Kafası karışık ebeveynler nesli...
“Kendi çocuğuna nasıl davranacağını bilmeyen tek canlı türü insandır” diye yazıyordu bir kitapta. Gerçekten kafamız karışık...
BUNDAN birkaç nesil önce herkesin ebeveynlik stili birbirine, kendini büyüten aileninkine benziyordu. Annenin, babanın mutlak otoritesi temelinden yola çıkıldığı için bakış açıları bu eksen etrafında döner, içinden çıkamadığın bir konu varsa komşuna danışırdın. O da sana diğer bir kimseye danıştığında alacağın cevabın benzerini verirdi ve aynı bilgi evden eve dolaşırdı. Varyasyonlar bugünkü kadar çeşitli değildi. Büyüklerin karşısında bacak bacak üstüne atılmaz, büyükler konuşurken çocuk söze karışmaz diye devam eden genel kabul görmüş kurallarla biçimlenerek nasıl anne-baba olunacağı bilinirdi. İnsanların “Nasıl anne baba olalım?” diye bir derdi de yoktu. Karnı tok, sırtı pek çocuk yeterli bir kıstastı.
YENİ BİR ŞEYLER ARAYIŞINA GİRDİK
Bizde durum çok karışık. Çocuk artık elini sallasan çarptığın bir şey olmadığı için daha bir kıymete bindi bizim nesil için. Kendi anne-babalarımızın yaklaşımlarını eski kafalı bulduğumuz için yeni bir şeyler arayışına girdik: “Biz çocuğumuza ne yapsak da o bizden daha iyi olsa?” İçine doğmadığımız teknoloji dünyası sağolsun, her yerden akan farklı bilgilere boğulur olduk. Oradan bir uzman, buradan bir uzman kafasını çıkarıp da “Şöyle yapın, böyle yapın” dedikçe iyice çorbaya döndük. Nasıl doğursak daha çok anneyiz, bebeği nasıl beslesek doğru yaparız, bugün şöyle yarın böyle yaparsak özgüvenini mi zedeleriz... Bilmiyoruz. Bildiğini iddia edene de inanıyoruz. Ortalık uzmandan geçilmiyor.
ROBOTLAŞMAYA DOĞRU GİDİYORUZ
Bu ahkâm bolluğu olsa olsa kendini suçlu hisseden, ne yapsa çocuğu için yeterince iyi olmayacağını düşünen, hata yapmaktan korkan anne-babalar yaratmaya yarıyor. Aman çatışma olmasın, istikrar bozulmasın, güveni sarsılmasın diye kendimizi kasarken robotlaşmaya doğru gidiyoruz sanırım. Ne yapsa tam yapamadığını hisseden robotlar... Bir arkadaşım 6 yaşındaki kızıyla sürekli çatışıyor. İkisi taraf da memnun. Çatışma onların iletişim biçimi. Kalp kırılmıyor, üzülünmüyor, çatışılıyor, mevzu geçiyor ve normal devam ediyorlar. Olamaz mı? Oluyor işte... Mevzu, herkesin doğrusunu kabul etmek yerine kendi özgün ve içten ilişkini yaratmak olamaz mı? Yeni bebeği olmuş, emzirme konusunda sorun yaşayan bir kadınla konuşuyorum: “Memem çok acıyor ama herkes ‘Kıymetini bil, bunlar en güzel günlerin’ diyor. Öyle hissetmediğim için suçluluk duyuyorum” diyebiliyor... Rahatla güzel kardeşim, memen acıyor, bütün hormonların ters düz, 2 saatten fazla uyumayalı haftalar olmuş; illa mutluluktan uçmak zorunda değilsin. Nasıl hissediyorsan öyle güzelsin!
‘İÇTENLİKLERİNE GÜVENSİNLER’
Geçen hafta ‘Çocuklu Hayatın İlkeleri’ kitabının yazarı Doktor Demet Ilıkkan’la görüştüm. Çocuklu hayatta ne yapılsın, ne yapılmasın, yeni ebeveynlerin dertleri neler diye konuşurken Demet Ilıkkan şöyle dedi: “Anne-babalar kendi içtenliklerine güvensinler, bebeği gözlesinler, bol bol eğlensinler...”
Çocuk büyütmek o kadar da ciddi bir iş olmayabilir diyorum 6 senelik kafa patlatmanın sonunda.
YORUMLAR