Ölümümüze acemice katılmak
Palyatif Bakım deneyimlerimle ilgili olarak bana en çok sorulan sorulardan bir tanesi dini inancı olanların ölüme yaklaşımlarının dini inancı olmayanlara göre bir farklılık gösterip göstermediği. Bilmeyenler için henüz yazının başında iken açıklamak isterim; Palyatif Bakım, artık tedavisi mümkün olmayan bir hastalıkla yaşayan kişilerin ölmeden önce son zamanlarını geçirdikleri ve sadece ağrı idaresinin yapıldığı hastaneye bağlı yerler olarak tanımlanabilir.
Bu soru Palyatif Bakımda ilk çalışmaya başladığım zamanlarda benim de merak ettiğim, hatta merakımın ötesinde fark etmeden bir varsayımda bulunduğum bir konuydu. Şimdi dönüp baktığımda görüyorum ki dini inancı olanların ölüm korkularının daha az olacağı yönünde bir düşüncem varmış. Gerçek böyle mi? Kendi deneyimlerimden gördüğüm kadarı ile hayır.
Ölümünden yaklaşık iki hafta önce tanıştığım yetmişlerinde bir insan mensup olduğu dinin Tanrısına son derecede öfkeli bir yerden yaklaşıyordu. Ait olduğu dinin gerekliliklerini çocukluğundan beri hiç aksatmadan yerine getirmiş ve dua etmeyi hiç eksik etmemiş birisi olarak uzun yıllardır yaşadığı bu zor hastalığın onun başına gelmesinin sebebini sorguluyor, bu erken ölümü hiç hak etmediğini düşünüyor ve dualarının kabul edilmemesine içerliyordu. Örnek olarak vermek istediğim diğer bir insan ölümünden sonra diğer tarafta Allah’ın onu beklediğine inandığını söylüyor ancak aynı zamanda bu kavuşmanın zamansız olduğunu ve ne kadar korktuğunu tekrarlayıp duruyordu. Vereceğim son örnekte ise altmış yaşlarında, kendi deyimiyle dini bütün olan bir insan hastalığından ve tam da emekli olup rahat edecekken ölüyor olmasından memnuniyetsizliğini yaratıcısına sesli olarak iletiyordu.
Burada bir parantez açarak iki noktayı açıklamak isterim. Birincisi, verdiğim örneklerin hepsi ayrı dinlere mensup insanlar. İkincisi, herhangi bir dine mensup olmayan veya ateist olan kişilerle de tanışma imkanım oluyor ve onlar içerisinde de yoğun bir şekilde ölüm korkusu olanlarla karşılaşıyorum. Bu durum bana şunu sordurtuyor; bir inanışa sahip veya dine ait olmak ölüm korkusunun hafiflemesini sağlamıyor ise ölümü daha doğal bir yerden karşılayanlar bunu nasıl yapıyorlar?
Bizim dışımızda bir kuvvet veya iradenin varlığından bahsederken bu iradeye bambaşka isimler veriyor olabilirsiniz:
Allah
Tanrı
Yaradan
Yüksek benlik
Yüksek bilinç
Kozmik enerji
Evrensel enerji
Evren
Doğaya ait güçler
Veya sadece yaşam
Bir keresinde Stephen Jenkinson’dan dinlemiştim. İngilizce “faith” yani iman kelimesi “fathom” kökünden geliyor diye açıklamıştı. Bir adım ileri gidip “fathom” kelimesini incelediğimizde ise bu kelimenin tanrının söylediği & konuştuğu anlamına geldiğini söyledi. Bakın burası çok ilginç. Tanrının konuşması ne demek veya tanrı nasıl konuşur? Fizik kanunları aracılığı ile kimya ile diyor Jenkinson. Elementlerin bir araya gelmesi, yerçekimi, fotosentez bunların hepsi tanrının bildirdikleri diye ekliyor. Yaşamın devamı için gereken her şey, tüm doğa düzeni tanrının konuşma hali ve işte var olan bu düzenin veya bizim kişisel yaşamlarımızın ötesinde muazzam bir çeşitliliği olan yaşamın bu gezegen üzerinde devam etme halinin içerisinde ölüm de var.
İnandığımız şeye güvenmek yani iman etmek, sadece inanıyor olmakla kendiliğinde oluşan bir hal mi?
Burada psikiyatrist Irvin Yalom’u da anmak isterim. Geçen sene bir konuşmasında ölüm sonrasında varoluşun devam ettiğine inanmadığından bahsediyordu. Ölümle birlikte her şeyin bittiğini düşünen bir insan olarak kendisi için en kıymetli şeyin hayatını nasıl yaşadığı olduğunu söyledi. Deneyimlediğimiz her an çok kıymetli çünkü sadece buradaki yaşam var dedi.
Jenkinson ve Yalom, tamamen farklı şeyler söylüyor gibi olsalar da ifadelerinde bir açıdan benzerlik buluyorum: inandıkları şey her ne ise ona rıza vermek, razı gelmek. Kendim dışında hiç bir kuvvete inanmıyorum sadece şu anda yaşadığımı biliyorum diyenler veya kendisinden yüce bir iradenin varlığına inandığını belirtenler; fark etmiyor. Ölüm ve yas gibi hayatın büyük hocaları devreye girdiğinde aynı noktaya geliyoruz diye düşünüyorum. Bir inanca göre kendi kendini var etmiş, diğer inanca göre ise yüksek bir irade tarafından yaratılmış olan yaşamın olduğu haliyle kabulü; öyleyse yaşamın içinde ölüm de var.
Bizden önceki ölümler onu pratik etmemiz için var der Jenkinson. Kendi ölümümüz geldiğinde ona acemice katılmayalım diye. İnancımızın içinde “güven” olmadan acemi koltuğundan kalkmamız mümkün mü acaba?
YORUMLAR