Ek gıdaya geçiş: Savaşarak mı keyifle mi?

Geçen hafta çocuğun gıda ile ilişkisini anlatan bir yazı paylaşmıştım bu hafta da bizim sürecimizin detaylarını anlatmak istiyorum.


Boncuk kız 6 aylık olunca rutin kontrol ve ek gıdaya geçiş için doktora gitmiştik, o da kısa bir muayeneden sonra bizi beslenme uzmanına yönlendirmişti. Bu beni oldukça sevindirmişti zira sorularım vardı; okumuş, hatmetmiş ve hazırlanmıştım. Uzmanın kafasında net bir reçete olduğundan pek esnek değildi ve sorularımla ilgilenmedi. "Anne sütüne rağmen iyi kilo almış", beni oldukça şaşırtan söylemlerinden biriydi. Bize kızımın hangi gün, hangi saatte, ne kadar, hangi besinden yemesi gerektiğine dair bir program verdi ve bir ay sonra yeniden görüşmek istediğini söyledi. Miktarlar konusunda oldukça netti ve bu beni o anda şartladı tabi. Ne olursa olsun çocuk o miktarı yiyecekti. Çünkü yemesi gerekliydi, yemezse beslenemezdi.


Tam iki hafta savaştım elma püresi ve yoğurtla dolu kaşığı ağzına almak istemeyen kızımla. Ayaklarım geri geri gitmeye başladı en sonunda; elma bile rendelemek istemez oldum. Çocuğunu besleyemediğini düşünmek hele ki taze anneler için öyle zor ki. Başarısızlık, yetersizlik, hayal kırıklığı, öfke, yılgınlık, çaresizlik, korku... Hepsini bir araya getiriyor ve en sonunda burnunu sıkıp yediresin geliyor. Sanki o lokmalar midesinden geçmezse çok kötü olacakmış sanıyor insan. Öyle tuhaf bir şartlanma yani.


Bütün bu duygulardan eşimin "Ne yani 6 ay boyunca sütün hayli hayli yetti de, altı ayı bir gün geçince artık yetmez mi oldu Seda? Rahatla biraz lütfen baksana kızımız sağlıklı, mutlu her şey yolunda." demesiyle sıyrıldım. Dank etti çünkü bir anda. Bu kadar zor olmamalıydı. Savaşmak istemezken savaş çıkarmıştım kızımla aramızda. Sakinleştim ve onu dinlemeye karar verdim. Ben ona yedirmeye çalışırken o bana ne demeye çalışıyordu?


Kaşıkla beslenmek istemiyordu. Benim istediğim zaman, benim istediğim kadar yemek değil, kendi istediğinde, merak duyduğu ya da içgüdüsel olarak ihtiyacı olduğunu bildiği yiyecekten dilediği kadar tatmak istiyordu. Buna başlarda cesaretim yoktu ama sonra BLW (baby lead weaning-çocuk liderliğinde beslenme) ile tanıştım yabancı bir blogda. O zamanlar Türkçe çevirisi yoktu kitabının ve ben de yurtdışından sipariş edip okumaya başladım. Sakinleştim ve cesaretlendim kızımın kendi kendini beslemesi konusunda.


Sonra başladık. Birlikte sofraya oturduk. Biz yerken o da denemek istediği ve benim de onun için güvenli olduğunu düşündüğüm besinlerle kah oynadı, kah yeme alıştırmaları yaptı. Önce büyük, küçük, yumuşak veya sert parçaları tutmayı, ağzına götürmeyi ve damağıyla ezmeyi öğrendi. Genzinin gerisine değdiğinde öğürdü ve bir kaç hafta sonra bir şeyi çiğnerken ağzında ne kadar geriye götürmesi gerektiğini kavradı. İlk iki buçuk ay çok az şey girdi midesine. Bu süreyi yemek yeme olayını kavramak için kullandı, beslenmesini anne sütü ile tamamladı. Başlarda bedenindeki etkisini gözlemleyebilmesine yardımcı olabilmek için besinleri birbirine karıştırmadan verdim. 9. aydan sonra biz ne yiyorsak tuzsuz olarak onun da önüne koymaya başladım. Yerlere dökülme çok olduğu için yer sofrası kurmaya başladık. Kızım 18 aylık olana kadar ailece yer sofrasında yedik keyifle. Çok güzel ve muhabbetle geçiyordu yemek zamanları. Dışarıda yemeğe gittiğimizde yedirmeye çalışmadığım ve o da önüne konmuş yeni tatları denemekle meşgul olduğu için yetişkin çocuk annesiymiş gibi rahattım. Biz sohbet ediyorduk, o yemeğini yiyordu ve hatta arada bize katılıyordu. Keyif alıyorduk yeme deneyiminden.


