Bilinçli vatandaşlık

Merhaba Sevgili Kardeşim,

Son yazımda “yetişkin sorumluluğu” ne demek, elimden geldiğince anlatmaya çalışmıştım. Çünkü seni ve kendimi taşımak istediğim bir statü vardı. O statünün adı “bilinçli vatandaşlık”. Yetişkin olmayı başaramazsan zaten bilinçli bir vatandaş olmayı da hiç başaramayacaksın! Şimdi istersen gel, bu kavrama da yakından bakalım. Eğer bilinçlenmezsek ne olur birlikte inceleyelim. Şu sıralar Türkiye siyasetinde ve tüm dünyada çok ilginç gelişmeler oluyor. Alt mesajları okuyamayan çoğunluk, koyun sürüleri gibi güdülüyor. Bunu görmek çok acı. Bu yazıda siyasi görüşümden bağımsız, her kardeşimiz için önce düşünmeye sevk edebilecek açılımlar yapmaya çalışacağım. Ara ara sorular sorarak seni de düşünmeye çağıracağım canım kardeşim. Amacım ayrıştırmak değil, birleştirmek.


Bilinçli vatandaş kime denir?

Benim gözümde her bir yetişkin dünya vatandaşı, önce CAN’a saygılı olmayı öğrenmeli zira bu gezegende türümüzle birlikte yaşayan milyonlarca hayvan ve bitki mevcut ve bizler de doğanın bir parçası olduğumuz için uyum içinde yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi anlamalıyız. Tükettiğimiz kadar üretemiyor, verdiğimiz zararı faydaya dönüştüremiyorsak pek de doğru bir iş yapmıyoruz demektir. Hayvan kardeşleri yok sayacak, vahşete varan davranışları ise ruhum zaten hiç kabul edemiyor. İnsan olanın yapamayacağı şeyler gibi geliyor bu tarz davranışlar.


İkinci olarak, doğanın çeşitlilik ilkesini iyi anlayıp, her dilden, dinden, ırktan ve görüşten insana saygı duymayı öğrenmeliyiz. Her birinin görüşlerini beğenmek zorunda değiliz ama o kişilerin bu fikirleri savunma hakkına saygı duymalıyız ki fikir özgürlüğü denen müthiş geliştirici bir sürecin içine birlikte girebilelim. Sen de her halinle kabul görmek istemez misin canım kardeşim? Düşüncelerinden dolayı yargılanmak da ne demek oluyor ben bir türlü anlayamıyorum.


Bilinçli vatandaşlığın anayasal hakların farkında olmaktan ve bunları etkili kullanmaktan geçtiğini hatırlatacak kadar kendimi bu konuda da görevli hissediyorum. Anayasal haklarının farkında olan bir bireyle, bunların hakkında hiçbir şey okumamış bir birey arasında çok büyük fark vardır sevgili kardeşim. Biz vatandaş olarak haklarımızı bilmezsek, pek tabi ki siyasiler bizleri çıkarları için kullanırlar. Siyasette aktif vatandaşlık mümkündür. Sonuçları değiştirecek güç, vatandaşların politikaya aktif katılımından geçer. Örneğin, seçimlerdeki adayları, vaatlerini ve geçmişlerini incelemeden parti bağımlı oy kullanmak ne kadar doğru bir davranış pek emin değilim.


Ben kendi adıma parti bağımlı bir siyasi görüş gütmemekle birlikte çözüm odaklı yaklaşımın ne olduğunu bulmakta da zorlanıyorum açıkçası. Fakat merak ettiğim çok konu var. Bunları aşağıya sıralıyorum:


Sence neden durmadan anayasamızda değişiklikler yapılmaya çalışılıyor? Neler olup bitiyor? Vatandaş olarak farkında mısın? Neden toplum durmadan şeriat söylemleriyle endişelere boğulmaya ve kutuplaştırılmaya çalışılıyor? Bunları hangi durumda, kimler yapıyor? Daha önemli insani gündemler varken bir anda saçma sapan kutuplu tartışmaların içine nasıl çekiliyoruz? (Doğal afetler, savaşlar, ekonomik kriz vb. daha elzem eylem planları gerektiren önemli çalışmalar varken örneğin)


Ben olaylara, kişilere hep daha geniş zaman dilimlerini inceleyerek ve biraz da tarihte olmuş olanlara bakarak değerlendirme yapmayı tercih eden bir vatandaşım. “Tarih tekerrürden ibarettir” atasözünü kendime kılavuz bellediğim çok zamanım olmuştur. İşte bu bakış açısına sahip olunca da tarih sahnesinde insanlık adına tekrarlayan bir örüntüyü rahatlıkla fark ediyorum. Bunu Altın Çağ yazılarımı yazarken de hep sana hissettirmeye çalıştım. Aydınlığın aslında ne kadar yakın olduğunu ama bizi karanlıkla korkutup, dibin dibini göstermeye çalıştıklarını yazdım hep.


