Paylaşmak

Bir önceki yazımda düşüncelerimi, ideallerimi beraberce gerçekleştirebileceğim insanların varlığından haberdarım demiştim. O sıra yazdığım şeyler bazı deneyimlerimin sonucu ve de olmasını dilediklerime dair birtakım sezgilerden ibaretti. İki haftada o kadar çok şey oldu ki, paylaşmanın gücünü yazmak istedim ben de. Belki de beni mutlu eden, bu köşeden sizlere seslenmemin yani varlık amacımın mükemmel şekilde işlemeye başladığını görmek.


Kafalarınızı karıştırdım biliyorum. Uzun uzun yazıp kendimi anlıyorum aslında. Zira bu köşede tamamen özümden, oluş halimle, kendim gibi konuşabilme özgürlüğüne sahibim, çok şükür.


Lafın kısası; insanın özünü tanımaya başlaması koca bir yolculuk, bahsetmişimdir. Bu yolda devam etmek büyük bir sınav ve özünün sesini dinlemesi ise çok büyük cesaret... Ben bu yolculuğa otuz yaşımda başladım. O güne kadar sistemin dayattığı her şeyi en mükemmel haliyle gerçekleştiren o başarılı ama pek de mutlu olamayan çocuklardandım. İlk çocuğumu doğurduğumda kendimi tekrar doğurduğumu, kendimden bir yeni Nihan inşaa etmeye başladığımı çok sonraları anlayabildim. Sonra biraz daha koşmaca yetişmece, anlamadım dersi diye hoop kafama bir daha balyoz gibi inen ikinci çocuk ve getirdiği farkındalıklar...Tekrar yoğun projeler ve iş hayatı, bir sürü atölye, eğitim, koçluk, kitap, deneyim…


Bunların sonucunda kişisel gelişim yolculuğunda çıktığım binbir türlü macera beni her seferinde kendime bir adım daha yaklaştırdı, fark ettirdi özümü bana.


En son geçtiğimiz Eylül kalktık kız kardeşimle dünyanın diğer ucuna, Peru’ya gittik. Dışardan çok havalı geliyor biliyorum. Ama inanın ben tamamen akışa uydum. Ne bir plan, ne bir beklenti, ne de bazı çevrelerde eğlence konusu edilen aydınlanma peşindeydim. Bu arada bilenler bilir bu konularda normalde çok ciddiyimdir. İşin felsefesini yapmayı sever, pratikte o mertebelere yaklaşabilir miyim bilmem. Herkesin yolculuğu kendine!


Velhasıl Peru’dan bana geri kalan TOPRAK’tı. Öyle bir kanıma girmişti ki Peru’nun verimli toprakları, süper gıdaları ve Anadolu’daki kardeşlerine nerdeyse ruh ikizi kadar benzeyen köylüsü...Düşünmeden duramadım. Bir büyük ideali derinlemesine anlamaya çalışmadan es geçemedim. O büyük ideal, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni medeni toplumlar seviyesine çıkarma isteğiydi. On beş yıllık kısa yönetimi içinde birçok inkılaba imza atmış olan dünya liderimiz, Türkiye’nin tarımla ve sanayi ile kalkınmasını istiyor, verimli topraklarımızın kıymetini bilir devlet politikaları izliyordu.


Oysa son yıllarda durum bambaşka maalesef!

Ne olmuştu da bu kadar çok verimli toprağı olan, güneşi bol, suyu bol bu memleket gıdasını dışarıdan alır hale gelmiş de Peru gibi fakir bir ülkeden bile fazla dış borcu oluşmuştu? Aklım almadı, kabul edemedim. Kanıma dokundu resmen ve ben dertlendikçe paylaşmaya başladım. Sevgi dilim paylaşmak olduğundan; derdini tasasını, mutluluğunu neşesini, zaferini, hüsranını paylaşan bir tip olduğumdan paylaşmanın gücüne, birlikte bir şeyler yapabilecek olma ihtimaline sığındım. Çok şükür ki sesimi duyan, aynı dertlerden muzdarip duyarlı bir sürü insan varmış çevremde. Öğrendim, öğreniyorum.


