Aşık olduğum 2 A var

Aşık olduğum iki A var. Biri Lacan’ ın objet petit a’ sına gömülü büyük A’ dır. Diğeri de Ursula’ nın büyük A’ sı.


Lacan’ a göre rahimdeyken yaşadığımız her şeyle bir olma halini yaşam boyu arar dururuz. Asıl A’ ya varmakken en derin arzumuz, cahilce ömrümüzü küçük a’ larla doldururuz. Lacan terimin tercüme edilmeden bu şekilde kullanılmasında ısrar eder. Dilimizde “arzumun ulaşılamaz nesnesi” ya da “arzumun eksik nesnesi” deniyor.


Arzumuzun kayıp bir nesnesi vardır yani. Bir süre sonra nesneyi tamamen unutur, kendimizi bir insan bedeninde arzularla buluruz. Arzu insanı insan yapar, diyenler vardır. O halin bir yüzü arzuysa şüphesiz diğer tarafı eksiklik hissidir.


Her şeyin bir kışkırtma, bir ayartma ekseninde kurgulandığı küresel ekonomide objet petit a sistemin de sermayesi haline gelir. Ucu açık bir sarmalın içine giren arzusunun ulaşılamaz nesnesi peşindeki modern insan, çoğu durumda bilmeyerek sistemin tahakkümünü de arttırır.


“Ben eksiğim ve şunu yaparsam/ alırsam/ yaşarsam tamam olacağım. O’rda olacağım. O’nunla olacağım. O olacağım.”

Öyle görünerek. Şuramı da düzelterek. Biraz da buramdan çekiştirerek. Onunla birlikte olarak. (bir ilişkide) Şu grupta olarak.(Belki bir sangha?)

Mission impossible!

Sonrası malum:

Bağımlılıklar…Uyuşturucu etkili herşeye. Alkole. Sigaraya. Yemeğe. Alışverişe. İnsana. Belli bir deneyime.

Kendime uyguladığım şiddet. Olduğum hali kabul etmeyerek. “Hep daha iyi, farklı, özel olabilirsin” diye diye.

Arzumun ulaşılamaz nesnesi…


Yakalar gibi olduğum, elimden kayıp giden bir mana. Gerçek hazların ikamesi yalancı hazlar. Ulaştıktan sonra bizi yere çakan büyük başarılar.


Bir boşluğum var. İnsan olmanın doğal bir parçası bu boşluk. O boşluğu tanımayanımız yok sanıyorum. Kimimiz çocukken, kimimiz 40 yaşından sonra tanışsa da o boşluğu tanıyoruz. Dolmayacağını içten içe bile bile, hayatımızı onu doldurmaya çalışarak geçiriyoruz.


O boşluk halini yaşamamak için kendimize zarar verme pahasına uyuşmayı, yapma halinin transında kendimizi kaybetmeyi göze alıyoruz.


Lacan’ a dönersek, madem büyük A geride kalmış, kaybetmişiz ve biliyoruz ki asla tekrar o bir olma halini yaşayamayacağız; bilinçsizce, arzuyla küçük a’lar buluyoruz kendimize ve onların peşinden gidiyoruz. O küçük a hayatımızda her ne ise. Çocuğun. Mesleğin. Statün, maddi kazanımların. Kariyerin. Arkadaşların belki.


“A’yı sonsuza kadar kaybettiğine göre elinde kalan tek seçenek bu yol.” Ben bu okumayı kabullenemedim; Zizek okurken itiraz ettiğimi hatırlıyorum. Peki sahiden böyle mi? O birlik, bütünlük, ayrı olmama hali sonsuza kadar yitirdiğim bir şey mi? Bu mutsuz yüzlü ve huzursuz adamların cevaplarını almak zorunda mıyım? diye soruşumu…


Sanskrit dilinde bizdeki boşluk ile tam açıklanamayan Sunyata diye bir kelime var. Budizm’ de boşluk boşluk değildir. Burada Sunyata’ yı açıklamaya girişmeyeceğim, rivayetlerden değil deneyimden anlatmayı seçtiğimden. Ama bu batı ontolojisinden alışık olduğumuz nihilist boşluktan oldukça farklı bir kavrayış. Yeni Hayat’ ta Orhan Pamuk “Bir kitap okudum ve hayatım değişti.” der ya, ona öykünerek söyleyeceğim: Kitaplarla, akıllı filozof abilerle, çok bilen ama mutsuz insanlarla değil, Sunyata sorularımın açtığı kapılardan bana göz kıpmaya başlayınca hayatım değişti.


