Olmayacak ilişkiye amin demek
Baştan belli aslında, hiç birbirilerine uygun değiller. İkisi de görüyor bunu. “Belki...” diye deniyorlar.
Hafta sonu buluşmaya karar veriyorlar mesela. Adam gece kulübüne gidip sabahın üçüne kadar dans etmek istiyor. Kadın hafif müzik çalan bir yerde bir şeyler atıştırıp yudumlarken biraz sohbet etmek. Bir orta yol bulmaya çalışıyorlar. Bir hafta sonu gece kulübüne, bir hafta sakince bir yere. Adamın neşeyle dans etmekten yorgun düştüğü gecelerin sonunda kadın dayak yemiş gibi hissediyor. Kadının köşede sakince çalan orkestrayı dinlerken açtığı konularda, adam pek diyecek bir şey bulamıyor, parmaklarıyla hafif hafif masaya vurarak saatine bakıyor.
Veya evde film izlemeye karar veriyorlar. Adam aksiyon türünde bir şeyler öneriyor. Kadın romantik-komedide ısrar etmese de arabaların uçuşmadığı, kimsenin kimseyi dövüp deşmediği bir film izlemek istediğini söylüyor. Komedide karar kılıyorlar, bir dahaki sefere “daha sert” bir şey izlemeye kadın “Tamam” diyor.
Ya da pazar kahvaltısını takiben biraz yayılma ihtiyacında ikisi de. Adam televizyonda müzik kanalı açıyor, kadın on dakika dayanıp sonra kumandayı alıp sesini kısıyor. Kliplere de arkasını dönerek oturuyor.
Yahut akşam birinin evinde yemek yiyecekler. Adam, tercihini üzerinde “üç dakikada hazır” yazan paketlerden yana kullanıyor. Kadın, bir avuç yağ ve koruyucu içeren hazır yemekleri çiğneyip yutarken yüzünü ekşitiyor.
Her defasında kadın “Biraz daha yavaş gider misin?” diyor arabada, takiben radyonun sesini kısıyor. Adamın katıla katıla gülerek anlattığı fıkralara gülümsemeye çalışıyor. Evindeki kitaplardan birinin bile ilgisini çekmemesi karşısında şaşırıyor. “Birini bile eline alıp bakmadı.”
Adam kalabalık arkadaş grubu ile hareket etmeyi seviyor, kadın en çok tanıdığı birkaç kişiyle. Adam köpeklere bayılıyor, kadın ortalıkta oynaşan canlılardan rahatsız oluyor. Adam jilet gibi ütülü gömlekler giyiyor, kadın tişörtlerinin yakasını makasla kesip altına kot çekip çıkıyor evden. İlk tatilleri için adam bol aktiviteli tatil köylerine bakıyor, kadın basit bir kasabada kendi halinde bir pansiyonun adını telaffuz ediyor.
Karakterleri bambaşka. Biri çok hareketli, biri çok sakin. Eğlence ve mizah anlayışları, yeme-içme alışkanlıkları birbirine zerre kadar benzemiyor. Seçtikleri eşyalar, arkadaşlar, giysiler, oteller, hiçbir şey, ama hiçbir şey birbirine benzemiyor.
Bir ayın sonunda kadın ayrılmak istiyor. Adam “Biraz daha deneyelim. Ben senin kriterlerine göre yaşayabilirim. Çok önemli değil. Gece kulübüne de gitmeyiveririz” deyip razı olacağı birkaç şey daha sıralıyor. Kadın “Acaba?” diye bir git-gel yaşarken içinde, adamın eli kumandaya gidiyor. Televizyonu açıp sesini kısıyor. Kadına bakıyor. “Olur mu? Bir şansa daha verelim ilişkimize.” Adam kadına, kadın bir televizyona bir adama bakıyor. “Bence hiç başlamamalıydık” diyor.
İlişkileri bir ayda bittiği için şanslılar.
“Belki...” diye başlanan, açıkça yürümediği halde “Acaba?” diye şans verilen, ite kaka yıl alırken kaçınılmaz olarak yolda kalan ilişkilerin, hayal ve kalp kırıklığı içindeki taraflarına benzeyeceklerdi yoksa. Adam “Bu ilişkiyi ayakta tutmak için hep ben çaba verdim” diye suçlayacaktı kadını. Kadın “Asıl ben nelere katlandım” diye kendini savunacaktı. Ayrılacaklardı neticede. İkisi de aynı şeyi söyleyecekti: “Kaç senem boşa gitti…”
Olmayacak ilişkiye baştan amin dememeli.
YORUMLAR