Dün sabah, saat onu beş geçe Müfit’in yanındaydım. Yakın arkadaşı olduğunu söylediği kişi randevuya yarım saat geç geldi. Elimi sıkarken “Çok az vaktim var, hemen sizi dinleyeyim” dedi.
Tavrından huzursuz oldum ama doğal karşıladım. Kreatif insan, arkadaş işi yapıyor, bedava iş yapıyor ya da en azından bedava iş yapacağını düşünüyor. Halinden, tavrından, sandalyenin ucunda oturuşundan, kastığı mimiklerinden, sesinin tonundan, bakışlarından belli ki, aslında yapmak istemiyor, mecburen el atıyor.
Anlattım. Ona kolaylık olsun, uğraşmasın diye iki kere tekrarladım.
“Kraft kâğıda yakışacak bir yazı karakteri ile ‘Tarçınlı-Zencefilli Kahve’ yazsak yeter.”
Logosunu yapacağı kahveden bir yudum almadan, “Akşam gönderirim” deyip kalktı.
Müfit’e baktım. Bozulmuş, kırılmış bir hali vardı. Onun içmediği kahveyi kaldırırken yüzüme bakmadan, neşeliymiş gibi davranmaya çalışarak konuştu.
“İşleri yoğun herhalde, akşam gönderir merak etme. Bir kahve daha ister misin?”
İçimden daha fazla oturmak gelmedi.
“Teşekkür ederim, üçüncü fincan fazla gelecek. Kalkıyorum ben de. Akşam konuşuruz.”
Merak etmiyordum zaten. Çünkü baştan savma bir şey geleceğini biliyordum. Nitekim yanılmadım. Akşam gelen dosyayı açınca gülmekten kendimi alamadım. Ufacık paketin üzerine italik ve eşek kadar harflerle ‘Tarçınlı-Zencefilli Kahve’ yazmış. Kullandığı karakter, Arial Black. Açmış seçenekleri, ilk gözüne çarpanda hemen karar kılmış. Gönderdiği görselin alt yazısı şu:
“Ben önemli adamım. Beni böyle işlerle uğraştırmayın.”
Bunu gönderiyor ki, bir daha arkadaş işi yapmasın.
Şaşırmadım. Yıllarca reklam ajansları ile çalıştım. Kendini tanrı gibi görmek, kreatif hastalığıdır. Bir yerine imza atmayacak, ödül kazansın diye yarışmalara yollamayacak, para kazanmayacak. Karşılığında sıradan birinden minnet dolu bir teşekkür cümlesi duyacak, hediye olarak birkaç paket kahve alacak, hepsi bu. Tüm bunlar, kreatifin egosunu beslemez.
Müfit kendini yerin dibine geçmiş hissetmesin diye ona yazdım.
“Teşekkür ederim Müfit. Tasarımı aldım. Ancak bu tasarımı kullanmanın iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Bence ambalajın üzerinde italik karakter gözü yoruyor. Arial Black de agresif bir hava yaratıyor, kahvenin tadının aksine. Ben başka bir çözüm düşüneceğim. Tekrar teşekkür ederim.”
Evin içinde gezinip düşünmeye başladım. Aslında benim özel bir tasarıma ihtiyacım yok. Paketin içinde duranın adı yazsın istiyorum. Ama bu yazan şey, göze güzel görünsün istiyorum. Bunun telifiyle filan da uğraşmak istemiyorum.
Bilgisayarın başına oturdum. Boş bir sayfa açtım. Seçtiğim yazı karakterlerini paketin üzerinde denemeye başladım. Hiçbiri gözüme güzel görünmedi. İki saatin sonunda boynum ağrımaya başlayınca bıraktım. Masada duran defterimi açtım. Arasında duran tükenmez kalemi aldım. El yazısıyla Tarçınlı-Zencefilli Kahve yazdım. Yanına da küçük bir kalp kondurdum. “Sabah ola, hayrola” deyip uyudum.
Sabah kahve içerken defterimi aldım. Dün olanları yazacaktım. Boş sayfada el yazım çok hoşuma gitti. Bir an paketin üzerinde hayal ettim. Neden olmasın? Tek yapmam gereken matbaaya gitmek. Oradaki grafikeri tanıyorum. Paketin üzerine alıp yerleştirebilir. En azından denerim. Aslında bu değişikliği çoktan yapmalıydım. Eski sevgilinin logosuyla yola devam etmemeliydim.
Son yirmi dört saat içinde çıkardığım dersler şunlar:
Bugünün işini yarına, kendi işini başkasına bırakmayacaksın.
Kimseye fazla güvenmeyeceksin.
Arkadaşa iş yaptırmayacaksın.
Aslında kalkıp spora gitsem iyi ederim, gerginliğim azalır. Ama vakit yok.
Birazdan hazırlanıp çıkacağım. Müfit’in kafesinde ikinci günüm.
Bakalım bugün neler olacak? Epeyce keyifsiz çıkarken evden, kapıda Müfit’ten mesaj geldi.
“Kahvelerine layık güzel bir sürprizimiz var.”
28 Eylül 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...
Diğer bölümler
YORUMLAR