Evimin bitki ahalisi
Kendimi bildiğimden beri sevdim çiçekleri. Annemin çiçekleri süslerdi salonu ve balkonu çocukluğumda. Menekşeden eğrelti otuna (ki lazcası: limhana'dır), açelyalardan, kocaman yukalara bir çok çiçekle aşina yaşadım. (Anneanneme dair hafızamda kalan en belirgin kare de elinde hortumla bahçeyi suladığı anlara ait olması da ilginçtir...)
Annemin çiçekleri de bana diğer bir çok şeyi gibi miras kaldı. O gün bugün hayatımın içindeler hala. En çok da menekşeler. Bir yaprağını kırıp suya koyunca yaşama hırsının nasıl da inatçı bir azimle o yapraktan fışkırdığını; bir iki hafta içinde kök verip yeni yapraklar büyütmeye hazırlandığını öğrenince daha da bi sevdim onları...
Her gittiğim eve bir saksı menekşe götürmeyi de adet edindim bu arada. 10'larca yapraktan 100'lerce menekşe türettim; morlar, pembeler, beyazlar, çift renkliler... Çiçeklenmekte tembellik edenleri "bak kökünden sökerim" diye tehdit etmeyi, pıtırcıklanmış olanlara "aferim" demeyi, iltifat etmeyi öğrendim yıllar içinde...
Bir de japon gülüm var. Ansiklopedide adı Çin gülü diye geçse de bu en az 20 yıldır benimle yaşayan çiçek Japon gülüdür bence. (japon, çin hepsi çekik gözlü ne de olsa) Boyu posu menekşelerden kat be kat büyük olan bu bodur ağaç en az menekşeler kadar nazlıdır.Soğuğu sevmez, sulamayı bir gün ihmal etsem büküverir yapraklarını; güzel havalarda balkonda olmayı, kışın örtünmeyi sever. Bakımını ilgisini eksik etmedin mi kıpkırmızı, yumruk kadar çiçeklerini açıverir. Kısacık ömürlüdür çiçekleri; açtıktan sonra bir iki gün içinde rengi kararır ve soluverirler.
Menekşeler de, japon gülü de öngörülebilir, tahmin edilebilir yaratıklardır; Kaktüslerin tersine.
Katüslerle tanışıklığım henüz bir kaç sene öncesine dayanır diğerlerinin aksine. Akdeniz'de geçirilmiş bir yazdan; o yazın bahçeli, deniz kokulu günlerinden tanırız birbirimizi. Sonbahar gelip de eve dönmek üzere eşyalar toplanırken bahçedeki insan boyundaki kaktüslerden bir iki minik parça kırmıştım; saksılara dikip, o rahat, o nar çiçekli, o tuz kokulu topraklardan bu koca şehrin keşmekeşine sürükledim kaktüs yavrularını kendimle birlikte...
Evimin güneşi bol bir köşesine, menekşelerin arasına yerleştirdim bu dikenli canları. Nasıl davranacağımı bilemedim önceleri. Suyu az mı oldu yoksa çok mu; yerini sevdi mi, kök saldı mı, hatta yaşıyor mu yoksa kurudu mu diye anlayamadım epey bir süre. Menekşelere, limhanaya, japon gülüne su vermeye, onlarla cilveleşmeye devam ettim...
Sonra... Sonra bir gün, o zamanlar mickey mouse kaktüsü dediğim bitkide bir farklılık çarptı gözüme. Yuvarlak bir kafanın yanında iki yuvarlak kulak gibi duran uzuvlarıyla almıştı bu ismi benden. O iki kulağın birinin ucunda bir kabarıklık belirmişti; beklemediğim bir hızla büyüyüp gelişen. Bir sabah kalkıp rutin çiçek teftişlerimi yaptığım sırada benim mickey mouse'un üçüncü bir kulağının pörtlemiş olduğunu gördüm.
Katüsün tabiatını kaplumbağanınkine benzetirdim o zamana kadar; sert, sağlam, yavaş gelirdi bana... Hiç de yavaş değilmiş meğer. Ben yaşıyor mu acaba, diye merak ederken o içten içten gelişim hazırlıkları yapmaktaymış kendi çapında. Bununla da kalmadı hem de. bir kaç gün içinde bir minik uzuv daha fışkırttı.
Kaktüsler menekşelerin aksine tahmin edilemeyen bitkiler. Menekşenin ne zaman ne yapacağı bellidir hep. Katüsün değil. Süprizli bir yaratık. Ne zaman, nereden, ne tarafa doğru, nasıl bir şekillle büyüyebileceğini ancak kendi biliyor... Bu ani hareketler aile fertleri tarafından "pörtlemek" diye adlandırıldı ve bizim Çıralı göçmeni mickey mouse kaktüsü artık kendine yakışır başka bir isimle anılır oldu: "Pörtcan".
Pörtcan'dan sonra başka kaktüslere de merak sardım. Şimdi evimin bitki ahalisinin içinde hatırı sayılır miktarda kaktüs de var... Onlarla ilişkimiz makul bir seviyeye oturdu.
Onlara sonrada daha garip, daha nazlı başka bir bitkinin, orkidenin çeşitleri çoğalmaya başladı evimde. Orkide'de kaktüs kadar garip bir bitki. Tam umudunu kestiğin anda, bundan artık bir şey çıkmaz herhalde sevmedi yerini deidğinde patlatıveriyor tomurcukları... Aylarca kupkuru duran sağları bir anda düğüne hazırlanmış gibi süsleniveriyor çiçeklerle...
Geçen ay taşındım. senelerdir aynı balkonda, aynı güneş ışığıyla yaşayan bitkilerim ciddi bir şaşkınlık geçirdiler. Beni de sardı bir panik. "Eyvah" dedim; "Sevmediler yeni evi. Keşke taşınmasaydım, ne yapacağım şimdi..."
Oysa ki onları şaşkınlığı geçiciymiş... Bir kaç yer denemesinden sonra buldular sevdikleri noktayı. Şiimdi, yine bir arada, yeşeriyor, coşuyor ve çiçeğe duruyorlar... Küçük açılardan bakınca ne güzel şey hayat.
d.
YORUMLAR