Şükür

En son ne zaman şükrettin sevgili kardeşim? Ama gerçekten kalpten, idrak ederek... Neye, kime, hangi olaya şükran duydun?


Şunu soruyorum aslında, farkında mısın sahip olduklarının, yaşadıklarının, öğrendiklerinin, ilişkilerinin, hayat deneyiminin? Gerçekten, ama gerçekten, farkında mısın?


Bence çoğu zaman değiliz!

Eğer öyle olsaydı sadece varoluşumuzun muhteşemliği uğrunda bolca şükreden varlıklar olurduk ama maalesef öyle değiliz. Tasarımımız gereği, tekamülümüzün tamamen bu noktayı anlamakla büyük bir sıçrayış yapabileceğini anlamakta zorlanıyoruz. Unutup unutup hatırlıyoruz. Hatırladıkça kalbimiz genişliyor, bir büyük ŞÜKRAN çıkıyor içimizden.


Niye hatırlamak bu kadar zor?

Buda’ya göre insan hayatı, doyurulamaz arzuların yönetiminde acı ve ızdırapla dolu bir yoldur. Bu acı ve ızdıraptan kurtulmak da bolca tefekkür etmek ve derin meditasyon gibi zihinsel pratikleri içeren sekiz adımlı bir yoldan geçer. Şimdi bunların hepsini yazmayacağım, belki başka bir yazıda... Benim bugün dikkatini çekmek istediğim şey kardeşim, şükretmenin bu yollara ulaşmadaki olumlu etkisi. Şükreden insanların, kendilerini daha mutlu hissettiğine dair bir sürü bilimsel araştırma, psikolojik makale var.


Şükür, an’da kalmayı, bir hayat amacıyla bağlanabilmeyi, hayatını doyumda hissedebilmeyi kolaylaştırıyor.


İşte bu olumlu etkilere ulaşmak için de pratik yapmak gerekiyor. İnsan ise doğası gereği zaman zaman çaba harcamaktan, emek vermekten kaçıyor. Haliyle de bu duyguyu hayatının bir bölümünde muhakkak deneyimlemiş olanlar bile sık sık unutuyor şükretmeyi. Yeni nesillere aktaramıyoruz geleneğimizde olan bu güzel öğretileri. Sonra da doyumsuz bir gençlikten, çaresizlikten, mutsuzluktan bahsediyoruz.


Genç kardeşim, dinle bak, özellikle senin için, BİZ’im için, geleceğimiz için yazıyorum tüm bunları!


Bu biraz şöyle bir şey; hani içinde bulunduğun rahat ve güvenli konfor alanını bırakır bir maceraya çıkarsın ve belki o macerada bir şeyler seni fazlaca zorlar. Bu belki alışık olmadığın şartlarda bir tatil ya da belli süre bir yerlerde yaşama, çalışma zorunluluğu gibi bir şeydir. Sonra bir şekilde yuvana geri dönersin ve yerleri bile öpmek istersin. Beğenmediğin ev yemeklerine hasret kalmışsındır yaban ellerde. Bir sıcak tencere yemeyi yiyebildin diye mutlu olursun. Derin bir şükür hali içerisindesindir aslında ve bu hali sürdürebilsen hayatının büyük bölümünü rahatlık içinde mutlu geçireceksindir ama olmaz. Çünkü alışırsın ve sana sunulmuş konforun sıradanlaşması, arzularını büyütebileceğini, hep daha iyisi, fazlası olabileceğini söyler sana. Ya da dışarıda başkaları vardır, hep sana kendini kötü hissettiriler. Onlar daha iyidir senden...


Durum gerçekten de böyle midir?

Değildir kardeşim, değildir inan! Hepsi illüzyon ve gerçekliğin farklı tezahürleri... Karşına gelen yeni fırsatlar, sahip olacağın eşyalar, yaşayacağın ilişkiler, kazanacağın başarılar ya da başarısızlıklar, değersizlikler inan hepsi bir illüzyon ve dünya oyununda hepsi çok gerekli. Yok sayamayacağın kadar...Kilit nokta, tüm bunlara nasıl tepki verdiğinde! Doymaz bir iştahla, daha fazlasını tüketmekte ve şükürsüzleşmekte misin yoksa hayatın sana getirdiği hediyeleri, sınavları şükürle, kabulle bolluğa açılan kapılar olarak mı görmektesin?


Varlık, şan, şöhretle sınananla, kıtlık, değersizlik ve acizlikle sınanan arasında fark yoktur temelde. Sınav ŞÜKÜR sınavıdır, fark et! Hep daha fazlasını ister, BÜTÜN’ün hayrına işler yapmaz da sürekli kendimizi düşünürsek ya da karşılaştırmalar yapıp durmadan kendimizi değersizleştirirsek en çok kendimizi üzer, tekamül yolunda en gerilere düşeriz. (Dönüşüm yolunda cesareti kırılanlara adlı yazımda karşılaştırmalar'ın nasıl zehirli bir ok olduğunu okuyabilirsin kardeşim.)


