Çocuklar için kitap ve film seçimi

Geçtiğimiz haftalarda yazdığım 'Kızımla izlediklerimiz' adlı yazıda kızımla izlediğimiz video ve filmlerden bahsetmiştim. Daha önce 'Aşırı Sıkıcı Çocuk Kitapları' başlıklı yazımda da mevcut çocuk kitaplarının konuları ve hatta mesajını onarıcı bulduklarımızın bile rahatsız edici tarafları hakkında fikirlerimi yazmıştım. Bu sefer de bu seçimlerimizi yaparken önemsediğim kıstaslardan bahsetmek istiyorum.


Kızım hikayeleri çok seviyor. Okuduğum hikayenin içine girmeyi, karakterleri yaşamına, oyunlarına katmayı, ondan esinlenip kendi masallarını yazmayı... Dolayısı ile okuduklarımız ve izlediklerimiz onun dünyasına dönüşüyor. Piyasada çocuklar için yazılmış kitaplardan, onlar için hazırlanmış animasyonlardan geçilmiyor ama kaliteli yayın bulmak gerçekten çok zor. Hele ki insana, çocuğa bakış açınız farklı ise o vakit iş gerçekten daha da zorlaşıyor.


Kızımla, kendim ve çevremle ilişkimde en çok önem verdiğim şeylerden biridir karşımdakini etiketlememek. Etiketleri bir yük olduğunu düşünüyorum ruhumuza. Birer kalıp ve takoz gibi olduklarını da. Güçlü, cesur, güleç, inatçı, yaramaz, salak, başarılı, uysal, uslu... İster olumlu olsun ister olumsuz.


İnsanı ihtiyaçlar, arzular ve duygular bütünü olarak görüyorum her zaman; içinde her rengi barındıran. Mesela ben; bazen salaklıklar yapıyorum ve bazen güçlü duruyorum, bazen sakin bazen heyecanlı oluyorum. Bazen cesur davranıyorum, bazen korkuyorum. Bazı şeylere kızıyorum, bazı şeyleri çok seviyorum. Kimi zaman somurtuyor kimi zaman gülüyorum. İçimdeki renklere, yaşadığım duygulara, durumlara ve karşımdaki insana göre değişiyor davranışlarım. Her şey olabiliyorum. Bu nedenle insanlardan etiketlerle bahseden kitaplardan hoşlanmıyorum. Bu etiketlerin ardında bir sürü mesaj da oluyor zira, boş olmuyor hiçbirinin sepeti. Bazı etiketleri onaylıyor bazılarını onaylamıyor hikayeler. Bazı etiketler iyi bazıları değil... Oysa onların "olumsuz" addedilenlerin ardında da var deneyimler, duygular ve ihtiyaçlar.


Bir etiket onaylanmadığında o ihtiyaç da duyulmaz oluyor, o duygu da onaylanmıyor. Ben ise bütün duyguları kucaklıyorum... Onların varlığını kabul ediyorum. Davranışçı değil ihtiyaç temelli yaklaşıyorum. Bu nedenle oldukça ünlü olan "Charlie'nin Çikolata Fabrikası" kitabını kızıma tamamen değiştirerek okuyorum. Çünkü orada yerden yere vurulan ve cezalandırılan çocukları o şekilde davranmaya iten korkuları ve travmaları merak ediyorum. Birbirimizi etiketlersek kalbimizi açamayız, duymazsak, anlayamayız ve anlayamazsak sevemeyiz. Buna inanıyor, bunu içinde barındıran hikayeler arıyorum; "Kumkurdu" gibi, "Totoro" gibi, "Denizin Şarkısı" gibi... Salt iyi ve salt kötülerin hikayelerini seçmiyorum.


Bunun yanında sürekli ders veren, güçlü ve tek bir mesaj içeren kitaplarla karşılaşmaktan da oldukça yoruldum. Bu kitapların çocukları tek bir kapıya yönlendirdiklerini düşünüyorum. O tek ve güçlü mesajın çocuğun ruhuna bir inanç, bir etiket gibi yapıştığını... Diğer bütün kapıları kapattığını; sanki ondan başka bir şey mümkün olmamalı, olamazmış gibi. Çocuğu kendine yonttuğunu ve kalıplara soktuğunu. Bunun yerine mesaj kaygısı olmayan, sorular sorduran ve kapıları kapatmak yerine çoğaltan hikayeler arıyorum. Hatta çocuğun zihninde bir mesaj yerine soru bırakan ve o sorunun cevabını da hikayenin içine bir yere sıkıştırmayan. "Çıtır Çıtır Felsefe" serisinde bile soruları çoğaltmak yerine kesin cevaplar verildiğini görüyorum.


