21. yüzyılın okulu...
Bir okuldan beklentiniz nedir? Çocuğunuza en iyi matematik bilgilerini aktarması mı? Yıldızlı pekiyi karnelerle sizi gururlandırıp sevindirmesi mi? Ucuz olması mı? Öğretmenlerin güler yüzlü, mesleğini seven kişiler olması mı?
Her ailenin kendi öncelikleri doğrultusunda farklı beklentileri var okuldan... Bana gelince, ben okuldan (okul öncesi de dahil) çocuğumun var olan ışıltısına zarar vermemesini bekliyorum. Çok basit, temel, hatta saçma görünen bir istek değil mi? Okul neden çocuğa zarar versin ki? Eğitim sistemimize ne kadar yakından bakılırsa, bu talebin karşılanmasının o kadar zor olduğu görülebilir...
Bazı arkadaşlarımın çocukları ilkokul yaşına geldiği için senenin başından beri “Hangi okul?” sorusuyla meşguller. Ben Uzay’ın bir sene daha aynı anaokulunda devam etmesine karar verdiğim için, bana bir hayli karmaşık görünen bu süreçten henüz uzağım. Ayaklarım yere basmıyor... Keşke hiç okula gitmese ile keşke göndermek istediğim türden okullar bir sene içinde ülkemde faaliyete geçse arasında bir yerdeyim. Mevcut seçeneklerin hiçbiri içime su serpmiyor.
En büyük sıkıntı da artık zamanımızın ihtiyaçlarına cevap vermediği net olan bir sistemin ısrarla sürdürülmesinde. 19. ve 20. yüzyılda bilgiye ulaşmanın pek de kolay olmadığı, bilginin aktarımının imtihanlar ve testler yoluyla sınandığı ve başarının doğru cevapları bilmekle ölçüldüğü zamanda kurulmuş okul sistemi, bugünün yaşantısıyla örtüşmüyor.
Bugün bilgi, tarihte daha önce hiç olmadığı kadar kolay ulaşılabilir bir durumda. Bizim çocukların ihtiyacı ise onlara bu (her yerde olan) bilginin (sıralarda otururken) aktarılması yerine bilişsel ve karaktere dayalı özelliklerinin gelişmesini sağlayacak bir yapı. Hayal gücü, yaratıcılık, iletişim becerileri ve değişip gelişebilme kabiliyetinin yanı sıra işe yarar bilgiyi, bir dolu işe yaramaz bilgiden ayrıştırmalarını sağlayacak yorumlama kapasitesi, farklı olanı ötekileştirmeyen bir ahlak anlayışı, 21. yüzyılın çocukları için coğrafya, fen, din bilimleri, matematik, Türkçe bilmem ne derslerinden çok daha gerekli donanımlar...
Albert Einstein’dan Mark Zuckerberg’e, Bill Gates’ten Angelina Jolie’ye kadar zamanın ruhunu yönlendirmiş simalarda bulamayacağınız ortak şey işte bu: Okul başarısı... Bu insanlar yukarıda saydığım becerileri kullanarak oldukları yerdeler. Hiçbiri ebeveyni, bilmem ne okuluna senede 45 bin TL ödediği için ya da her birinin elinde derste kullanabileceği tablet bilgisayarı olduğu için kanaat önderi ya da mucit olmadı.
İşte bu yüzden; her gelen yönetimin kendi doğrularını yaymak için kullandığı, parası olan ile parası olmayanın asla aynı fırsatlara sahip olamadığı, çocukların teker teker farklı becerileri ve ilgileri olan bireyler gibi değil de aynı bilginin ezberletilmesi gereken bir yığın gibi görüldüğü, farklılıklara değil aynılıklara vurgu yapan, bir tık uzakta olan bilgiyi senelerdir aynı sıkıcı yollarla anlatan ve aynı haksız yollarla sınayan bir sisteme, ne paralısına ne de parasızına en azından bir sene daha dahil olmayacağım için mutluyum... Belli mi olur? Bir sene içinde bir göktaşı gelir de bütün saçmalıkların üzerine düşüverir ve başka bir şey yeşerir küllerden. Olmazsa da bir çaresi belki bulunur...
Not: Eğitim sistemiyle dünyanın geri kalanına sürekli çalım atan Finlandiya bu sene çok ciddi bir dönüşüme daha imza attı. Bundan böyle (hiçbir okulun bir diğerinden daha iyi olmadığı) Fin okullarında konular ders ders ayrılarak işlenmeyecek. Bunun yerine konu bazlı bir öğretime gidilecek. Nasıl mı; mesela konu Avrupa Birliği... Bu dersin içinde coğrafyadan tarihe, edebiyattan hukuka kadar farklı başlıklar olacak. Ders denen şey bir bağlam içinde işlenecek. Bu şekilde, “Ne yapacağız kurbağanın nasıl çiftleştiğini öğrenip” minvalinde her neslin sorduğu sorulardan azade olacaklar...
İmza: Ütopik Damla
YORUMLAR