Herşey yönetici ile başlar, yönetici ile biter...
Bir söz vardır mutlaka siz de duymuşsunuzdur. "Çalışanlar şirketleri değil yöneticilerini terk eder." Daha fazla maaş veya bir üst pozisyon teklifi gibi bazı çok spesifik durumlar haricinde, ki bu durumlarda bile yöneticinin etkisi büyüktür, bu söze kesinlikle katılıyorum. Neden derseniz; bir yönetici, eğer gerçekten görevlerini yerine getirebilecek ruhta, yetkinlikte ve donanımda ise, çalışılan işyerini gül bahçesine de çevirebilir, dikenli bir çalılığa da... Peki, yönetici için işyerini gül bahçesine çevirmek o kadar zor mudur?
Aslına bakarsanız, bir organizasyondaki her çalışan o organizasyonu gül bahçesine çevirebilir. Ama buradaki en büyük görev yöneticilere düşer. Çünkü yetki ve bir üst yönetimi etkileme ve ikna etme görevi büyük ölçüde yöneticinin elindedir.
Belki bazılarınıza garip gelebilir ama deneyimlerime dayanarak söyüyorum, inanın her şey sevgi ile başlar. Bir yönetici yaptığı işi ve ekibindeki her bir çalışanı sevgi ile kucaklamayı becerebilirse içinde bulunduğu organizasyonu değil gül bahçesi, en nadide çiçeklerin yeşerdiği ve büyüdüğü bir yer haline bile getirebilir. O yüzden, "birbirimizi sevmek zorunda değiliz, saygı duymamız yeter" gibi sözlere sakın ama sakın kanmayın derim ben. Sevginin olduğu yerde saygı da olur, anlayış da, tolerans da..
Ama burada gerçek sevgiden bahsediyorum. Yani koşulsuz olanından... Bilindiği üzere, hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hepimizin, mizacımızdan veya deneyimlerimizden kaynaklanan bazı kusurları vardır. Ama insan işte o kusurları ile aslında güzeldir ve bir bütündür. Eğer bir yönetici, o kusurları görmezden gelmeden ama güçlü alanlara odalanarak ve kusurlara mümkün olduğunca destek vererek çalışanlarına kendilerini değerli hissettirebilir ise, tahmin edebileceğinden çok daha fazla bir bağlılık ve performans ile karşılaşması hiç de şaşırtıcı olmaz.
Sadece sevgi yeterli midir derseniz, o kadar da kolay değil derim tabii ki de… Bir yöneticinin önce kendini tanıması ve anlaması gerekir. Kendini tanımayan ve anlamayan birinden bir başkasını anlamasını beklemek tahmin edersiniz ki çok da olası değildir.
Bir de samimiyet olmazsa olmazdır. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır derler ya bence samimiyet yılanı deliğinden çıkarır demek daha doğru olur. Buradaki saimiyetten kastım gerçek olmaktır. Olduğun gibi olmak.. Yani gereksiz güç veya ego oyunlarına girmeden, ne isen o şekilde davranmak. Bir yönetici ne olursa olsun samimiyetini kaybetmemeyi başarabilirse ekibiyle bir bütün olarak arzuladığı ve gidemeyeceği hiçbir nokta yoktur.
Bugüne kadar birçok yönetici ile tanışma ve çalışma fırsatım oldu. Herbirini büyük bir itina ile gözlemledim. Gerçek başarıyı yani mutluluğu yakalayanlarda ise, işte bu iki olmazsa olmaz özelliği gördüm. O yüzden bugünün ve geleceğin yöneticilerine en büyük tavsiyem sevgiyi ve samimiyeti hep yanında taşımalarıdır... Çünkü en büyük başarı yani mutluluk, olduğun gibi olduğun ve sevdiğin insanlarla bir arada olmaktır, inanın gerisi o kadar kolay ve aşılabilir ki...
***
İşinizde mutlu değil misiniz? İş hayatı ile ilgili öğrenmek istedikleriniz mi var? Ya da sadece fikirlerinizi paylaşmak mı istiyorsunuz? Öyleyse e-postalarınızı aşağıdaki adreslerden birine mutlaka bekliyorum.
isimlemutluyum@mujdeozenen.com
diyelim@isimlemutluyum.com
YORUMLAR