Ah sevgili kardeşim, güzel CAN, sen de onlardansın eminim. Bak o yüzden iyi dinle; nasıl bir etki alanımız var hepimizin? Ben bunları düşünsem, bu konudan acı çeksem ne olacak ki deme! Ne yapabilirim ki deme asla! Seninle harekete geçebilecek bir sürü insan var. Mecburen kendimden örnek vereceğim, artık beni bir kardeşin bildiğin, derdimi dert edindiğin için. Beni canı gönülden dinlemeye, anlamaya hazır olduğun için...


30 Ağustos 2019 da bir mesajlaşma grubuma çok samimi bir niyetimi sesli mesajla paylaştım. Yüreği güzel dört kadın, “BİZ de varız” dediler. O niyet daha Peru’ya gitmeden kendini belli eden, oradayken yavaş yavaş netleşmeye başlayan, döner dönmez de bana ilk adımları attıran şeydi. İlk başlarda gerçekten tam olarak bilemiyor adını koyamıyordum. Tek bildiğim derin rahatsızlığım ve ona karşı her zaman yolumu aydınlatan Ataürk ilkeleriydi. Ben toplumumuzdaki ayrışmadan, fırsat eşitsizliğinden, eğitim kalitesindeki düşüşten ve de toprağı, doğayı yok sayan yaklaşımlardan son derece rahatsızım. Bu ülke için neler yapabilirim? Neler yapabiliriz? diye soruyordum kendime ve onlara. Eylül’ün on dokuzunda otuz saatlik yolculukla vatanıma döndüm. Yirmisinde “döndüm” dedim can yoldaşlarıma, yine mesajla. “Hazırım çalışmaya, Ekim’de buluşalım mı?” Böyle başladı bu macera, diğer birçok maceram gibi...Bir sonraki yazımda anlatacağım “Kahraman’ın Sonsuz Yolculuğu”nu, daha net olacak her şey ama şimdi TOPRAK macerası BİZ’i çağırıyor.


O gün bugündür ben yüreği güzel bir avuç kadınla bir ülkü için birlikte yürüyorum. Onları, yapmak istediklerimizi size zamanla yavaş yavaş anlatacağım hep. Bugünkü heyecanımın nedeni bu kadar kısa zamanda yolumuzun nasıl aydınlanmaya başladığını fark etmek oldu. Bu aydınlanmanın altında paylaşmanın gücünü görmek oldu.


Ben sosyal medyaya mesafeli olmaya çalışanlardanım. Kişisel tercih...Doğruyu söylemek gerekirse; gerçek ilişkilere, samimiyete inanırım. Her şeyin dozunda yapılması gerektiğini düşünür, verimli zamanımı benden çalan her şeye düşman kesilirim. Kötü bir huy belki de bilemiyorum. Öz disiplini güçlü olanlardanım özetle. Neyse konu asla “BEN” değil “BİZ” biliyorsun. Ama işin bu kısmı naciz varlığımdan örnek vermeden anlatılamıyor maalesef. İşte tüm bu sosyal medya mesafeme rağmen benim yine de harika bir iletişim ağım varmış. Gerçek insanlar...Niyetler netleştikçe her doğru insanla kalpler bir şekilde buluşuyormuş, yollar kendiliğinden açılıyormuş çünkü artık BEN değil BİZ varmış.


Neler mi oldu son yedi ayda?

Sevgili CAN sen de artık BİZ’den bir parçasın biliyorum. Çok iyi dinle!


Ekim: Yıllar sonra ilk kez yüz yüze geldim gönülden bağlı olduğum koç arkadaşlarımla. Üç kadındık o gece sadece. Aylar öncesinden planladığımız gün hasta olmuştum. İptal edebilirdim, etmedim. Biliyordum büyük niyetler öncesi evrenin BİZ’i sınayacağını. Bolca konuştuk, gönülden çalışmaya niyet ettik o gece. Yolda bulacaktık misyonumuzu, vatanımıza hangi konuda yardımcı olabileceğimizi.


Kasım: Bizim evde ilk resmi toplantımız oldu. Kekli, börekli ama çalışma tahtalı, bol notlu. Yavaş yavaş netleşiyordu amacımız. TOPRAK ve TARIM ilk projelerimizden olacaktı.


Aralık: Bol çalışmalı geçti. Sunumlar, paylaşımlar, okunacaklar...Bir güzellik oldu; HT Hayat bloğa yazmaya başladım. (Şükran duyduğum kişi kendini biliyor, o da bir sonraki yazıda.