Nasıl başaracağız her daim ŞÜKÜR’de kalmayı?

Duyuyorum sesini kardeşim, merak etme! Ben kalbimle öğrendiklerimi bir büyük AŞK’la anlatabilme, paylaşabilme derdindeyim. Kulaklarınla dinleme beni, kalbinle bağlan bana!


Mesele, bolluk sana geldikçe, KAYNAK’ın sonsuzluğunu daha fazla algılayıp, acizliğini idrak edebilmek ve bu düzen karşısında boyun eğebilmekte. Kalbinin bu bolluğa açılabilmesine şahitlik ederken onun bolca ŞÜKÜR’le dolmasında. Sana gelen fırsatlar, varlıklar, deneyimler, ilişkiler arttıkça daha fazla mütevazılaşabilmekte, paylaşabilmekte.


Ya da kendini en karanlık çukurlara atılmış gibi hissettiğinde, gelenin içinden geçebilecek gücü ŞÜKÜR’le bulabilmekte. Eğer bunları yapamazsak bir türlü doymak bilmeyen arzuların esiri olarak bir hayat sürebiliyoruz. Varlıklısı da yoksulu da aynı şekilde unutma bunu asla! Varlıklı ŞÜKÜR’de değilse, o varlığın bolluğun amacını anlamamış, BÜTÜN’e hizmette eksik kalmışsa, doyumsuzluk çukurunda debelenirken fakir yaptığı karşılaştırmaların, sahip olamayışların cehenneminde kavruluyor. Hepsi arzulardan kaynaklı! İradeyi güçlendirmenin önemi burada ortaya çıkıyor. Her arzudan daha üstün olduğun hali kabul edebilme iradesidir sevgili CAN, hatırla! Varolana şükredip, en derin hasretlerin için çalışmaya başladığında BOLLUK kapıları açılacaktır, iste ilahi olandan. O sonsuz, hatırla!


Ben şükür listeleri yazıyorum zaman zaman, sana da tavsiye ederim kardeşim. Herkesinki kendine özel ama bil ki koca koca maddeler olması gerekmiyor şükretmek için. Güneşin doğuşunu ya da batışını izleyebildiğin tek bir gün için şükret mesela ya da en sevdiğin yemeği önüne koyduklarında. Sevdiğin bir arkadaşın hiç beklemediğin anda seni aradığında. Çocuğuna korkusuzca sarılabildiğinde. Her sabah uyanabildiğin için. Birileri koşulsuzca yardıma koştuğunda. Sen aynı duyguyu birilerine karşı hissettiğinde...


Sakın ama sakın nankörlük yapıp bunlardan tek biri bile benim hayatımda yok deme! İnan herkes için şükredecek bir şeyler vardır. Sadece insan olarak dünyaya gelip bu deneyime girmiş olmak bile şükürlerin en büyüğünü hak ediyor benim gözümde.


Hepimizin hayatlarına yaptıklarıyla dokunan güzel insanlar var. Bu bazen imkansız bir şeyi senin için imkanlı hale getiren birileri oluyor, bazen de sana alan tutarak kendini görmene yardım eden yarenler oluyor. Eğer göremiyorsak, bu biraz da bizim, kafamızı gömdüğümüz kum yığınından çıkartmak istemeyişimizdendir. Acıdan beslenmeye meyilli oluşumuzdan, kurban arketipini iyi çalışmamış olmamızdandır. Hayatımızın sorumluluğu sadece BİZ’e ait. Bu onurlu yaşamı öyle bir kutsamalı ve ustalıkla yaşamalıyız ki, hakkını verebilelim. Bu yüzden de o sonsuz KAYNAK’ın yaratım alanına ŞÜKÜR’le girebileceğimizi, her gelenin hayrımıza olduğunu kabul etmekle, şer görünene bile şükretmekle zorlukları aşabileceğimizi idrak etmemiz gerekiyor. İdrak da zihinle değil, kalple oluyor. Kalp yolu da her daim pratikle açılıyor.


Uygulayalım canım kardeşim! Özümüz sözümüzün BİR olmasını, şükretmeyi, derin düşünceyi, kalp yolunu çalışmayı ve kötücül duyguları dönüştürmeyi... Bunun için geldik dünyaya, hatırlayalım!


BİZ’i seviyorum


Kardeşin Nihan,

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Tebrik ediyorum yine çok güzel düşüncelerini paylaşmışsın.devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.????????????
    CEVAPLA
  • Misafir Harika kaleminize sağlık acı ama gerçek çok az şükrediyoruz daha fazla farkında olmamıza rehber oldunuz..
    CEVAPLA
  • Misafir Çok içten yazılmış bir yazı olmuş tebrikler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.