, size gösterilen erkeği sevmiş, peşinden gitmişsiniz insan sevince eşim diye kalbinin ta içine sokunca çıkarmak öyle kolay olmuyor. İster istemez insan o sevdiği, kendine gösterilen adamın yeniden içinden çıkmasını umutla bekliyor. Çıkamazdı ki çünkü öyle biri yoktu. Birinden biri yalandı. Eğer size ilk kendini yaşattığı o adam olsaydı sonradan bu kadar nasıl kötüleşebilirdi? Tabii ki sonradan ortaya çıkan yüzü gerçekti. Yazdıklarınızda yalnız bir yere takıldım, yazının başında eşim esnaf demişsiniz daha aşağıda asgari ücretle çalıştığını kayınvalideniz dile getirmiş… Aile olarak varlıklı olmaları mı eşinizi sizinle denk hale getirdi de evlendiniz? Zaten denk bir beraberlik değilmiş yavrum. Siz doktorsunuz eşiniz asgari ücretle çalışıyor şaka gibi… Hayatın bazı gerçeklerinden habersiz misiniz? Onlardan biri de denkliktir. Evlilikte denklik şarttır asla kimseyi maaşından dolayı küçümsemiyorum, yanlış anlaşılmak istemem ama gerçekleri de dile getirmem gerekiyor. Çünkü erkek kadını taşır ama kadın kendinden daha az okumuş daha az maaş alan bir erkeği fazla taşımaz. Taşıyorsa eze eze söylene söylene taşır oda ikisi için eziyet dolu bir yaşam olur.
Diğer bir sorun yine eşinizin ailesi… Sözün bittiği bir yerde ailesi. Bunlar nasıl insanlar? Saygısızlık, seviyesizlik diz boyu. Böyle anormal bir aileden normal birinin çıkması şaşırtıcı olurdu herhalde… İnsanlaşamamışlar. Bütün bu yaşamış olduğunuz çirkinliklere rağmen size şunu söylemek istiyorum: Hayat çok güzel yavrum. Hayatta iyi insanlar da çok. Onun için de bunca kötülüğe çirkinliğe rağmen hala dünya dönebiliyor, insanlar yaşama ümitle bakabiliyor. Demek istediğim yaşadıklarınızdan dolayı yaşamdan gelecekten ümit etmekten sakın ha korkmayın. Hayat cesaret istiyor. Benim bunca yıllık hayat tecrübem edindiğim bilgiler bana sadece şunu öğretti hayat aklınızla yaşanınca güzelleşiyor. Daha az hata yapıyorsunuz daha az üzülüyorsunuz. Tabii ki duygularsız yaşamın anlamı olmuyor ama akılla duygu örtüşmeli İkisinin örtüştüğü zaman hata payı çok düşüktür. Bunun içinde kendinizi sadece işiniz mesleğiniz konusunda değil hayatın gerçekleri kendisi hakkında da geliştirmenizi öneririm. Beni astılar, ben öldüm demişsiniz ya yavrum siz asıl şimdiden sonra yaşayacaksınız çünkü artık siz yaşama uyandınız.
Sevgiler sevgili okurlarıma…
YORUMLAR