Neden üreyemiyoruz?

Geçen haftaki "Üreyemiyoruz" yazım üstüne mesaj kutularım doldu, taştı. Ne kadar çokuz ve ne kadar yalnızız. Bu yük tek başına kaldırmak için çok ağır. O yüzden yazmaya, anlatmaya devam...


Tüp bebek merkezinde gördüklerime şok olmamla yazıma ara vermiştim. O güne kadar bu konuda kimse ile konuşmamıştım. Etrafımdaki kadınlar da bunu hep kendi içlerinde yaşadıkları için artık doğal yolla hamile kalmanın neredeyse sıradışı olduğunu, tüp bebek tedavisi yöntemi ile hamile kalmanın "doğal" olduğunu ancak o zaman anladım. Her çift tedavi görüyor ama bunlar kapı aralarında fısır fısır konuşuluyordu… Kimse duymuyordu, bilmiyordu.


Bu esnada benim tedavim başladı. "Kendi kendime hayatta yapamam" dediğim ve günde 2-3 kez kendime vurduğum onlarca iğne, mosmor bir karın, her gün değişen, her geçen gün aşırı duygusallaşan, kendi kendimi tanıyamadığım bir süreç yaşadım. 15 günün sonunda rahim duvarımı kalınlaştırmıştık. Normal kadınlara göre hala inceydi ama 3 katmandı. Üç ayrı doktor, bu rahim duvarına transfer yapılabileceğine karar verdi. Bense artık aldığım hormonların etkisi ile hiçbir şeyi normal düşünemez olmuştum. 15. günde workshop’um vardı. Sabah evde haşhaşlı tava kekimi yerken devamlı ağladığımı hatırlıyorum. Balkabaklarını keserken "Acaba canları acıyor mu" diye ağlıyordum. Mutfak camının önünden kuş uçmuştu. "Bu kuş niye tek başına uçuyor, kim bilir annesi nerede..." diye ağlamıştım. Ben böyle an be an değişirken, sevgili eşim de sadece sessizce beni seyrediyordu. Kaç yıllık karısı hiç tanımadığı birine dönüşmüştü. Ahh, o hormonlar, ahhh.


Altı embriyomuz oldu, ancak üçü beşinci güne kadar devam etti. Şimdi bizim üç tane, birinci kalite denen, çok sağlıklı embriyomuz vardı. Ben daha o anda bile "üç yavrumuz var, anayım ben, ana" psikolojisine girmiştim. Bir defter açıp durmadan içimden geçen hisleri yazdım. Resmen embriyolarımıza mektuplar yazıyordum. "Bugün dünyadaki birinci gününüz, şöyle oldu, böyle oldu" diye her gün yazdım. Yine hormonlar… Gerçi şu anda ilaçsız, hormonsuz kafayla da hala aynı hislerdeyim. Şu anda bir tane embriyomuz var. Sanki çocuğunu kreşte unutmuş bir anne gibi, bir an önce onu oradan almak istiyorum. Hastanenin önünden her geçtiğimde el sallayıp, "Az kaldı, bekle, gelicem" diyorum. Yengeç kadını olmak sanırım böyle bir şey.


Transfer olacağım gün, yine mektuplarımı bitirip hastaneye gittik. Transferim çok ama çok zor gerçekleşti. Normalde ağrısız, sızısız bir saniye süren işlem bende 1,5 saate yakın sürdü çünkü rahmimde yapışmalar oluşmuş ve katater bir türlü içeride ilerleyemedi. Yine yanlış kürtajdan dolayı. Ben artık o 1,5 saatte o kadar yorulmuştum ve acı çekmiştim ki, "Bırakın yapmayın, istemiyorum" diyecek noktaya geldim. Hiç tanımadığım hemşirelerin kollarına yapıştım, "N’olur ellerimi tutun, dayanamıyorum" dedim. Biraz ara verdik. Hem doktorum hem de ben bir soluklandık. O rahatlama ile son denemeden sonra embriyom yerleştirildi. Kapıdan çıktığımda odadaki herkes ne kadar güçlü olduğumu söylüyordu. Bense hüngür hüngür ağlıyordum, "Eğer olmazsa bir de bu yapışıklık için mi ameliyat olucam, ben bunlara nasıl dayanıcam?" diye...


Buradan sonrası heyecanla beklemeli 10 gün. Bende heyecandan çok hüzün vardı. Devamlı ağlıyordum ve rahmimdeki embriyoma benimle kalması için yalvarıyordum. Ona harika bir anne olacağımı, neler yapacağımızı anlatıyordum. Onu ne kadar çok sevecek bir annesi, babası ve ailesi olacağını anlatıyordum. Test günü çok rahattım. Resmen hamile olduğumu biliyordum. Eşim heyecandan işe gidememiş, benimle bekliyordu. Öğlen 12 gibi telefonum çaldı ve doktorum "sonuç pozitif" diye çığlıklar atıyordu. Önce bir yerimde zıpladım, sonra "Ayyy, yavruuum!" diye karnımı tuttum ve durdum. Deliler gibi sevindik.


