Hayat kısa, memeler sarkıyor

Kalben öyle bir cümle kurdu ki slogan gibi slogan oldu: “Hayat kısa, memeler sarkıyor.” Memeler sarkıyor inanır mısınız; kıllar uzuyor, saçlar beyazlıyor, cildimiz kırışıyor. Böyle yani bu, hayat böyle akıyor. Çizgilerimizi sevelim, beyazlarımızla barışalım klişeleriyle yeni bir baskı alanı yaratmak değil niyetim. Çünkü biliyorum ki bunca saldırı altındayken kalkıp “hadi sevelim” deyince dönüşecek bir duygu durumu değil bu. Biraz üstünde çalışmak gerekiyor.

Bir kere birine “bedenini sev” demeyi bırakalım bence. Bu cümle her şeyden önce birine neyi sevip neyi sevmemesi gerektiğini “dayatmayı” barındırıyor. Sevip sevmemek kararı bırakın bize kalsın. Biz esas bu “nefret”le mücadele edelim. İnsanlar bedenlerini sevmeyebilir. Burası tamam. Esas mesele birine bedenini sevMEmesi gerektiğini söyleMEmek. Bir nevi “gölge etme başka ihsan istemez” hali. Bu beden olumlama hareketlerinin ortaya çıkmış olmasının esasa kaynağı zaten bunca zaman yaşanan tüm bu olumsuzlama. Bu durumda beden-nötr olmak bile yeterince aktivist bir duruş.

Önce Cansu Dengey, sonra Kalben. Bu harekete yakın zamanda dahil olanların çoğunlukla kadınlar olması da bir tesadüf mü peki? Yoksa zaten tüm bu olumlamaların da olumsuzlamaların da odağında öncelikli olarak kadınlar mı var?

Gazino zamanlarının assolistlerini düşünelim. Ekseriyetle kadınlar. Hem kulağa hem göze hitap etmeleri bekleniyor. Kostümler, saçları, makyajları, nasıl göründükleri çok önemli. Kadınlar güzeldir, kadınlar çiçektir, kadınların aynı zamanda birer “dekor” olmaları gerekir. Sonra gelsin “yüzün güzel aslında”lar, “şurana şunu yaptırsan güzel olursun aslında”lar. Belki de kendimizi güzel bulmuyoruzdur; ama güzel olmayı o kadar da kafaya takmıyoruzdur. Olamaz mı? Kendimize değer atfetmek için kendimizi güzel bulmak zorunda değilizdir belki? Gerçekten şart mı kendimizi beğenmek, bedenimizi sevmek? Buraya da dönüp bir bakmak lazım.

Bedenle ilgili ana tartışma konularının başında da hiç şüphesiz kilo mevzu geliyor. Nitekim Kalben’in yanıtı da bir kilo saldırısı neticesinde başlamıştı. Benzerini Cansu Dengey’de de gördük. Öte yandan kilolu olmak onaylanmadığı gibi “gereğinden fazla” zayıf olmak da onaylanmıyor. Hangi gerek? Bir ideal var, ona uyman şart. Bu noktada “aa ne kadar zayıflamışsın” bir iltifat mıdır diye düşünmek gerek. Birine “çok kilo almışsın” demeyi kaba buluyorsak “çok kilo vermişsin” demeyi neden bulmayız mesela? Sarraf terazisi mi getireceğiz standartlara uymak için? Bu kilo işi erkek bedeni için de bu kadar hassas mı sahi?

Dijital çağ pandemi ile birleşip sosyal mesafeler uzadıkça ekranlara bakmalarımız sıklaştı. Sürekli kendimizi görür olduk. Bir çoğumuz gün içinde alışılmışın dışında bir şekilde sürekli kendi görüntümüze maruz kalıyor. İlaveten estetik müdahalelerin de filtrelerin de hızla yayıldığı bu mecralarda sürekli bir takım “ideal” görüntüler düşüyor ekranlarımıza. Kendimizi karşılaştırmamız, yetersiz kusurlu bulmamız adeta kaçınılmaz. Tam da bu sebeple çok daha sıcak bir gündem bu.

Dr. Aaron T. Beck tarafından yaratılmış, depresyonun şiddetini ölçmekte kullanılan çoktan seçmeli 21 soruluk bir test var; Beck Depresyon Ölçeği. Son bir hafta içinde kendinizi nasıl hissettiğinizi en iyi anlatan cümleyi işaretlemeniz gerekiyor. Sorulardan birindeki seçenekler şöyle:


  • Aynada kendime baktığımda değişiklik görmüyorum.
  • Daha yaşlanmış ve çirkinleşmişim gibi geliyor.
  • Görünüşümün çok değiştiğini ve çirkinleştiğim hissediyorum.
  • Kendimi çok çirkin buluyorum.


Depresyonun seviyesini ölçmek için böyle bir sorunun neden seçilmiş olabileceğini iyice bir düşünmek gerek. Kişinin bedeniyle ilgili algısı ruh sağlığına dair de bir bilgiye işaret ediyor. İnsanın bu algı değişimi bazen kendiliğinden bazen de dış etkenlerden oluyor. Burada konuştuğumuz dış etkiler esasen. Bakın “kendimi çok güzel buluyorum”, “kendimi çok beğeniyorum” gibi seçenekler yok bu testte. Nötr olmak ve olumsuzlamak var.

Bedenle uğraşmayı bırakmak insanı özgürleştirir. Kendimizle ilgili bedensel kaygılarımızı minimize ettiğimizde vaktimiz de enerjimiz de zihnimize ve ruhumuza odaklanmaya kalır. Bedeni sevmek/sevmemek, kabul etmek/etmemek değil de; bir gündem maddesi olmaktan çıkarmak belki de sergilenebilecek en aktivist duruşlardan biri.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.