Deneyimler ve yeni seçimler
Seanslar esnasında şifalanmak için yüzeye çıkan duygulardan birçoğu, kişilerin değişime, akışa ve olana direnmelerinden kaynaklanan acıları oluyor. Öyle ki çok ileri yaşlarda, olgun insanlar bile senelerdir altında ezilip kaldıkları inanç kalıplarını ve gönüllü olarak ama bilinçsizce hayatlarının bir parçası yaptıkları dogmaları fark ettiklerinde, kaybettikleri yılları anlayarak, masum ve savunmasız bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlayabiliyorar. Bu yazıyı benzer durumda olan ama belki de bunun farkında bile olmayan kişileri usulca dürtüp uyandırmak için yazıyorum.
Mutluluğa giden yolda en büyük engellerden biri duyguları inkar etmek. Hayatı çok ciddiye alıyor, bir şeyleri oldurmaya çalışırken fazla azimli davranıyoruz. Tutarlı olmak, başarılı görünmek, belli bir imajı korumak, belli bir çizgide ilerlemek adına bizi mutsuz eden hayatları benimsemek için başta kendimize ve sonra dışarıya karşı rol yapıyor, kendimizi belli kalıplara girmek için zorluyoruz.
Geçen gün bir danışanıma dedim ki “Size ait olmayan bir hayatı yaşıyorsunuz. Ailenizin beklentilerine karşılık verebilmek için adeta size hiç uymayan bir giysi gibi bu hayatı ‘giymiş’, giye giye buna zamanla alışmış ve bir kaç da aksesuar katarak kendinize ‘yakıştırmaya’ çalışmışsınız ama her şeye rağmen üstünüzde ‘eğreti’duruyor.” Bakışları o kadar mutsuzuzdu ki o an, aslında ruhununun derinliklerinde bir yerlerde gayet iyi bildiği bir gerçeği bir başkasından duymak onu sarsmıştı belli. Uyanış ve değişim biraz sancısız olamıyor, ne yazık ki…
Atılacak ilk adım, kişinin mutsuzluğunu kendine itiraf edebilmesi sanırım. Problemin adı konunca, gereği neyse o yapılıyor. Ailenin, toplumun beklentilerine cevap verebilmek için hayallerini ve amaçlarını bu doğrultuda “törpüleyen” insanlar ancak kendilerine izin verirlerse hayatlarında değişiklikler yapabiliyorlar. Saçma, tuhaf, tutarsız ya da çılgın olarak görülmeyi de göze almaları gerekiyor bazen. “Ben”olmak cesaret istiyor. Onaylanma ihtiyacını, mükemmeliyetcilliği, katı öz eleştiriyle kendini hırpalamayı, kendi mutsuzluğu pahasına da olsa etrafındaki herkesi mutlu etme çabasını bırakması gerekiyor kişinin. Bu bir gecede karar vermekle olmuyor tabii, işin enerji boyutu da var. Ruh ve beden yavaş yavaş şifalanıp, kişilik öz benlikle uyumlandıkça ve konuya dair farkındalıklar arttıkça olumlu değişimler doğal olarak gerçekleşiyor.
Ama egoyu bir kenara koymak gerekiyor bu tip konularda karar verirken. Çünkü kişinin, yanlış bir işe, eşe, amaca yıllarını vermiş olabileceği ihtimalini kabul etmesi dahi “mükemmel” olmayan seçimler yapmış bir insan olduğunu kabul etmesi demek oluyor. Bu gerçeği inkar etmek için kendini, eşini ya da işini mükemmelmiş gibi gösteren o kadar çok kişi tanıdım ki inanamazsınız. Kendini kandırıan, yanlışlarını rasyonelize edip bir kılıfa uyduran, Facebook’ta duvarına boy boy mutlu kareler koyan nice mutsuz insan, gerçeklerle yüzleşmemek için elinden ne gelirse yapıyor. Mükemmel görünmeye çalışmak yerine, “Kime göre, neye göre mükemmel?” sorusunu irdelemek en doğrusu.
Çünkü hayatta doğru, yanlış yok aslında; sadece deneyimler var - deneyimler ve yeni seçimler. Deniyoruz, görüyoruz, anlıyoruz, öğreniyoruz. Geçen yıllar içinde değişebiliyor ve farklı çizgide gelişebiliyoruz. “Mış gibi yapmak”, olana direnmek yerine, keşfettiğimiz yanlarımızı, karakterimizi, tercihlerimizi onurlandıran yeni seçimler yapmamız gerçek mutluluğu ve iç huzuru yakalamamızda çok önemli. Ama her şeyden önce uyanmak gerekiyor.
Sevgiyle kalın,
YORUMLAR