Anlat Mara, Dinliyorum
Aydınlandığı gece bodhi ağacının altında oturmakta olan Buda’ ya, gölge tanrıça Mara gün ağarana kadar, türlü imtihan ve akıl çelicilerle gelir. Her şey bittiğinde Mara, son kozunu oynar, Buda’ ya o soruyu sorar:
“Sen de kimsin?”
Aslında bir soru bile olmayan bu “Haddini bil, senin neyine?” kolektif psişenin en karanlık seslerinden. Ortaya çıkmak, cüret etmek, ses etmek ise bu meydan okumaya davetiye çıkarmak gibi. Kimi zaman açık, kimi zaman örtülü… Şeker kaplı ya da zehir.
“Sen de kimsin” türlü formlarda ve tekrar tekrar ziyaretimize gelir. Yaratma cesaretinin gölgesi gibi, izler her bir yaratımı.
Yaratıcı hayat spiritüel hayattır, der Clarissa Estes. Yaratma işi, cüret etmek. Cüret etmek, bize özel o arazilerimizi psişenin bu yıkıcı seslerinden korumayı da içeriyor, şefkatle. İçeride ve dışarıda.
Yolumuz uzun, gençliğimiz var demek isterdim. Neyse ki bu yolda asil arkadaşlarımız var, diyeceğim onun yerine. Budizm’ de soyluluk doğduğumuz aile, kıyafetler, yaşadığımız yer ve bunun gibi şeylerle ilgili değil; bayıldığım bir asalet tanımı var. İnsanın asıl doğasını yaşaması onu bu dünyada asil kılan yegane şey. Arzular ve korkularıyla ne kadar az yönetildiği, otomatik pilottan ne kadar çıkabildiği, halinden ne kadar memnun dolayısıyla cömert olduğu, cehaletinin ne kadar farkında olduğuna göre bir asalet…
Pek tabii asil arkadaşlar birbirini buluyor. Yol da asil arkadaşlarsız yürünmüyor. İnsanın, insanlığın göründüğünden çok daha başkaca varolabileceğini taa içinden bilen, ve bu yolda kendisine verilen lütufların hakkını sonuna kadar vermeye emek veren asil arkadaşlar…”Sen de kimsin, ne haddine?” nin panzehiri gibiler.
Kendi yarattığım, parçası olduğum, sevgiyle bir araya gelen modern kabileler… Benim için ne ifade ediyor diye kendime sorup biraz oturdum. Buda’ ya özenip sırtımı bir ağaca yasladım. Sessizlikte içimdeki denizin kıyısına bunlar vurdu.
Bodhi ağacının altına dönersek, bu sorudan sonra gök ve yeri sarsarak toprak tanrıçası bir gül şeklinde çıkıyor efsaneye göre ve “Ben senin şahidinim” diye kükrüyor.
Tüm mevcudiyetimizle şahitlik etmek yeryüzünde bize verilen en büyük güç. Yuvamız bu mavi gezegen boşlukta dönerken, ve insanoğlu ayağını basacağı o sağlam ve mutlak zemini hep dışarıda ve koşullarda ararken kendi içindeki Mara ile çay içmeye cüret eden asil arkadaşlar, birbirinin de yolculuğuna sevgiyle şahitlik edebildi mi, orada başka bir şeyler oluyor.
En yakın “Sen de kimsin?” i duyuşta bu sesin nereden geldiğini hatırlayın olur mu? İçeriden mi dışarıdan mı geldiği farketmez, kaynağı belli.
“Ben senin şahidinim, belirmeni ve gidişini izleyenim” deyip gülümseyebilmek mümkün olsun dilerim.
Mara ile çok güzel çay da içilir.
“Anlat Mara, dinliyorum.”
YORUMLAR