Bunu neden söyledim?

Tarihe baktığımızda her seferinde insan bilincinin yükselmeye başladığı gelişmiş medeniyetler, her zaman gericilik ve cehaletle geri tutulmaya ve adeta bu yükselişten uzaklaştırılmaya çalışılmışlardır. Çünkü insan topluluklarını yöneten azınlıklar bizim cennet ütopyamızın karşısında, totaliter bir rejimle doğuştan sahip olduğumuz varoluş neşesini bile elimizden almak ve ancak biat edersek lütfedip verilebilecek kaynaklarla yetinmemizi isterler.


Hangi ülke ve hangi yönetim şeklinde olursak olalım dünya üzerindeki bilinç düzeyi hala bu şekilde maalesef. Bunun değişmesini düşleyenler yok mu? Elbette ki var. Bu kardeşin burada yıllardır bir dünya cennetinden bahsediyor. Eşitlikçi ve adil bir dünyada kaynakların bolca, herkese yetecek şekilde paylaşılabildiği huzurlu bir düzenin hayalini kuruyor ve umut vermeye çalışıyor. Evet belki senin gördüğün tablo içerisinde bu hayal imkânsız gibi tınlıyor ama asla öyle değil ve bunu sezmeni inan var olan düzende kimse istemiyor. Çünkü insan hırsı ve nefsi hala dünyada baskın şekilde hüküm sürüyor. Ya özlerimizin sesini dinleyebilseydik neler farklı olurdu, biliyor muyuz? Zannetmiyorum. Ama düşleyenler var. Ben onlardan biriyim, sen de onlardan biri ol istiyorum.


Bunu yapabilmek için ilk olarak, mevcut sistemi çok iyi tanımak, onun içinde bilinçlenmek gerekiyor. Ancak bu şekilde en ideale doğru yavaşça yol alabilir zamanı geldiğinde de var olanı daha iyisiyle değiştirebiliriz sevgili kardeşim. Bizim vatandaşlarımızda gördüğüm çok temel bir eksiklik, maalesef ki içinde yaşadığımız ekonomik şartlara da bağlı olarak hayatta kalma modunda yaşamaya çalışmak. Halbuki kuzey Avrupa ülkelerinin çoğunda vatandaşlar ortalama dört sivil toplum kuruluşuna üyeler. Çünkü kendi yaşamlarının dışında da bir dünya olduğunun farkındalar ve toplumun ancak bu şekilde birlikte çalışarak medeniyet seviyesini yükseltebileceğini çoktan deneyimlemişler.


Biz bunun neresindeyiz?

Maalesef ki biz burada da sınıfta kalıyoruz ama yine de umutsuz değilim zira Anadolu insanının DNA’sında kodlu olan yardımlaşma ve paylaşma ihtiyacı, imece kültürüyle ortaya çıkıyor. Biz doğal olarak biliyoruz aslında yapılması gerekenleri sadece kültürümüz yozlaştığı ve bireyselleşmeyi bir tür bencillikle karıştıracak kadar çocuk sayılacak bir toplum olduğumuz için bocalıyoruz arada. İnanıyorum ki aydınlar yazdıkça, çalışıp ürettikçe, ihtiyacı olanın ayağına gittikçe, bir büyük bilinç devrimi gerçekleşecek bu ülkede. Zira toplum, küllerinden yeniden doğmak üzere hazır, hissediyorum. Öğrenilmiş çaresizliğin ve acının da bir sonu var ve bunlar için zaman bitti. Gecenin en karanlık zamanı güneş doğmadan az önceki alacakaranlık vaktidir. Biliyoruz kardeşim. Alacakaranlıkta gün ışığını birlikte karşılamak nasip olsun!


Ve işte tüm bunlar için önce okuyup, bilinçlenelim. Ancak bilinçli vatandaşlar şartları değiştirebilirler.


Seni seven kardeşin

Nihan,

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.