Biz kadınlar...
Kadın olduğum için de, işim dolayısıyla sayısız kadının hayatına dokunabildiğim ve fark yaratabildiğim için de çok şanslı olduğumu düşünmüşümdür hep. Bu bir ayrıcalık, ömür boyu süren bir dostluk, eşsiz bir sevgi alış-verişi çünkü.
Onca hikayeye tanık oldum ve bazen çakralarını, bazen bakış açılarını “uyumladım” sevgiyle. Elbette, bilinç seviyesi yüksek, spritüel derinliği olan, dengede ve uyumlu yaşamayı, kendini geliştirmeyi ve problemlerini şifalandırmayı isteyen ve seansa gelen erkek müşterilerim de olmuyor değil ama bu olgunlukta erkeklerin sayısı ne yazık ki oldukça az.
Müşteri kitlem çoğunlukla birbirinden ilginç, güçlü, hoş “hanımlardan” oluşuyor. Peki bu nedendir diye soran çok oldu bugüne kadar. “Müşterilerinizin çoğunluğu neden kadınlardan oluşuyor?” Bunun öyle çok sebebi var ki, cevabı birkaç cümleyle geçiştirilemez.
“Yuvayı kuran dişi kuştur” derler. Yuva kurmak çok zordur çünkü, ona yüklerler. Emek ister, güç, azim, yaratıcılık, sabır ve özveri ister. Erkekler alınmasın ama haddinden fazla şey kadının omuzlarındadır hep, yuva sadece bunlardan birisidir.
Neden bize yüklenmiş peki bunca şey? İçimizde hep var olan o inanılmaz güç yüzünden. Defalarca kanıtlamışız kendimizi. Yoktan var ederiz, her şeye birden koşabiliriz, deliler gibi çalışırken deliler gibi sevmeyi de biliriz. Ev ve çocuk gibi başlıca konular bir yana dursun, eşi dostu bir araya getirmek, özel günlerde sevdiklerimizi aramak, hediye almak ve paketlemek, tatil rezervasyonu yapmak, kapıcı aidatı gibi ödemeleri atlamamak, evdeki eksikleri takip etmek, alışveriş listeleri yapmak, kışlıkların kaldırılıp yazlıkların çıkarılması gibi “detaylar” hep bizden sorulur.
Yorgundur ve çoğunlukla “sınırdadır” kadın. Güçlü, bakımlı, neşeli de görünse her şeyi yüklenmekten yorgundur. Takdir ister, aşk ister, hayatına renk katan güzellikler ister ama kanaatkardır ya çoğunlukla, sahip olduklarının iyi taraflarına bakıp, hatta bazen kendini de kandırıp, idare eder edebildiğince.
Kırılma noktası vardır elbet. Sabrın sonu her zaman selamet olmaz. Çekip gitmeyegörsün, kapıları çarpar, yüreğini kapayıp gider. Kaya gibi güçlü durup, sonuna kadar savaşmaya da, hakkını hukukunu korumayı da becerir üstelik en zayıf döneminde bile. Kadının gücü tuhaftır çünkü, tam bitti bitecek derken birden çoğalıverir. Bir sözle, bir bakışla, bir sarılışla hayat bulabilir.
Karmaşık ama basittir özünde. En zor zamanlarda herkesi ve her şeyi toparlayabilen soğukkanlılığı ve güçlü bir mantığı vardır ama tek bir ağır sözle gözyaşlarına boğulabilecek kadar da duygusaldır. Kadın yıkılırsa yuva yıkılır, bunu ta yüreğinde bildiği için de “son nokta”yı koymayı erteler, kendini toparlamaya, gücünü bulmaya, tekrar mutlu olmaya çalışır.
Sınırlarını bilendir kadın, “ben gayet iyiyim, terapistmiş, enerji arınmaymış, böyle şeylere vaktini, paranı harcama” diyen bir eşi de olsa, ne yapar eder, sorar, araştırır, parasını denkleştirir ve bir çözüm arayıp bulur, bir bilene danışır kadın.
Seansa gelip de eğlendiği, hoş vakit geçirdiği için değil. Harcayacağı parayla alışverişe gitmeyi akıl edemediği için hiç değil. Kendini bilen, tanıyan, kırılma noktasına varmadan yapıcı adımlar atmayı bilecek kadar duyarlı ve sorumlu bir yapısı olduğu için yapar bunu. Bilir ki o bittiğinde, çocuk ağlar, eş “nerden çıktı şimdi boşanma lafı?” der, aileler drama yaratır ve ruhunun yalvarışıyla hakkını vererek depresyona bile giremez istese de. Fırsat vermezler. O yüzden “bitmemek” için çabalar kadın. Ya da gözünü karartır, köprüleri yakar gider.
Yani, bana bir kadın seansa geldiğinde, bir tek kendini getirmez. Peşinde, etrafında, yüreğinde bir sürü sevdiği vardır. Herkesi kurtarır o kendisiyle birlikte. Anka kuşu gibidir, küllerinden var olur.
Soranlara selam olsun.
Sevgiyle kalın…
YORUMLAR