Müziği susturmak çözüm mü?
Ben Sokrates’in yalancısıyım! Ona göre, tanrılardan biri bir gün, keyifle kederi birleştirip karıştırmak istemiş. Bunu başaramayınca da kuyruklarından birbirine bağlamış. İşte bu yüzden de keyifle keder, sevinçle üzüntü, mutlulukla mutsuzluk hiç ayrılmadan hep yan yana duruyorlarmış... Geçen hafta bir kafede, gökyüzünde birbiri ardına patlayan havai fişek sesleri arasında, karşımda oturan arkadaşım, “Oha ya bu kadar da olmaz, yuh!” diye saydırmaya başladı. Masadakilerden biri, “Yahu hayatlarında bir kez evleniyorlar, en mutlu günleri bu. Bir-iki dakika sürüp biter...” diye geveliyordu ki öfkeli arkadaşım boğaya son kılıç darbesini indiren bir matador gibi kükredi: “Her gün başka bir şehirden şehit cenazesi kalkarken insanların biraz daha saygılı olması gerek!”
Bu çıkışın ardından masadakiler sustu... Montaigne’nin ‘Denemeler’inde okuduğum Romalı düşünür Seneca’nın, “Mutluluk bile haddini aşarsa azap olur” (Ipsa felicitas se nisi temperat premit) sözünü hatırladım. Uzaktan havai fişeklerin sesi geliyordu hâlâ...
Müzik anmaktır, düşünmektir!
Yaşanan terör olayları nedeniyle konserlerini iptal etmek zorunda kalan ünlü sanatçılar, yapımcılar bir süredir sosyal medyada ‘Müzik susturulamaz’ hashtag’iyle kampanya yapıyorlar. Geçenlerde Esin Övet, “Müziğin susmasını istemek yerine bu acının bitmesi için daha çok çalışmak gerek” diye yazmıştı. Ben de onun gibi düşünüyorum. Dün Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan ünlü piyanist Fazıl Say da, “Terör ve şehit haberlerine rağmen konserlerini iptal etmiyor” eleştirilerine cevap veriyordu. “Konserlerini ertele” diyenleri yadırgadığını belirten Say, şöyle devam ediyordu: “Bunu diyenlere bir çift sözüm olacak, onlar da her ne yapıyorsa onu ertelesin o zaman arkadaş. İşe gitmesin. Tatile gitmesin. Hem işe hem tatile gitmesin! Herkes her şeyi iptal etsin o zaman. Bu ne saçma anlayıştır, durduk yerde sanatçılara ‘Sanatını yapma şehitler var’ deniliyor. Bu ne bilinçsizliktir! Elbette ki bu ülkenin çok zor günleridir. Hatta daha da zor günler gelebilir. Bu zorluklara sebebiyet veren kimdir, kimlerdir, hepimiz biliyoruz. Müzik ile haykırmaya devam derim ben. İptal etmiyorum konserlerimi... Müzik aynı zamanda anmaktır da, düşünmektir. Kimi gün gelir şehitler için ‘kara toprak’ da çalınır. ‘Memleketim’ şarkımı da adayabilirim gencecik insanların ölümüne. Bazı gün olur insanların savaşmaması için ‘İnsan İnsan’ şarkımı da mesaj olarak yollayabiliriz bir konserde. Aradığımız şey barış ise zaten bunu haykırmanın en güzel ve en evrensel yolu müzik dilidir...”
Önce oku çıkarmak gerek!
Borges yaklaşık 2500 yıl önce yaşayan Buda’ya atfedilen bir öyküyle mutluluk ile mutsuzluk arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “Adamın biri savaşırken okla yaralanmış ama oku çıkarmalarını istememiş. Önce oku atanın adını, hangi kasttan olduğunu, okun neden yapıldığını, okçunun oku attığı sırada nerede durduğunu, okun uzunluğunu öğrenmek istemiş. Bütün bunları öğrenmeye çalışırken de ölmüş! Buda bütün bu olup biteni duyunca, ‘İşte ben insanın önce oku çekip çıkarması gerektiğini öğretiyorum’ demiş...” Borges’in anlattığı öyküde ilk yapması gereken şey böğrüne saplanan oku çıkarıp atmakken saçma sapan şeylerle uğraşan adam gibiyiz! Oysa “Yok sanatçılar konser vermesin”, “Yok festivaller ertelensin”, “Yok havai fişek atılmasın” diye şikâyet ederek ‘hayatı ertelemeyi’ bırakıp ölüme değil yaşama sarılmalıyız... Ve gün geçtikçe bir ‘mutsuzluklar cumhuriyetine’ dönüşen bu ülkede bizi yönetenlere ‘canımızı yakan terör okunu’ savaşla, kanla değil barışla bu toplumun kalbinde çıkarıp atmalarını haykırmalıyız bıkmadan usanmadan...
Mutluluğumuz bizi ezse de...
Ağlarken ve gülerken yüzümüzde beliren çizgiler birbirinin aynıymış. Gülerken gözlerinden yaş gelmesi gibi hayat! Biz ne yaparsak yapalım boyumuzu aşıyor... Başımızı suyun üzerine çıkarıp nefes alabildiğimiz o küçük anların kıymetini bilemek ve inadına gülümsemek gerek... Terörün, acının değirmenine su taşıyan hangi taraftan, hangi görüşten insan varsa onlara inat hayatımıza devam etmeliyiz... Bazı anlarda ‘mutluluğumuzun altında ezilsek’
YORUMLAR