“Peki senin etiketin ne?”
Üniversite yıllarından, çocuk yetiştirme konusunda aklımda yer etmiş çok önemli bir konu var, o da etiketlemek. Hocalarımız, “Sen ne kadar yaramaz bir çocuksun!”, “Senin kadar tembel bir çocuk görmedim!” vs. gibi cümleler kullanarak çocuğa etiket yapıştırmanın ne kadar yanlış bir davranış olduğunu ısrarla hatırlatıp dururlardı. O zamanlar tabii ki bu kadar anlamlı gelmezdi bana, ama şimdi şimdi yaşadıkça ve deneyimledikçe ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorum. Hatta sadece çocuk yetiştirmede değil tüm hayatımızda çok dikkat etmemiz gereken bir şey bu.. Neden derseniz?
“Bugüne kadar hiç bir işi beceremedim desem yeridir. Neyi elime alsam başaramıyorum ve sürekli hata yapıyorum.. İşimde yöneticim, evde de eşim tarafından sürekli bu hatalarım sebebiyle uyarılıyorum. Çok beceriksizim. Hatta bu sebeple çok sık iş değişikliği yapmak zorunda kaldım. Tabii tahmin edersiniz ki, benim isteğim dışında gelişen iş değişklikleri oldu bunlar..” Rumuz: Beceriksiz
Hayatta herşey bizim algıladığımız kadardır.. Daha doğrusu biz öyle zannederiz. Ve kendimize göre gerçekler yaratırız. Aslında tüm bu gerçekler sadece bizim algıladıklarımızdır. Kendimizi, çevremizi, işimizi, yöneticimizi, eşimizi hep bu algılarımıza göre değerlendirir ve onlara bir takım etiketler yapıştırırız. Gerçekte durum farklı olsa da biz öyle algıladığımız için o bizim doğrumuz olur.
En acımasız etiketleri de kendimize ve en sevdiklerimize yapıştırırız. Atalarımız çok güzel bir söz söylemiş; “Bir şeyi kırk kere söylersen olur” diye.. Kendimize durmadan yetersiz olduğumuzu, başarısız olduğumuzu, hatta beceriksiz olduğumuzu tekrarlayıp durursak, eninde sonunda algıladığımız o yetersiz, başarısız ve beceriksiz kişiye dönüşürüz, kaçınılmaz son..
Peki hiç mi başarısız olduğumuzu düşünmeyeceğiz? Tabii ki hayır. Her insan başarısız olabilir ve kendini başarısız olarak algılayabilir. Ama buradaki kilit nokta; bir olayda başarısız olmamızı hayatımızın tümüne yaymamak, hatta kimiliğimize etiket olarak yapıştırmamaktır. Ve bundan da önemlisi, başarana kadar denemekten asla vazgeçmemek..
Denemek.. Hem de bir kere değil, iki kere değil, başarana kadar denemek.. Zihnimizin bize en güzel oyunudur, bizi denemekten vazgeçirmek. Bir şeyi denedik ve baktık ki başarısız olduk, “Ben bu işi beceremiyorum!” der otururuz. Oysa hep söylediğim gibi, insan harika bir varlıktır ve yetkinliklerinin sınırı yoktur. Yeter ki, kendi kendine, zihni ve algıları ile sınırlar koymasın. Kendini etiketlemesin!
Kendimizin dışında en sevdiklerimize de maalesef bir sürü etiketler yapıştırırız. Deneyimlerimize dayanarak o kişiyi kendi algımızda bir yere oturturuz ve eğer tavrını belli eden bir yapımız da varsa bunu ona da söyleyip, istemeden de olsa o kişinin onu algıladığımız kişiye dönüşmesini sağlarız. Oysa bizim algımızın dışında bir gerçeklik vardır. Önemli olan kendimiz ile ve çevremiz ile olan ilişkimizde bu gerçekliği görebilmektir. Peki ama nasıl?
Algıladıklarımız dışında gerçekliklerin olduğunu görebilmek ve hem kendimize hem de çevremize etiketler yapıştırmamamızın en iyi yöntemi dingin bir bilinç ve algı seviyesinde olmaktır. Maalesef gün içerisinde birçok stres faktörüne maruz kalırız. Ve bu da bizi, tıpkı yaşam savaşı veriyormuşcasına hızlı ve telaşlı bir bilinç ve algı seviyesine getirir. Dingin bir bilinç ve algı seviyesine gelmeyi en iyi meditasyon ile başarabilirsiniz. Ama herkesin yöntemi farklı olacağından, eminim size en iyi gelecek yöntemi siz kendi başınıza zaten bulacaksınız..
Hadi, bugün beyaz bir sayfa açın ve hem kendinize hem de çevrenizdekilere yapıştırdığınız etiketlerden kurtulun! Ve hayatın daha kolay ve keyifli olduğunu fark edip, her anın tadını çıkartmaya bakın..
***
İşinizde mutlu değil misiniz? İş hayatı ile ilgili öğrenmek istedikleriniz mi var? Ya da sadece fikirlerinizi paylaşmak mı istiyorsunuz? Öyleyse e-postalarınızı aşağıdaki adreslerden birine mutlaka bekliyorum.
işimlemutluyum@mujdeozenen.com
diyelim@işimlemutluyum.com
YORUMLAR