Has(r)et

Hangi duyguyu hissedebileceğimizi seçme şansımız olmasa da, o duygunun gözlerinin içine bakmak, onunla kalabilme cesareti göstermek, onu tanımaya ve anlamaya çalışmak, ardına ve işaret ettiği yerlere bakabilmek, bizim elimizde olabilir.


Söz konusu olumsuz olarak nitelendirdiğimiz duygular olduğunda ise işler daha karmaşık ve zordur. Özellikle de içinde yaşamış olduğumuz ve insanlara sürekli mutlu olmaları gerektiği salık verilen bu çağda.


Oysa iyiye ya da kötüye yönelmemize sebep olan şey duygularımız değil, bu duygularla ne yaptığımızdır. Belki de işe her türlü duyguyu hissetmenin normal olduğunu kabullenerek başlamalıyız. Buna dışavurumunun toplumsal tabu olması nedeniyle kişinin kendi nezdinde dahi isimlendirmekten çekinebileceği kıskançlık ve haset gibi keskin bir can yakıcılığa sebep olan duygular da dâhildir.


Haset ve Rekabet adlı kitabında Leyla Navaro, haset ve rekabetin; bilinçli, bilinçaltı ve bilinçdışı yaşanan farklarını belirleyerek; bu duyguları zarar verici yönlerinden öte, yaratıcı ve geliştirici boyutlarıyla ele almaktadır.


Haset aslında gizli bir has(r)et olabilir mi?

Haset ve rekabet sadece keskin ve yıkıcı yönleriyle mi yaşanır?

Haset edilen şey; içimizde o şeye dair bir potansiyelin olduğunun göstergesi olabilir mi?

Haset edilen kişi bir ilham kaynağına dönüşebilir mi?

sorularına yanıt arayan Navaro; duyguların enerji yüklü olduğunu ve bize benliğimiz, ruhumuz hakkında bilgiler verdiğini söyler. Onları duyup, kendimizi daha iyi anlayıp, tanıyabileceğimize; duygunun enerjisini yıkıcı bir tarzda olduğu kadar, yapıcı olarak da kullanabileceğimize değinir.


Navaro kitabında; haset edilen kişi ya da o kişide haset edilen niteliklerin, kişideki gelişme ve tamamlanma bekleyen yönlere işaret ettiğine, henüz geliştirilmemiş, geliştirilmekte gecikilen, uyur vaziyette bırakılan belirli özellikleri gösterdiğine; kişinin geliştirme ve gerçekleştirmeye yönelik önemli yönlerine ışık tuttuğuna ve kişiyi uyardığına dikkat çeker.


Kitapta vurgulanan noktalardan birisi de; kişinin temel ihtiyaçlarından birisi olan mevcut potansiyelini en iyi haliyle hayata geçiremediği zamanlarda haset duygusunun devreye gireceği ve tamamlanmamış noktalara işaret edeceğidir. Bunu fark eden kişinin dikkati karşı taraftan çok kendine yönelir ve böylelikle haset bağı gevşemeye başlar. Kişinin zihni sürekli haset edilen kişiyle meşgul olacağına, özendiği şeyi kendinde ne şekilde yaşatacağına dair düşünce ve projelere yönelebilir. Böylelikle haset edilen kişi sadece ilham verecek bir kaynağa dönüşür. Kıyaslama da azaldığı için eziklik, küçük düşmüşlük duyguları kaybolmaya yüz tutar. Bu can yakıcı duyguların azalması, hasetin yarattığı ruhsal kargaşayı da dindirdiği için, duygusal enerji özenileni ne şekilde gerçekleştirebileceğine yönelir.


Gizli bir haseti açıklamanın da temelde önemli bir sağaltım sağladığına dikkat çeken Navaro; gizli hasetin yarattığı utanç, baskı, ayıp, eziklik duyguları solmaya yüz tutar ve ‘’Bu duyguyu hissetmemem lazım’’ düşüncesinden arınınca, haset duygusu daha anlaşılabilir, elle tutulur hale gelir, normalleşir, der. Böylelikle duyguyu bastırmaya yönelik enerji serbest kalır. İnsan kendini daha rahat ve kendiyle barışık hissedebilir.



Melanie Klein’da, Haset ve Şükran adlı eserinde; haseti, yaşamın başlangıcından itibaren mevcut olan yıkıcı bir dürtü olarak tanımlar. Klein’a göre haset ve nefret duyguları herkeste mevcuttur, ancak bunların yaşanmasındaki yoğunluk kişiden kişiye değişir.


Duygularına alan açılmamış ve duygularını tanımakta ve tanımlamakta bir hayli geç kalmış ya da kalmak zorunda bırakılmış bir nesil olarak yolumuz bir hayli zorlu ve çetin. Duygularımızı değiştirmeye çalışmak ya da reddetmek yerine her an onları duymanın, anlamanın ve kabul etmenin farklı yollarını aramalıyız.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.