Boğa erkeği evde kadın beslemez
Karşılıklı sessiz sessiz oturuyorlar. Küt, dalgalı, boyadan uçları yanmış, çatal çatal olmuş saçları ensesinde, kırklarında, topluca kadın ellerini masada kenetlemiş ötekine bakıyor. Düşük omuzları öne doğru eğik, yapraklarını kapatmaya hazırlanan çiçeği andırıyor biraz, kendi bedenine kapanacakmış gibi bir hali var. Arada bir silkiniyor. Duruşunu dikleştiriyor. Endişeli bakışların yerini kurumlanan, kibirli kadın bakışı alıyor. Kaşlarını kaldırıyor, indiriyor. Diğeri konuşmaya başlayınca yeniden sönüp sünepeleşiyor.
“Bir yere gideceksin. O da gelecek. Kalabalık bir yer, ama çok da değil. Üçten beşten fazla insan var. Kalabalık konuşmalar yapacaksınız. Tartışabilirsiniz.”
Bunları söyledikten sonra susuyor. Gözlerini kısıp fincanı bir uzaklaştırıyor, ardından yaklaştırıyor. Dudağını büküyor. Tam bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açıyor, sonra karar değiştiriyor.
O böyle yaptıkça sünepe kadının içi gidiyor. Sanki ameliyathane kapısında, yaklaşan cerrahın ne diyeceğini bekler gibi bekliyor. Öteki fincanı bir sağdan sola, bir soldan sağa tararken dayanamıyor. “Yani aslında çok şey demeni beklemiyorum. Hani yüzük filan varsa...”
Fincanı elinden bırakıyor öteki. Çantasını açıyor, içinden gözlük kabını çıkarıyor. Gözlüğünün camlarını siliyor, parlatıyor. Takıp deniyor, iyi görüyor mu diye. Bir daha siliyor, bu sefer tamam. Fincanı eline alıp içine eğiliyor. “Seninkinin işleri iyi.”
Kadın memnun, araya karışmadan edemiyor. “Alım satım işleriyle uğraşıyor.” Bir süre, falcı konuşurken araya girmeden edemiyor.
“Hali vakti yerinde.”
“Fena sayılmaz.”
“Evi, arabası var.”
“Var.”
“Güce kuvvete işarettir, boşuna çıkmaz. Güçlü kuvvetli bir boğa var burada.”
“Evet, boğa burcu. Ben oğlak.”
Falcı istifini bozmadan devam ediyor.
“Bayağıdır berabersiniz. En az bir senesi var.”
“Üç yıl oldu.”
Hafif öksürüyor. Su içip boğazını temizliyor. Hiç kadına bakmıyor.
“Senin işlerin onunkinden biraz daha zayıf.”
Kadın ses etmiyor.
“Parasal durumların onunki kadar parlak değil.”
Duramıyor:
“Ben çalışmıyorum tabii ondandır.”
Falcı yine sessizliğe gömülüyor. Fincanı bir sağ eline alıp eğiliyor, bir sol eline alıp uzaklaştırıyor.
Kadın yine araya giriyor.
“Yani... Çok önemli değil bunlar. Yüzük filan varsa...”
Falcı hiç duymamış gibi:
“İkiniz de paragöz değilsiniz. Ama parasız da olmaz biliyorsunuz.”
Kadının irkildiğini, kaşlarının çatıldığını görmüyor.
“Bu adam için, yanında taşıdığı kadının göze görünmesi önemlidir. Bir yere girdi mi herkeslerin başkalarını üzerine çekmesi önemlidir... Yani tıpkı senin gibi...”
Bu sözler kadının yüzünü güldürmüyor. Aksine daha asabi bir hal geliyor üzerine. Belini doğrultuyor. Falcıya dik dik bakıyor.
“Bunların nasıl gördün anlamadım. Ne gördüğünü söyle, yüzük filan var mı?”
“Dur bakalım. Fal öyle aceleye gelmez.”
Derin nefes alıyor kadın, ama aldığı nefesi vermiyor gibi. Sanki nefesini tutuyor gibi. Dudaklarını içten kemirmeye başlıyor. Falcı aldırış etmiyor.
“Bu adam sağlamcıdır. Evleneceği kadının meziyetlerini önemser. Ya çalışsın para kazansın ister, ya da ona çocuklar versin. Ama ikisini de isteyebilir.”
“Bu adam dul. Zaten iki çocuğu var. Benden çocuk filan istemez. Sen yüzük görüyor musun bana onu de.”
Falcı hiç oralı değil.
“Yuvarlak bir şey var gibi, ama zamanı var.”
“Ne kadar var?”
“Çok sabırsızsın. Fal aceleye gelmez.”
Bir derin nefes daha alıyor, ama yine tutuyor gibi. Gözleri büyüyor.
Falcı fincana bakıp diyor ki:
“Bu adam evde boş oturan, meşgalesiz kadın sevmez. Eli sıkı değildir, ama ona para harcatacak kadınla işi olmaz. Bence sen iş aramaya başla. En azından bir çaban olduğunu görsün.”
Falcının bu son sözlerinden sonra kadın patladı.
“Ya kusura bakma da, sen bütün bunları nerenden atıyorsun? Fincanda gördüğünü söyle dedik sana. Ne görüyorsun da böyle boş boş sallıyorsun?”
“Hop ağır ol. Boğa var dedim sana.”
“Eee... İşle güçle, benim çalışmamla ne ilgisi var?”
“Adam Boğa burcu. Sen dedin.”
“Eee? Fincanla ne ilgisi var? Falla ne ilgisi var? “Ben sana karakter analizi mi yap dedim?”
Falcı fincanı ona tutuyor.
“Ben falcıyım gördüğümü bildiğimi söylerim. Aha işte yuvarlak bir şey var ama net değil. Yani yüzük ama vakti var. Boğanın uzağına düşmüş. Arada bir şey yok. Yani adam seni beğeniyor, seviyor ama evine gidip çöreklenmeni de istemiyor. Kızım senin hoşuna gitsin gitmesin, Boğa erkeği evinde kadın beslemez. Sen çalışmadan veya kendini oyalayacak bir meşgale bulmadan bu adam seninle evlenmez.”
Kadın elinin tersiyle masadakileri itiyor. Fincanın tabağı, falcının gözlük kabı, kendi cep telefonu yere düşüyor.
“Geri zekâlı karı! Benim sevgilim çok kıskanç çalışmamı istemiyor. Sen ne anlarsın. Sana yüzük var mı dedim. Bizi analiz et demedim. Bizim büyük aşkımızı böyle de saçmaladın ya... Yazıklar olsun sana. Yüzük var mı diyorum, çalışmaktan bahsediyor. Salak seni! İş de iş, tutturmuş iş.”
Girişteki iki adam içeri geliyor.
“Hanımefendi hemen terk edin mekânı” diyor biri. Öteki kolundan tutmak için davranıyor. Kadın itiyor elini adamın. Eğilip telefonunu alıyor.
“Size beş kuruş da ödemem sizin güdük falcınıza.”
“Hanımefendi ödeme istemiyoruz sizden, hemen mekânı terk edin. Zorluk çıkarmayın.”
İki adamın arasında kadın kapıdan çıkıyor.
Falcı arkasından bağırıyor.
“Boğa dedin, kendi ağzınla dedin. Sözümü dinle iş bul, çalış,. O adam seni evde beslemez.”
YORUMLAR