Öğrenmeyi öğrenmek…
Herhalde 13–14 yaşındaydım…
Annem okulların yarıyıl tatilinde İstanbul’da kalacağımızı, her hangi bir seyahat planımızın olmadığını söyledi. Sonra da İstanbul’da neler yapabileceğimizi anlattı. Anlatırken onun gözleri parlıyordu ama ben durumdan hiç memnun değildim. Gayet ters bir cevapla annemi kırdım. Bir sessizlik oldu. Çok net hatırlıyorum, dayım da bizdeydi ve ‘’Selin, şaşırttın beni!’’ dedi.
Büyümenin en sancılı taraflarından biri sevdiklerinizi bile bile üzmek. Ben o gün artık çocuk olmadığımı hissetmiştim. Kalbim o en saf halini kaybetmişti…
Aslında bir daha da annemi hiç bu şekilde üzdüğümü hatırlamıyorum. Dayımın ikazı da mutlaka işe yaradı itiraf etmeliyim.
Gitgide çekirdek ailelerin dışına çıkamaz olduk. Pek çok çocuk kuzenlerini bile tanımadan büyüyor. Teyzelerin, dayıların öğütlerinden faydalanamıyor, dedelere, ninelere zoraki gidiliyor. Çok da hata ediliyor.
Yarıyıl tatiline girmişken bunları hatırlamamın nedeni çocuklarımın bu tatili nasıl da iple çektiğini gözlemlemek. Şimdi geriye dönüp baktığımda, onbeş günlük tatillerin en güzellerinin aslında evimizde geçirdiklerimiz olduğunu hatırlıyorum.
İstediğimiz saatte uyanıp, komşu çocuklarıyla oyunlar oynardık. Annem harika yemekler yapardı, teknoloji henüz bizi eline geçirmediği için olağanüstü yaratıcı oyunlar oynardık. Mutfak oyun alanlarımızın en güzeli olurdu. Bazen yatılı misafirlerimiz gelirdi. İşte o en keyiflisiydi. Ev kalabalıklaştıkça düzen biraz şaşırırdı ama ara ara bu da iyi gelirdi biz çocuklara.
Bir de Penguen vardı. Taksim’deki puz pisti. Ne çok giderdim oraya. Yarasa kollu annemin ördüğü kazağı giyerdim buz pateni yaparken, pek bir havalı olurdu.
Bence şehrin içinde böyle bir imkânın olması harika bir şeydi. Şimdi çocuklara uygun bir pist bulamıyorum. Olanların çoğu çok küçük. Silivrikapı’daki olimpik pist de bu İstanbul trafiğinde biraz ters geliyor doğrusu.
Konserlere, tiyatrolara, sinemalara da giderdik. Ama dedim ya başarılı karnelerimizle, o ‘’evimizin sultanı’’ olma durumunu hiçbir şeye değişmezdik.
Annem ‘’Sizin en önemli göreviniz; okulunuz’’ diye büyüttü bizi. Babam 4,5’tan 5 aldığımızda sınav kâğıtlarımızı imzalamazdı. Yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışmayı, kendimizi şaşırtmayı, başarırken eğlenmeyi öğrendik.
Aslında başarının emek vermek olduğunu kavradık. Babamın beğenmediği 4,5’un aslında eksik not değil, yetersiz çalışma olduğunu idrak ettik. Bunları anlayabildiğimiz için tatillerde gerçekten evimizin sultanı olmayı da hak ettik.
Bu yazıyı kaç çocuk okuyor bilmiyorum ama bütün çocukların öncelikle öğrenmeyi öğrenmelerini diliyorum. Ellerinin altında her şeye anında cevap veren bilgisayarlar varken bunu çok çağ dışı bulabilirsiniz.
Ama uzun vadede insan hayatında gerçek anlamda kazanılmış ve sindirilmiş tek bir bilgi bile, teknolojinin gücünden çok daha etkin olacak.
Uzmanlaşma; kitap okuyarak, araştırarak ve uygulayarak sağlanacak, bilgisayar tuşlarına basarak değil…
Umarım sizlerin evinizin sultanları da başarılı karneleriyle güzel bir tatili hak etmiştir.
Benim tavsiyem bu onbeş gün boyunca, çocuklarınızın ileride ‘’en güzel tatiller evimde geçirdiklerimdi’’ diyebilecekleri ve özellikle de çocuklarla birlikte girdiğiniz mutfağınızdan güzel kokular gelen keyifli bir ev ortamı yaratmanız.
Gözlük kurabiye tarifi için lütfen tıklayınız...
YORUMLAR