Bir kaydırak dört tepki
Bir çocuğunuz yoksa eğer dünyayla olan ilişkinizi sorgulamanız için çok fazla gereğiniz olmayabilir. İlişki motifiniz, arızalarınız, detaylarda saklanan savunma metotlarınız oldukları gibi devam edebilirler hayat boyunca; çünkü bütün bunları size misliyle geri verecek bir minik aynanız yoktur. Bunu şu açıdan söylüyorum: Çocuk insana kendini ve hayatla ilişkisini sorgulamak için paha biçilmez bir kaynak yaratır.
Jesper Juul, Avrupa’nın en çok takip edilen aile terapistlerinden biri. Elimdeki kitabının adı “Senin Yetkin Çocuğun.” Juul’un yaklaşımı anne-baba ve çocuk arasında bilinen tüm hiyerarşileri yıkmak ve gerçek iletişime, karşılıklı saygıya dayalı bir bağ kurmak yönünde. Bizim gibi ataerkil ya da ebeveyn erkil düzenin aşırı belirgin olduğu toplumlar için devrimsel düşünceleri var...
Bu yazıda bahsedeceğim düşünceler Juul’un “kendilik hissi” ile “kendine güven” arasındaki farka dair altını çizdikleri... Teoriye girmeden önce çok basit bir örnekten gidelim. 2 yaşındaki çocuğunuzla beraber parktasınız. Ufaklık kaydırağa çıkıyor, iniyor, kayıyor, olabildiğince eğleniyor. Bu sırada arada bir size sesleniyor: “Anne, baaakkk!..” Şimdi, kaydırağın karşısında ayakta bekleyen anneyi düşünelim. “Anne, baaakkk” nidasına verebileceği olası tepkiler var. Mesela, “Harika kayıyorsun!” diyebilir bir anne. “Bu tepkiyle çocuğun algısı yaşantıdan performansa kayar” diyor Jesper Juul. Çocuğun tek ihtiyacı, annesi tarafından görülmekken, annenin tepkisi bir performans kriteri ortaya koymuş olur; yani “Seni gördüm”den çıkıp “Yaptığın şeyi iyi yapıp yapamadığını değerlendirdim”e varır.
Bu örnek Juul’un kendilik hissi ya da kendine güven dediği şeyin özünü oluşturuyor. “Kendilik hissi”, insanın içinde, var olduğuna dair, olduğu gibi kabul edildiğine dair bir çekirdek oluştururken “kendine güven” ise “performansa odaklı” yaklaşıma işaret ediyor. Kendilik hissi yerleşmiş ve beslenmiş olan çocuk hayatta bir şeyleri yaptığında ya da yapamadığında çok büyük sarsıntılar yaşamıyor. O zaten merkezinde, kendinde. Kendilik hissi yerleşmeden kendine güven, içi boş bir kabuğa benziyor. Yapılan işi ortadan kaldırdın mı geriye bir şey kalmıyor. Bu da mesela senelerce çalışıp emekli olunca depresyona giren insanları, sevilmek için sürekli bir başarıdan ötekine koşmak gerektiğini zannedenleri, bu sırada hayattan ne istediğine dair hiçbir fikir edinemeyenleri açıklıyor...
Kaydırak örneğine geri dönersek, Jesper Juul, iki farklı tepkiden daha söz ediyor. Bunlardan biri “Anne, baaakkk” diyen çocuğa annenin, “Dikkatli ol yoksa düşersin” dediği, annenin duygularına odaklı olan tepki. Bu tepki çocuğu kendi tecrübesinden uzaklaştırıp merkeze annenin duygularını (endişe) koyuyor. Juul’un ifade ettiğine göre “görülmek” istendiği anlarda annenin duygularının merkeze alınmasıyla karşılaşan çocuk ya çekingen oluyor ya da motor becerilerinin gelişimi sekteye uğruyor. Bu iki tepkiye de “Çocuğun anneye uyumlanması” diyor Juul. Annenin beklentisi çocuğun düşmesiyse, çocuk annesini yalancı çıkarmaktansa bu mesajı alarak psikolojik ya da fizyolojik olarak “düşebilir hale geliyor”. Çünkü annenin endişeli tepkisi, içinde “Yapabileceğine inanmıyorum” mesajını da barındırıyor.
Sonuncu ve ideal tepki ise şöyle ifade ediliyor:
“Anne, baaakkk...”
“Merhaba canım!”
Ne kadar basit gözükse de “Merhaba canım (Ayşe, Mehmet vs.)”, “Seni gördüm” anlamını taşıyor. “Bunun bir adım ötesi ise çocuğun duygusunu okumak ve ona sözel olarak ifade etmek olabilir” diyor Juul. Yani,
“Merhaba canım, kaymak çok eğlenceli değil mi?”
ya da çocukta hafif bir endişe ifadesi varsa:
“Merhaba canım, kaymak çok eğlenceli ama birazcık da tehlikeli değil mi?” demek gibi.
Nihayetinde bütün aileler, çocuklarını sevdiklerini söylerler ama dikkat edilmeyen önemli bir nokta, bu sevginin çocuk tarafından nasıl deneyimlendiği. Yukarıda anlattığım örnekler, bu sevginin günlük basit bir örnekte nasıl bedenlendiğine işaret ediyor. “Bu neden önemli?” diye soracak olursanız, bu yaşantıların toplamı çocuğun hayatı boyunca kendine yakın olan insanlarla, hatta kendi çocuklarıyla nasıl bir ilişki kuracağının modelini oluşturuyor. Ve bazen “Seni çok seviyorum” dese de birileri, “Bunu söylediğini duyuyorum ama hissedemiyorum” demek geliyor içimizden. Jesper Juul’u takip etmeye ve aktarmaya devam edeceğim.
YORUMLAR