Asmalımescit 74
Kim görmüş ama kim,
Yüksek kaldırımda Eleni’yi öptüğümü?
Sabah saat altı, Beyoğlu sisli. İstiklal Caddesi’nin Karaköy ve Tünel’e doğru yuvarlanmaya başladığı yerdeki mahalle, hem sis hem de güneş ışıklarının bir türlü ulaşamaması yüzünden, loş bir aydınlık içinde yüzüyor.
Markiz Pastanesi’nin komileri, uykulu gözlerle dükkanın önünü süpürüyor. Tünel-Harbiye tramvayı, uğultulu kampana sesleri arasında günün ilk seferine çıkıyor.
Oksijenli suyla sarartılmış saçları darmadağın olmuş bar ve pavyon “artistleri”, ağır ve yorucu gece mesailerini tamamlamış, evlerine dönüyor. Yanlarında muhafızları, adamları, dostları ya da buna benzer daha başka isimlerle çağrılan, bakışları bir kuyu ağzı gibi karanlık erkekler var…
O altı adam, işte böyle bir sabahta ortaya çıktılar. O sisli Beyoğlu sabahında sabah saat altıda, altı pijamalı adam görüldü. Mavi ya da kahverengi çubuklu pazen pijamalar giymiş adamlar, Sofyalı Sokağın köşesinden çıktılar. Ayaklarında ev terlikleri ya da topuklarına basılmış ayakkabılar vardı. Birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Kimisi haşmetli bir göbeğe sahip, kimisi kemikleri sayılabilecek kadar zayıf, kimisi gözlüklü ve bazıları da kulaklarına birer kalem kıstırmış adamlardı. Birbirlerine benzer tek yanları ise tümünün de sarhoş ama buna karşılık çok ciddi bir yüz ifadesine sahip olmalarıydı.
Bir iki tanesinin koltuklarında kalın birer dosya bulunan pijamalı adamlar, Kamhi Apartmanının önünden dolaştılar. Arap İzzet Meyhanesi’ni geçip, ithal içkiler satılan La Grotte Mağazası’nın vitrinindeki pahalı konyak şişelerini seyrettiler.
Adamların alçak sesle konuştukları duyuluyordu. Pijamasının bütün düğmelerini açmış zayıf bir tanesi, arkadaşlarına “resimde kübizm akımı” hakkında bir şeyler anlatıyordu. Pijamalı adamlar yürümeye devam ettiler. Sonra iki katlı bir evin önünde durdular.
Biraz önce arkadaşlarına kübizmi anlatan adam, 47 numaralı evin kapısını açtı. Altı pijamalı adam üst kata çıkan merdivene yöneldiler. Büyük salonun kapısını açıp içeriye girdiler. Biri hemen uyudu. Ötekiler, balkondaki eski bir tel dolabına sakladıkları cam şişeyi alıp, yeniden salona döndüler. Cam şişe içindeki beyaz tozu bir kağıda döktüler. Sonra, başparmaklarıyla işaret parmakları arasındaki çukura yerleştirdikleri tozu, burunlarına götürüp çektiler.
Şair Necip Fazıl Kısakürek derin bir uykuya dalarken, gazeteci yazar Fikret Adil, müzisyen Mesut Cemil, radyocu Eşref Şefik, edebiyatçı Peyami Safa ve ressam Elif Naci, beyazlığından ötürü “Beyza Hanım” adını verdikleri kokaini çekmeyi sürdürdüler.
Gece yarısı girdikleri Tatar Kadriye’nin randevu evinde sabahlamışlar ve mahallede sisli bir sabah başlarken, pijamalarıyla geldikleri evden yine pijamalarıyla çıkıp, kaldıkları 47 numaralı eve geri dönmüşlerdi. Aslında ihtilal kaçkını bir Beyaz Rus olan Tatar Kadriye’nin evine gelirken, üzerinde çalıştıkları şiir, makale ve beste müsveddelerini dosyalar halinde yanlarında taşımayı da unutmamışlardı.
Toz bitti ve pijamalı adamlar, buldukları yere kıvrılıp sızdılar. Asmalımescit’te günlük gürültüler iyice yoğunlaşırken, ev sahibi Fikret Adil de ortalığa üstünkörü bir çekidüzen verip, uykuya daldı.
Onun taktığı adla “Asmalımescit Bohem Cumhuriyeti”, her zamanki gürültülü günlerinden birini daha geçirmeye başladı…
İstanbul’un “karanlık ve tekinsiz” yanlarını anlattığı İntermezzo, Asmalımescit 74, Gardenbar Geceleri/ Avare Gençlik kitaplarıyla tanınan Fikret Adil, 7 Ocak 1901'de Çengelköy'de doğdu. İlköğrenimden sonra Galatasaray Lisesi’ne girdi ve ikinci sınıftayken, Kurtuluş Savaşı’na katılmak için okuldan ayrılıp, Anadolu’ya gitti.
Savaştan sonra İstanbul’a döndü ve Asmalımescit’de kiraladığı bir evde arkadaşlarıyla birlikte yaşamaya başladı. Resimdeki “D Grubu”nu da burada kurdu.
Fikret Adil, dönemin en ünlü gazeteci, edebiyatçı, müzisyen, ressam ve Macar gazeteci Bandi ile paylaştığı Asmalımescit’teki evde yaşadıklarını “Asmalımescit 74” adıyla kitaplaştırdı. Kitapta yer alan çok tanınmış isimleri birazcık değiştirdi. Mesela Peyami Safa’yı Server Bedi, İbrahim Çallı’yı Dallı, Elif Naci’yi Elif Razi, Necip Fazıl Kısakürek’i Necip, Mesut Cemil’i Cemil ve Eşref Şefik’i de Şeyh Memduh yaptı. Bütün bu olayların geçtiği evin numarasını tersten yazıp 74 haline getirdi. Kokainin adını da ‘Beyza Hanım’ diye yazdı.
Fikret Adil, 5 Haziran 1973’de Zürich’de öldü. O yaşarken ve öldükten sonra yolu İstanbul’a düşen Andre Malraux, Tennessee Williams, Jean Cocteau ve Jean Marais gibi ünlüler, 47 numaralı evi ziyaret etmeden İstanbul’dan ayrılmadılar. Orhan Veli de “Kim görmüş ama kim, Eleni’yi öptüğümü, Yüksek kaldırım’da güpegündüz” mısralarını, Fikret Adil’i okuduktan sonra yazdığını söyledi.
Bugün Asmalımescit’de hala duran ama artık sadece duvarları kalmış 47 numaralı evden, özellikle sisli Beyoğlu sabahlarında yüzü bembeyaz bir kadının buğulu gözlerle dışarıya baktığı ve arkasında da altı pijamalı erkeğin, ellerindeki kağıtlara bir şeyler yazdığının görüldüğü söyleniyor.
Sabah saat altı gibi bir zamanda yolunuz oradan geçerse, eve bir bakın. Belki “Asmalımescit Bohem Cumhuriyeti” vatandaşları gerçekten de oradadırlar.
Belli olmaz…
YORUMLAR