Kızımla neşelenmek istiyorum izlerken. İlla her okuduğumdan bir şey öğrenmek istemiyorum ben mesela. Neden kızım da öğrenmek zorunda? Bu yüzden sık sık Gianni Rodari hikayeleri gibi hiçbir amacı olmayan hikayeler seçiyorum okumak için ya da "Bu Kitap Köpeğimi Yedi"yi ve "Koyun Russell"ı. Sadece eğleniyoruz okurken ya da Çizgi Adam La Linea'yı izlerken.


Şiddet içeren aşırı dramatize edilmiş ve karakterleri kurbanlaştırılmış hikayeler de elbette seçmediklerimden. Para, başarı ve çalışma kavramlarından nasıl bahsettiği de benim için oldukça önemli. Mevcut kavramları empoze etmek yerine sorular sordurması ve çocuğu sistemin düzenine zorlamaması. Bize sunulandan bambaşka seçenekler, yaşamlar, kavramlar ve anlamların varlığını da katması çok önemli benim için. Gerçi yine aynı yere geliyor konu: Bütün mesele "bu hikaye kapıları kapatıyor mu, yoksa olasılıklara açık mı?" sorusu.


Doğa belgesellerinde, kitap ve çizgi filmlerde insan merkezli yaklaşımlardan uzak duruyorum ve en çok bunu bulmakta zorlanıyorum. Doğanın insan için var olduğu, insanın en mükemmel olduğunu düşüncesi ve insan-doğa ayrımı hakim genel olarak bütün hikayelere. Hayvan veya bitkilerin yaşamları hakkında da salt insan gözünden, insanlaştırılarak yorum yapılması da doğa belgesellerinin kaderi gibi neredeyse. Bazı hayvanları iyi bazılarını kötü, bazı coğrafyaları cennet bazılarını cehennem diye etiketlemeleri de cabası. Bu nedenle eğer gerçekten ihtiyaç duyuyorsam yabancı dilde açıyorum videoları ve görseller üzerine soru sorarak izliyoruz birlikte. Ya da kısa ve yorum içermeyen içerikler arıyorum internette.


Reklamlara maruz kalmamak için önce izleyip sonra bilgisayara indiriyorum videoları. Kızım ondan sonra kendisi açıp izliyor neyi merak ettiyse. Reklamların çocuklara, zihinlerine neler yaptığı malum... Ve hatta bizim zihinlerimize de. En güçlü, en güzel, en mükemmel nasıl olunur? Neye sahip olursak ancak güçlü ve güzel olabiliriz. Neye sahip olursak, neyi tüketirsek görüntüyü düzeltebiliriz? Bu soruların cevapları hep reklamlarda! Ve bu cevapların her biri küçücük zihinlere birer pranga.


Bunların hepsi kızım şu an küçük olduğu için böyle. Ne kadar şimdi tercih etmesem de korkmuyorum diğer hikayelerden ve hatta reklamlardan bile. Çünkü soru soruyorum duyduğum, okuduğum, izlediğim her şeye; çoğunlukla yüksek sesle. Cevaplarını bilmek zorunda değilim... Kızıma o soru üzerinden bir ders vermek, kendi bakışımı empoze etmek niyetinde ise hiç değilim. Benim tek derdim soru sorulabileceğini bilsin. Ona sunulan her şeyin bir alternatifi olabileceğini, onun tek doğru olamayacağını, kapıların varlığını bilsin ve kendi kalbinin sesini dışarıdaki tüm seslere, mesajlara, yontma, yönlendirme niyetlerine rağmen duyabilsin.


Bu açıdan bizim için her şey, her içerik konuşulabilir, tartışılabilir ve üzerine soru sorulabilir cinsten. Birçok kitap var kitaplığımızda, şimdilik kızıma okumasam da ileride tartışmak için. Benim tek yaptığım soru sorup çekilmekten ibaret. Kızıma da değil çoğunlukla kendime ve ortaya bütün sorularım... Cevabını bilir ya da bekler gibi değil, gerçekten soru sorar gibi... Yargılar gibi değil, empoze edildiğini hissettiğim düşüncenin, mesajın varlığını kabul eder ancak kendi varlığımı da ortaya koyar gibi. Elbette şimdilik kendi inançlarıma göre seçimler yapıyorum ve kızımın bir gün bütün bu inançlarımı da sorgulayabilmesini ve kendi yolunu bulabilmesini diliyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir cok sevdim... çok...
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.