Ocak: Bir başka arkadaşımızın evindeyiz. Fena halde sıkışmış hissediyoruz, yolumuz tıkandı ilerleyemiyoruz sanki. Bilmeden başıma gelecekleri biraz izin istiyorum arkadaşlarımdan. Bir ay duralım diyorum. Bu arada köşem var artık. Nihan’ın Rüyası...Yazıyorum tüm inandıklarımı, üzerinde yıllarca çalışıp, kendime entegre etmeye uğraştıklarımı...Hayat amacımla örtüştüğünü bildiğim şekilde hem de!


Şubat: Talihsizlik gibi görünen ama birçok hayra neden olan bir aile trajedisi yaşıyoruz. Hayat beni zorla durduruyor. Yazılar devam tabii…


Mart: Corona karantinaları başlıyor. Gelen süreci büyük bir sükunetle karşılıyorum. Bir ay önce yaşadığımız her şey, beni bu sürece, kabule adım adım hazırlıyor. Bu süreci nasıl en faydalı şekilde geçiririz diye düşünüyoruz arkadaşlarımla. Tarımla kalkınmanın önünü açacak projelerdeki bilinç dönüşümü rolümüzü konuşuyoruz. Nerelerde köprü görevimiz olabilir diye kafa patlatıyoruz. Adaletli kar dağılımının peşindeyiz. Hep beraber bilgilenmeye, okumaya ve bu alanda emek veren insanlarla tanışmaya, röportajlar yapmaya karar veriyoruz.


Nisan: Toprak ve Tarım yazımı yayınlıyorum (okuyamadıysan diye linkini bıraktım aşağıya). Röportajlar için kontaklar oluşuyor. Yine paylaşarak...Ekibimizin bir tatlı üyesi, bulup buluşturuyor isimler paylaşıyor. Hepimiz kendi kişisel ilişki ağlarımızı yokluyoruz ve ne akla gelmeyen bağlantılar çıkıyor, bir bilsen!


Heyecanım, mutluluğum hep bunlardan...Demem o ki sevgili CAN, yeter ki iste! İste ve paylaş...Paylaşmaya hazır bir kalp karşısında tüm kapılar açılıyor inan.


Ekmeğini paylaş, bilgini, sevgini, sevdiğini, sözünü, müziğini, paranı, düşünceni, duygunu ve vaktini paylaş. Paylaştıkça çoğalıyor insan bu doğru! Samimi, gerçek sohbetler yap. Bugünlerde teknolojiyi bunun için kullanabilirsin. Vaktin çok kıymetli, değerli şeyler için harca!


Ben, BİZ’i dilim döndüğünce adım adım birlikte inşaa ederek öyle bir anlatmak istiyorum ki...Sen de bana yardım et bu süreçte, burada BİZ’le kal. Okuduklarını beğenirsen bolca paylaş! Paylaş ki, paylaştıkça yayılsın bu ruh, bu cesaret. Çünkü artık biliyorsun BİRLİKTE her şeyi yapabiliriz. Evren bizim yaratım alanımız, oyun yerimiz.


Neden daha güzel bir dünya mümkün olmasın?

Takipte kal, haftaya yazacağım adımlarını; dönüşümün, harekete geçmenin ve birlikte başarmanın...

Bir şiirle aklında kalalım isterim, BİZ’im şiirimiz olsun!


Ayıranlardan değil, birleştirenlerden olmaya

Kınayıp, hor görenlerden değil, hoş görüp büyütenlerden olmaya,

Elinden tutup,

Birlikte yürüyelim mi diyenlerden,

Bilenin bilmeyene, olanın olmayana borcu olduğunu düstur edinenlerden,

Korkuyu değil, sevgiyi hissedenlerden olmaya geldik bu dünyaya

Unutana hatırlatmaya,

Hatırlayana yardıma,

Yardıma koşana bin adımla yaklaşmaya

El ele verip İNSAN olmaya

BEN değil, BİZ demeye geldik bu dünyaya


BİZ’i seviyor, BİZ e inanıyorum.

Sevgiyle kal güzel CAN...


Bir önceki yazım: Toprak ve tarım

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Biz neler yapabiliriz?
    CEVAPLA
  • Misafir ????????????
    CEVAPLA
  • Misafir Mükemmel konuya deyiniyorsunuz
    CEVAPLA
  • Misafir Bir sonraki yazıyı merak ediyorum şimdiden
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.