Komik değil zekice
Şefkat sadece hoş bir fikir değil. Bedende vuku bulan, gerçek, somut bir şey. Kendi acımıza bakmayı öğrendiğimizde memeli bakım verme sistemi moduna geçmiş oluyoruz. Neredeydik ki derseniz, kendimizi acımasızca yargılarken bedenimiz bir iç savaşa sahne olduğundan tehdit sistemindeydik. El atmazsak, bizi sokakta kaplanlar kapmadığı halde o sistemde, “hayatta kalan” olmaya aşırı derecede çabalayarak da öleceğiz. İçimizde yargılanan ve yargılayan diye iki oyuncu olduğu sürece o iç savaşa mahkûmuz. İkisini de gözlemleyebilen ve gerektiğinde acı halinde yaralanana bakım verebilen bir yönetmene ihtiyacımız var. İşte kendimize şefkatimiz doğru yaklaşımla çalışıldığında o yönetmendir.
Memeli bakım verme sistemi oksitosin ve opiat salgılatıyor. Oksitosini sanırım duymayan kalmamıştır, zira arkasında dev bir araştırma ordusu var. Oksitosin seviyemiz arttıkça güven, sükunet, cömertlik ve bağlantılı hissetmede artış olduğu gibi kendimize karşı nazik ve dost olma ihtimalimiz de artıyor. Öz-şefkatin güçlü bir oksitosin salgılatıcı olduğunu çalışmalar gösteriyor.
İçsel yargıç ise bedenimizde bambaşka şeyler yapıyor. Kaplan saldırısı tehdidinde vücutta olanlar, duygusal saldırılarda da aynen oluyor. Duygusal tehdidin ise bizden mi dışarıdan mı geldiğinin bedenimiz için bir önemi yok. Kendimizi her yargıladığımızda, beynimizin en ilkel kısmı amigdala aktif oluyor. Savaşıyor (kendimizi yargılamaya devam ediyor ve içimizdeki savaştan şikâyet ediyor), kaçıyor (kendimizi izole hissediyor) ya da donuyoruz (zihnimizde aynı düşüncelerle geviş getirip ruminasyon yaşıyoruz) Kortizol salgılıyoruz, kan basıncımız yükseliyor, adrenalin artıyor.
Bir araştırmada, bizim öz-şefkat programında da olan uygun meditasyon yönlendirmeleriyle insanların bedenlerinde şefkati hissetmeleri sağlanıyor. Kontrol grubuna kıyasla, şefkati deneyimleyenlerin kortizol seviyelerinde düşüş ve sonrasında kalp hızı değişkenliğinde artış görülüyor. (Güncel kardiyoloji bilgisiyle bu harika bir şey!)
Kalp hızı değişkenliği HRV, kalbimizin farklı uyaranların varlığında ne kadar esnekçe değişkenlik gösterebildiğini ortaya koyuyor. Tehdit sistemi yerine memeli bakım verme sistemimizi aktive edebildiğimizde daha güvende hissediyoruz ve daha güvende hissettikçe de çevremizde olup bitene daha açık ve daha esnek hale geliyoruz. Dolayısıyla diyebiliriz ki, öz-şefkat ile kalplerimiz daha az korumacı oluyor, kapanmamıza gerek kalmıyor. Öz-şefkatle şefkat çalışmak bu nedenle birbirinden ayrılamıyor. Yıllarca hocaların “kalbi açmak” dedikleri şey bu değil de nedir?
Aç kalbini emir komutuyla açılmıyor tabii. Beden biyokimyasallarımıza göre açılıyor. Biyokimyasallar da zorlayıcı duygu ve durumların varlığında içsel olarak verdiğimiz tepkiye göre şekilleniyor. Öz-şefkatle sadece mental ve duygusal deneyimizi değiştirmekle kalmıyoruz, bedenimizin biyokimyasallarını da etkilemiş oluyoruz. Bedendeki duyumlar vasıtasıyla kendi kendimizi iyileştirme sistemine geçiş yapmak da bu yoldaki en büyük kolaylaştırıcılardan.
Evet, o aklımıza aptal ve komik gelen şeyleri yapacağız. Kendimize dokunacağız ve elimizi kalbimize de koyacağız. Çünkü bedenimize göre bu aptalca değil, çok zekice! Annesi tarafından kucaklanan bir bebeğin bedeninde olanları taklit etme şansımız varken bunu kullanmamak pek akıllıca görünmüyor, ne dersiniz?
Yıllar evvel böyle davetlere dirençli biri olduğumdan, dirençli kişilerin halinden epey iyi anlıyorum. Yalnız değilsiniz. Elinizi muhakkak kalbinize de koymanız gerekmiyor. Sarılma şansınız varsa sevdiklerinize bol bol sarılın. Bir elinizle diğerine dokunun, kolunuza… Yüze dokunmak ve daha başka pek çok alternatif var. Deneyip size iyi gelen birinde karar kılabilirsiniz. Dokunma içeren uygulamaların utanç ve travma tetikleme ihtimali var, o nedenle sınırlarınızı zorlamadan ve kendinize şiddet uygulamadan, zorlanıyorsanız muhakkak destek alarak bu küçük riskleri alabilirsiniz.
Doktorlara ve cerrahlara verdiğim eğitimlerde gün içinde sık sık boyun ve omuzlarına dokunduklarını öğrenmiştim. Bazen öğrencilerden terapist olanlar da danışan seansları aralarında bunu istemsizce yaptıklarını ifade ederler. Zaten bedenimizi bozmasaydık bedenimiz bunları kendiliğinden yapıyordu; ama mademki ters bir müdahaleye maruz kaldı aslında yaptığımız fazlalıkları atıp onu tekrar özgürleştirmekten ibaret.
Elbette sadece kendimize dokunarak öz-şefkat çalışamayız; arkasındaki muazzam arka plan olmadan bu yüzeyde kalmaya mahkûm bir uygulama olurdu. Ancak dokunma duyumuzun bilhassa yatıştırıcı şekilde kullanımı bizim için önemli bir kaynak. Kaynak varken, bilge bir bedene sahipken, bu kadar elimizin altında ve erişilebilirken neden kullanmayalım? Düşünürken maymun gibi daldan dala atlayan, huzursuz bir zihin öyle dedi diye, “komik” dedi diye mi?
YORUMLAR