Meditasyon ve farkındalık meditasyonları ile ilk aşamada sinir sistemi dengelenip kişi dengesiz olan bedenini dengelerken, pratiklerde ilerledikçe kendi olmayı keşfeder. Pratiklere daha da devam edildiğinde – sanki zamanla oluyor gibi anlaşılsın istemem, bir büyük gizem o kapıların kime neden açıldığını bilmiyorum.- kendi ötesi deneyimler insana insan bedeninde açılır. Orayla teması deneyimleyen insana bir şey olur. Olur. Hala cahildir, kusurludur, hala çok ızdırap çeker, ama ne kendisine ne başkasına bir daha tam olarak eskisi gibi bakamaz. Ne kadar kıymetli bir dokumanın parçası olduğunu, ne kadar kıymetli olduğunu düşünmez, bunu deneyimler. Kendine – ve yaşama- çok saygı duymaya başlar; kendisine layık gördüğü -her anlamda- besinler değişir. Kendisine bundan sonra zarar vermekte daha çok zorlanacaktır.


Biz yine en yakındaki ilk adıma dönelim hadi. O adım ruhsallığa açılmak, aydınlanmak, spiritüel herhangi bir inancı doğrulamaktan ziyade, aşağıdaki soruları sormak olsun:

Benim küçük a’larım neler? Büyük A’yı hakikaten aşkla arıyor muyum, yoksa onu arar gibi yapma yollarım, gittiğim eğitimler, hocalar tatlı konfor alanındaki küçük a’larım mı? Yanmaya razı mıyım? Büyük A’ya giderken büyük ateşler var çünkü. Ne kadarına razıyım? Yoksa küçük a’ların küçük ateşlerinde yanıp yanıp soğumak arasındaki salınımda hayatım geçip gitsin mi? Hangisi daha kolay, ufak ufak yanmak ve tükenmek mi, yanıp küllerimden yeniden doğmak mı?


Yıllarca sorularımın cevaplarını entelektüel bilgide aradım. Okudum da okudum. Edebiyatı çok sevdim. Haksızlık etmek istemem, ve bana göre edebiyat psikolojiden çok ama çok daha derin bir memlekettir; insanın derinliğine dokunuşta, varoluşun gizemine bakmakta. Ama en temelde benim için benim gibi kafası karışık, kafasının karışıklığını pek güzel ifade eden bireylere dönüştüler sevdiğim yazarlar. Üzüldüm bile bir ara buna, bırakmakta zorlandığım bir şey oldu. Hala da severim, Cortazar severim, Tanpınar severim. Edebiyat seven insanı da hep biraz kayıran bir parçam var hala içimde.


Sorularının cevaplarını en az benim kadar bulamamış, zihinlerinin esiri, açı çeken insanlarla karşılaşıyorum artık edebiyat zevkim için okuduğum bazı kitaplarda. Aynı zamanında ve hala da bazen benim yaptığım gibi, zihnine kaldırabileceğinden daha büyük bir işi verip nasıl çuvalladığını seyreden insanlar. Acıyı paylaşmak da gerekli olduğundan, varoluş çocukluğumda yakından gördüğüm gibi acılı olduğundan, acımı onlarla paylaşıyor olduğumu görmek bana iyi geldiğinden, eskiye göre daha az ama hala da yapıyorum bunu. Ursula başkadır ama mesela, başka’ lar muhakkak vardır. Ursula’ nın aşık olduğum A’ sı ise acıdır. Onu da ayrıca anlatacağım.


Aşk. Büyük A. Acı. Bir arada çok güzeller, değil mi?


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Zihnine kaldırabileceğinden daha büyük bir işi verip nasıl çuvalladığını seyreden insanlar.. Evet.. Çok güzel çok manalı yine..
    CEVAPLA
  • Misafir Edebiyat okurken ben de böyle bir kırılma yaşadım! Kendimi tutamayıp her okumak istediğimde yok ya artık eskisi gibi hissetmiyorum dedim ve uzun zamandır roman okuyamıyorum. Ama hep yuvaya dönmek,ursula aylardır elimde yoldaşım.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.