Heyecanlı günler başlamıştı. Her gün değişiyordum, içimdeki yavruya da her gün ayrı bağlanıyordum. Hele kalp atışını duyduktan sonra bir daha hiçbir zaman aynı kadın olmayacağıma emindim. 8. hafta kontrolünden de sağ salim çıkmıştık ama benim tuhaf bir lekelenmem oldu. Herkes normal olduğunu söyledi. O gece sabaha kadar uyuyamadım. Sanki etlerim acıyordu. Gece uyurken eşimin koluma değen kolu sanki kor bir alev hissi veriyordu. Vücudumun her bir noktası normal hislerim x 1000 idi. Sabah uyanır uyanmaz doktoruma gittim ve bebeğin kalbi durmuştu. Hem de ya bir gün önce ya da o anlarda çünkü daha iki gün önce kalp atışını dinlemiştik. Yapılacak hiçbir şey yoktu. Herkes "Sağlıklı değilmiş demek ki, kromozom bozukluğu varmış" dedi. "Çürük elma nasıl dalda durmaz, düşer, öyle düşün" dediler. Dediler de dediler ama benim içim durmadı. Kabul edemedim. 8 ay geçti, hala da bu zorlandığım bir konu. 9 haftalık bir embriyoya olması gerekenden daha fazla şey yüklemişim.






Neyse, bunu da atlatacağız er geç.






Rahim duvarıma tekrar zarar vermemek için kürtaj olmadım. 4 gün eve kapandım. Küveti sıcak sular ile doldurdum, mumlar yaktım, müzikler açtım. Nasıl yavrumuzun gelişini şenlikler ile karşılamışsak, gidişi de törenle olmalıydı. Bir ameliyat masasında kaybetmek istemedim ve vücudumun cansız bir embriyoyu, yok edip kendi kendine dışarı atmasına izin verdim. Bu, o dönem için bana çok iyi gelmişti. Herşeyi akışına bırakmak ve doğalını yaşamak...


Doğalını yaşamak derken, içimde kopan fırtınalar da bana hep şunu söylüyordu. Beynimden geçen şu düşünceyi durduramıyordum. "Doğanın dışına çıkıyoruz, olmazı oldurmaya çalışıyoruz, sonra gidince doğa döngüsü diyoruz." Kendi kendime "Dur Sema, dur, buraları kurcalama" dedikçe, içim içimi yedi ve o andan itibaren içimden bir canavar çıktı. Neden doğal akışta hamile kalamıyorduk, bunu bulmalıydım. Neden gencecik çocuklar bunu yaşamak zorunda kalıyordu? Bu yaşananlar bir kadının, bir çiftin yaşaması için çok ağır şeylerdi.


Ben bunları yaşarken 2017 Kasım sonu, Aralık başıydı. Deliler gibi araştırmaya başladım ve bulduklarım ilginçti...


Ne çok kişi var değil mi, "Tüm test sonuçlarımız normal ama hamile kalamıyorum" diyen. Öncelikle şunu söylemek isterim, buradan sonrası sadece kadınla ilgili değil. Bu anlatacaklarım hem kadınlar hem de erkekler için geçerli. Nedense biz hep bu sorunların sebeplerini kadınlar olarak üzerimize alıyoruz ama erkekler ile ilgili kısmı çok daha ağır basıyor.


Sorunun kaynağı aslında iki kelime… "Doğamızdan uzaklaştık."


Neden her mahallede bakkal gibi tüp bebek merkezi var? Hatta artık o kadar bakkal bile yok. İşte, neden bu… Bakkal yok... Komik geldi değil mi? Anlatacağım.






Herşey endüstrileşti. Doğal yediğimiz hiçbir şey kalmadı. Doğal kullandığımız temizlik malzemesi kalmadı. Yumurtalar, inekler, danalar, tavuklar hepsi hormonlandı. Hep daha fazla üresinler diye. Onlar üredikçe, biz kısırlaştık. Et verimi arttıkça, onlardan vücudumuza giren hormonlar, yedikleri GDO’lu yemler bizi kısırlaştırdı. Hala “Her öğünde et yiyin” diyenlere neden ısrarla karşı olduğumu belki şimdi anlatabilirim.


Daha çok süt versin diye, daha bir gün önce doğurduğu yavrusunu emziremeden yanından alınan anne ineğin bütün üzüntüsü sütüne geçti. Bilmez miyiz, lohusa annenin tüm duygusu sütüne geçer. O sütlerden de bize geçtiler.






Ayakları çimene basmadan hapishane gibi bir kafeste yaşadılar. Hep daha fazla verim olsun diye...


Zirai tarım ilaçlarını, böcekler ekinleri yiyip de verimi düşürmesinler diye bol bol kullandık. Ne denetleme yapıldı, ne de kota kondu. Hep sandık ki, bu ilaçlar kanser yapıyor. Kanser yapıyor, orası doğru ama üremeyi nasıl engelleniyor kimse anlatmadı, konuşmadı.






Aman yeter ki verime zeval gelmesin... Hep daha çok hayvan doğsun, hep daha çok sebze olsun, hep daha çok et yiyelim, hep daha çok, daha çok… Ama bu esnada insanlar kısırlaştı. Bunu da kimse görmedi ya da görmek istemedi.


Bu konu daha çok uzun. Artık haftaya da bu teknik kısımlarının detaylarına gireceğim. Yani tarım ilacı, hormonlar, GDO’lu yemler, tahıllar ne yapıyor da üreme fonksiyonlarımız azalıyor? “Kimyasallar nasıl etki yaratıyor?” gibi.


Bunlardan kendimizi nasıl koruyacağız, ne yapacağız da önümüzdeki haftanın konusu olacak.


Şimdilik herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim...


Sema Sümeli

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.