Cildimle yaşadıklarım ve rosecea
Daha önce iki kez cildimle yaşadıklarım hakkında uzun uzun yazmıştım ama bu konu benim için devamlı gelişme halinde. Bu yüzden bir üçüncüsünü daha yazmak istedim. Daha önce iki yazımda detaylarını okuyabilirsiniz ama burada da kısa bir özet vereyim (daha önceki yazılarım "Cilt ve kozmetik ürünleri" ve "İçin dışa vurumu, cilt" idi).
Cildimle ne ergenlikte ne de sonrasında hiç sorun yaşamamış bir insandım ama 34 yaş civarımda cildimde bozulmalar başladı. Çıkan her sivilce kocaman izler bırakıyordu. Ortalama 6 ay gibi bir sürede cildimi lekeler kaplamıştı. Kapatıcı veya fondöten sürmeden sokağa çıkamaz hale gelmiştim ve parça parça kırmızılıklar vardı. En sonunda bunun bir sorun olduğunu farkedip doktora gittim ve bana "acne rosacea" teşhisi kondu. Çok sanslıyım ki ilk seferde çok iyi bir hekime denk gelmiştim ve bana tüm kimyasalları, makyaj malzemelerini çöpe attırtmıştı. O günden beri yüzüme daha hiç kozmetik makyaj temizleyicisi, sabun veya başka bir krem değmedi. Yüzümü su ile yıkayıp, doktorumun eczanede yaptırttığı krem ile nemlendirdim.
Uzun bir tedavi sonrası cildim çok iyileşti. Cildimiz aslında en büyük ve geniş organımız. Tüm vücudumuzu kaplayan, organlarımız ile dış dünya arasında bir bariyer gibi. Cildimize değen her şey, içeriye de gidiyor veya içeriden yediğimiz, beslendiğimiz herşey de cildimize etki ediyor. Rosacea da bir otoimmün rahatsızlığı. Zaten tam aynı zamanlarda da ben gluteni kesmiştim. Şekersiz ve glutensiz beslenme, probiyotikten ve sebzeden yüksek, bitkisel ağırlıklı beslenmek benim cildimi çok düzeltti.
Şunu da mutlaka belirtmek isterim. Çoğu otoimmün rahatsızlığında olduğu gibi bende de öncesine yaşadığım yoğun stres ve üzüntü bu rahatsızlığı ortaya çıkarttı. Doktorum da ilk bunu söylemişti ve daha sonra Functional Medicine Coaching Academy’de aldığım tüm eğitimlerde de stres ve bağışıklık sistemi rahatsızlıkları ilişkisi hep işlendi. Zaten ben de kendimde bunu anı anına gözlemledim.
Şu anda cildim çok iyi durumda. İçeriden çok iyi bakmaya çalışıyorum ama dışardan kısmında da şu son bir senedir çok iyi bir ilerleme kaydettim. Bu da hayatıma aromaterapinin girmesi ile oldu.
Geçen kış iki sefer şalazyon ameliyatı oldum; yani gözkapağına, damar içine yerleşen arpacık kisti. Zaten makyaj yapmıyorum ama rimelsiz de sokağa çıkmazdım... Makyaj ve rimel kalıntıları bu tıkanmalara yol açabiliyormuş. 2 ay ara ile operasyon olunca göz makyajı temizleyicimi de bırakıp onda da doğala geçtim ve ne kadar rahat ettiğimi anlatamam. Evde kendim yapıyorum, tarifini aşağı ekliyorum.
Böylece yüzüme değen hiçbir kozmetik kalmadı. Dün çok sevdiğim bir arkadaşımın evde cilt bakım ürünleri yapabilme atölyesine gittim ve ne şahane şeyler yaptık... İnsan kendi yaptığı, yüzde yüz doğal şeyleri kullanırken o kadar mutlu oluyor ki... Rosacea rahatsızlığında gerçek gül suyu çok faydalı. Gerçek gül suyu ile tonik, makyaj temizleyici ve nemlendirici yaptım. Önümüzdeki hafta da sizinle bunların formüllerini paylaşacağım. İlk bakışta çok uzak bir dünya gibi gözükse de malzemeleri bir kez alınca, karıştır-kullan mantığı ile onlarca ürün yapabiliyoruz.
Benim cildim sivilceye yatkın olduğu için bizim evde çayağacı yağı hep var. Sivilce kurutmak için birebir. Sivilce uç verince, bir kulak çubuğuna çay ağacı yağı damlatıp, sivilce üstüne bastırınca ertesi gün kurumuş oluyor. Çok inatçı bir sivilce ise, sadece iki günlük işi var...
Sivilceli ciltler için çay ağacı yağlı kozmetik ürünleri var. Bunlar hakkında bazen soru alıyorum. Bu ürünlerde çayağacı yağı oranı yüzde 5-10 gibi. Kalanı kimyasal bileşenler. Çayağacı yağının kendisini alıp kullanmak varken, neden kimyasal karışımlı olanlarını alalım, değil mi?
Cilt bakımı da aynen beslenmede olduğu gibi. Dalından kopmuş, kökü, tohumu olan, tamanen doğanın bir parçası olan şeyleri yememiz, kullanmamız, doğanın bir diğer parçası olan bizlere en uygun olanıdır. İşlenen, fabrikalara giren, laboratuvarlarda üretilen herşey artık bizden uzak olmalıdır.
Benim yaşadığım rahatsızlıklar hep beni doğala itti. Şu anda her biri için ‘’iyi ki olmuş’’ diyorum. O anda kötü olduğunu düşündüğümüz olaylar, bizi aslında yeni bir yolculuğa hazırlıyor. Doğamızdan, özümüzden o kadar uzaklaşıyoruz ki vücutlar bazen isyan ediyor...
Vücudumuzun isyanına kulak kabarttığımız ve ona istediği şeyleri verdiğimiz gün, bir çok sorunu da çözmüş olacağız. Hem beslenme konusunda, hem de bakımda.
Göz makyajı temizleyicim
1 çay bardağı içme suyu
2 çay kaşığı parabensiz, silikonsuz, SLS'siz bebe şampuanı
2 yemek kaşığı soğuk sıkım susam yağı
Koku için 2 damla lavanta yağı (olmasa da olur ama gece lavanata kokusu ile uyumak bana çok iyi geliyor)
Hepsini karıştırıyorum ve gece pamukla veya elimle yıkayarak rimelimi çıkartıyorum. Rimel kalıntılarını çıkartmak için bebe şampuanını doktorum özellikle söyledi. Sadece yağ ile olan temizleyiciler de yapılabilir. Örneğin, tatlı badem yağı tek başına çok iyi makyaj çıkartıyor ve göz çevresini besliyor ama ben şalazyon korkumdan şampuanı da ekleyip, kirpiklerimi köpük köpük yıkıyorum....
Bu konudan haftaya daha devam edeceğim. Şimdilik herkese mutlu, sağlıklı ve şekersiz bir haftasonu dilerim.
YORUMLAR