Parçalı bulutlu günler için
Çok sevdiğim bir dostum çok sıkıntıda ve benden zor bir şey istedi. “Senden bir yazı rica ediyorum.”dedi. “Öyle bir yazı olsun ki, ben ve benim gibi insanlar ara ara umutsuzluğa düştüklerinde, işler yolunda gitmediğinde,c esaretlerini toplayıp, iç güçlerine geri dönüp, hayatlarının dizginlerini ele alıp devam edebilsinler bu yazıyı okuduklarında”. Korktum ne yazarım diye ve daha da kötüsü, istediği ve ihtiyaç duyduğu yazının bundan çok daha fazlasını içermesini istediğini de biliyordum. Son günlerde çok yıkıldığını ve depresyonda olduğunu görüyordum çünkü.
“Olur, yazarım” dedim ama kalakaldım açıkçası. Daha önce duymadığı, zaten bilmediği ne söyleyebilirdim ki umuda dair? Bir yok olmaya görsün, uzun süre kayıplara karışan bir şeydir umut. Ne meditasyon yapıp rahatlamayı, ne “evrenin çekim yasası”nın işleyişini düşünmeyi, ne ayna önünde olumlamalar yapmayı, ne kalemi kağıdı alıp yazmayı ve olandan bitenden dersler çıkarmayı başarabilir insan en dibe vurduğunda. Biliyorum çünkü yaşadım, gördüm zamanında. Her şeyin bittiği sanılan günlerde insanın sabah yataktan kalkası bile gelmez, kalkmayı başarsa bile kimseyle konuşmaya ve mutluymuş gibi rol yapmaya hali olmaz. Aksi gibi böyle günlerde zaman bir türlü geçmez, geceleri ise hiç bitmez sanki ve sabah pırıl pırıl güneş doğsa bile yürekte hiç kıpırtı olmaz, donup kalır vücut hareketsizce, bir günde birkaç yaş yaşlanmış gibi.
Zor yani biliyorum ve çok da bilmişlik taslayamam böyle bir konuda. Korkarım öyle vurucu güzellikte cümlelerim ya da bir formülüm yok herkes için işleyecek. Her bireyin yolculuğu kendi imkanlarıyla, kendi çevresiyle ve her şeyden önce de seçimleriyle ya kolaylaşıyor ya da daha zorlaşıyor. Ama yine de belki bazı önerilerde bulunabilirim.
Acıyı samimi yaşamak önemli bence. İnsanın acıyı dönüştürebilmesi için önce duygularını sonuna kadar yaşaması gerektiğine inanıyorum. Güçlü olduğunu kendine kanıtlamak ya da etrafa güçlü görünmek uğruna gerçek duygularını bastıran insan, banka hesabında hiç parası kalmasa bile etrafa zengin görünmeye çalışan fakir biri kadar yoksun, çaresiz ve açtır aslında. Bir yalanı yaşamakla, etraftan gelebilecek olası destek ve yardımdan da kendini mahrum eder ve uzun vadede daha da fakirleşir. İnsanın acıyı yaşayışı da samimi ve dürüst olmalı bu yüzden. Hıçkıra hıçkıra günlerce ağlamaya da, dostlardan ya da gerekiyorsa bir uzmandan yardım istemeye de, bir süre için perişan görünmeye de izin olmalı. İnsan önce kendine izin vermeli ve anlayışlı olmalı. Yoksa “ayakta atlatılan” gripler gibi uzayabiliyor depresyon.
Bir de mümkünse dört duvar arasında değil de doğanın tam içinde sıkılmalı insan sıkılacaksa. Dertleşebilecek en iyi dosttan bile daha rahatlatıcı oluyor ağaçlar, çimenler, sahil... Gidip deniz kenarında bir bankta, boş boş ufka bakıp oturmak da bir terapi bence. Belki de yalnız gitmek yerine, bir dostuna “benimle gelip, yanımda hiç konuşmadan oturabilir misin sessizce?” diye sormalı insan ama. Sözcüklerin kifayetsiz olduğu zamanlarda, sessiz sedasız, usul usul bir sevginin varlığı en büyük güç ve destek olabiliyor bazen. Tabii çok sıkıntılıyken evden dışarı tek bir adım atmak bile istemeyenler olabilir, anlıyorum ama yine de direnmeyin, bir deneyin derim. Çok üzüntülü bir gününde anneme birlikte parka gitmeyi önermiştim ve bana “kendimi iyi hissetmiyorum” demişti. Ben de ona “ tamam işte, bir şey kaybetmezsin, gel benimle. En kötü ihtimal, kendini kötü hissetmeye orada devam edersin” demiştim. Eskilerin dediği doğru,”tebdil-i mekanda ferahlık var”, biliyorum.
Ve bu karanlık, mutsuz halden çıkmak için çok büyük bir şeyler olmasını beklememeli insan. Ne bir mucizeyle ne de sarsıcı bir farkındalıkla oluyor derin uykudan uyanış. Atılan küçük adımlarla değişmeye başlıyor her şey. Yataktan kalkıp giyinmekle mesela ya da bir dostu aramakla, huzur veren bir şarkı dinlemekle, bir lokma yemek yemekle ya da kalkıp pencereyi açmakla, derin bir nefes almakla ve belki biraz daha ağlamakla. Ufak ufak adımlarla yeni seçimler yapmakla...
Yoksa biliyorum, kolay değil. Zaten sanırım bize ta küçükken öğretilmeliydi bu, hayatın hep kolay, güzel ve mutlu olmasını beklememek gerektiğini, iniş çıkışların çok doğal olduğunu anlatmalılardı bize. Doğada olanlar en güzel örnek bize bu konuda. Depremler de oluyor, tufanlar da ama hep kendini onarıyor, ayakta kalıyor bir şekilde. İşte bu yüzden zor günlerin geçici olduğunu unutmamak gerek. Bir süre için hava parçalı bulutlu olabilir belki ama bulutların arkasında pırıl pırıl, koskoca bir güneş saklı, bunu unutmamak yeter. Nefes alıyorsak hala buradayız, ve daha yapacak, görecek, yaşayacak çok şey var. Ne olursa olsun, hayat tüm zorluklarına rağmen çok güzel...
Sevgiyle kalın,
YORUMLAR