İnsan halimle
Ferhan Şensoy için olan acımın taze olduğunu fark ettiğim bir günde yazdığım bu yazı, aslında geçmişten kalanlara baktığım, “İnsanlığı nasıl ve neresinden toparlayacağız?” diye düşünüp durduğum bir halin ürünü… Onun vesilesiyle kendime bakma halinin…
Her şey o kadar hızlı oluyor, her gün o kadar farklı çeşitte gelişme yaşanıyor ki, her yeni şey diğerini unutturuyor sanki. Aslında hepsi iç içe geçiyor.
Ne zamandır yazmıyorum. Yazmak tepeme yağmur gibi yağan ve ilham denen şeyin vücut bulmuş hali. Büyük sanatçılar içinse ha yazmak, ha icra etmek. Hepsi bir. Tüm varlık halleri bu…
Ben “tiyatro izleyicisi” denilebilecek bir bilgiye sahip değilim. Hatta tiyatrodan pek anlamam. Ancak Ferhan Şensoy gibi bir sanatçıdan neler öğrendiğimi, hayatımda nelere dokunduğunu birkaç dakika bile düşününce, şahsi tarihim için önemli birçok şeyin parçası olduğunu fark ediyorum. Bu, benim için sadece bir başlangıç.
“Büyük usta” dediler.
“Cesur” dediler.
“Tatlı ve zekâ dolu bir muhalif” dediler.
“Ferhan Şensoy, sadece tiyatro sanatçısı değildi. Ülkesini, insanını seven ve daha güzel bir dünya için mücadele eden, son derece mütevazi, kıymet bilen büyük bir sanatçıydı, dünyaya bir defa gelenlerdendi, huzurla uyusun.” demişti ve “düz bir çizgi gibi yolundan hiç sapmadı, belki de bundan dolayı çizgili t-shirt giyerdi” diye ona özel yaptığı çizimi paylaşmıştı ünlü karikatür ve grafik sanatçısı Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Instagram hesabında.
Benim için de çok şey ifade ediyor Ferhan Şensoy. Tıpkı ondan önce toprağa verdiğimiz değerlerimiz gibi. Hepsi çok kıymetli.
Bir şeylerin yanlış gittiğinin söylenebildiği, çekişme ve tartışmalarla da olsa milletçe bir şekilde geçinip gidilebilen, bir evlilik tadındaki yılların bir parçası onlar. Yakın tarihe kadar yanlış giden şeyler için karikatürler, skeçler, hicivler, taklitler ortaya konup icra edilir, bunlar da izleyicilerden alkış alır, duygular hep beraber yaşanırdı. Duygular böyle ifade bulduğunda hem birlik duygusu hem de birlikte bir rahatlama, ortak bir sevgi, umut ve coşku yaşanırdı.
Son yıllarda kaybettiğimiz tüm sanatçılar gibi, Ferhan Şensoy’un da haberini aldığımız sabah birçok kişiyle ortak bir duyguda birleşmiştim. Bu yoğun acı ve kalp ağrısı bana şaşırtıcı bir huzur vermişti. “Biz yaparız. Biz bir yolunu buluruz.” 30 Ağustos’la birlikte giden bu ruh sanki bize bir işaret vermişti. Sanıyorum ki artık insanlığın acılarını belki hiç olmadığı kadar birlikte hissediyoruz. Acılar boyu geçince, birbirimize yaslanarak ayakta kalıyoruz. Yakın durdukça dik kalabiliyoruz. Hissediyor musunuz, aslında birbirimize hiç olmadığımız kadar yakınlaşıyoruz.
Ferhan Şensoy’un çeşitli sözleri içinden “Uyumak güzel de kitle halinde uyuyunca sıkıntı büyük oluyor” yankılanıyor bugün zihnimde. Ne zamandır uyuyoruz biz? Ben, bir birey olarak ne zaman uyandım? Yeteri kadar ayılabildim mi, yeteri kadar canlanıp hayata karışabildim mi? Gerçekten işe yarar bir şeylere başlayabildim mi?
Yazıyorum. En iyi bildiğim şeyi yapıyorum. En iyi yapabildiğim şeye dört elle sarıldığımda, insan olarak bu dünyadaki görevlerimi yerine getirmek için elimdeki becerilerden birini âtıl bırakmamanın huzurunu yaşıyorum. Elbette ki bu huzur kalıcı olmuyor. Bir huzursuzluk ile birlikte ikili halinde, yin ve yang gibi kolkola ve birbirine dönüşen, birbirini tamamlayan ve bir bütünün parçaları olan şeyler olarak; huzur ve huzursuzluk bütün halde bir parçam. İnsan olarak vazifelerime işaret eden bu iki duygunun peşinden gidiyorum. “Şimdi neden huzursuzum? Yaptığım şey yetmiyor mu?” diye soruyorum kendime.
Yetmiyormuş gibi geliyor. Bu aralar böyle… Çünkü insanlık çok zor ve büyük bir eşikten geçiyor. Ben de bu insan ırkının bir üyesiyim. Yaşamın bu zamanında dünyaya gelmişsem eğer, bunun elbet bir anlamı var. Olana ah-vah etmekten, kızmaktan, üzülmekten, kabullenmekten, eleştirmekten daha fazlası olmalı. ‘Daha fazlası olmalı’ diyorum. Huzursuzluğum bundan. Bunun için bana yine insanlar ilham veriyor. Çocukluğumdan başlayarak bu yaşıma kadar ruhumu besleyen, kendi olarak ve hem yaptıklarıyla hem de bütünüyle bir varlık haliyle dünyada iz bırakan insanları düşünüyorum.
Üretkenliğimizi, cesaretimizi, zekamızı en yüksek haliyle kullanabilir, birimiz düşerse diğerimiz onu kaldırabilir, 80’ler-90’lar çocuklarının o iyi bildiği Voltran’ı oluşturmak için güçlerimizi birleştirebiliriz.
Benim için o; kendine özgü, biricik ve benzersiz olmanın ne kadar geniş kitleleri etkileyebileceğinin en güzel örneklerinden biriydi. Bunu düşünürken dikkatimi kendime getiriyorum. Yeryüzü ve yaşam için bir insan olarak kendime özgü, biricik ve benzersiz halimden ne katabilirim? Neresinden tutabilirim? İnsanlığın bu gidişatına dair kendi özgün halimle ne yapabilirim? İnsanlığın gidişatı böyle bir hal almışken benim halim nasıl olmalı?
Her gidenin ayrı bir ilham vermesi gibi ilham veriyor bana. Ferhan Şensoy’dan en çok da özgün hal ile var olmayı öğrenmiş olabilirim. Özgün halim nedir? Bunu bulmak için her gün ne yapabilirim? Pratiğim ne olabilir?
Evet, “Ütopyalar güzeldir.”
Bir ütopyanın yaratımına nasıl katılabilirim, bunun üzerinde durmaya niyet ediyorum. İnsan halimle.
YORUMLAR