Tatlara farklı farklı tepkiler verdi, besinlerin bedenine ne yaptığını dinledi ve ona göre bazılarını seçti, bazılarını erteledi. Karnabahar onu rahatsız etti ve 1,5 yaşına kadar bir daha elini sürmedi. Karnabahara bedeni hazır olduğunda ise yeniden denedi. Kabızlık yaşadığında kayısıya gitti eli, muza değil ve kırmızı meyvelerin ona dokunduğunu hissedince yine 1,5 yaşına kadar tabağına konsa bile yemedi.


Bedeniyle gıdanın ilişkisinde öyle farkında öyle bilinçli görünüyordu ki şaşırdım. İnsana bakış açımı sorgulamama neden oldu kızımın gıdaya yaklaşımı. İnsan doğasına güvenmediğimi, inanmadığımı onu "geliştiren ve öğreten" biri olmazsa asla kendi için doğru olanı yapmayacağına inandığımı gördüm. Beslenmeyi, öğrenmeyi ve sağlığı ne kadar dışşallaştırdığımızı, güvenmekten korktuğumuzu anladım. Ve insanla ilgili her konuya; hamilelik, doğum, çocuk gelişimi vb önce güven penceresinden bakmaya başladım. Çocuk bedeninin, kendi zamanlamasının, kuruduğu ilişkilerin farkındaydı. Sağlıklı, iyi ve güvende olmak istiyordu ve doğal olarak bu tercihleri yapmaya yatkındı. Tabi eğer müdahale edilip durum bir savaş haline gelmezse veya tercihleriyle bize bir derdini anlatmaya çalışmıyorsa.


Bunu içselleştirmek kolay olmadı bizim için. Ne kadar yediğine karışmamak, sağlıklı seçenekler sunup, tercihlerinden dilediği kadar yemesine izin vermek çok zordu. Belli gıdaların daha üstün olduğunu ve çocuğun ihtiyacını bilemeyeceğini düşünmeye programlanmıştım büyürken. Dayanamayıp kızımı manipüle etmeye çalıştığım zamanlar oldu. Gıda ile ilgili içimdeki inançlar, örneğin yumurtasını yemezse çok eksik kalacağına dair düşünceler beni zorluyordu. Geriliyor, yemezse sinirleniyor ve dilimi ısırmaya başlıyordum zaman zaman. Hele ki annem eve gelip de "ama daha yumurtasını yemedi" dediyse vay halime!


Bende post-itler astım mutfak dolaplarına sakinleşmek için:

"Bu onun bedeni, ihtiyaçlarını iyi biliyor bunu gözlemliyorsun. Gevşe!", "Bir gıdanın diğerine üstünlüğü yok, o neye ihtiyacı varsa onu seçiyor!", "Yediği miktar şu an ihtiyacı olan kadardır, işte o kadar!"...


Kızım uzmanların tavsiye ettiği yeme programına uymuyor ama kendi ihtiyaçlarına göre oldukça dengeli besleniyordu. Büyüme atakları boyunca bir iki hafta protein, kalsiyum ve mineral ağırlıklı seçimler yapıyor, atak geçip de hareketlendiğinde karbonhidrat, meyve istiyor, mevsimlere göre de tercihleri değişiyordu. Bunu görmeyi ve rahatlamayı zamanla öğrendim.


Kızım için her şey çok normaldi. Bedeni nasıl ve ne şekilde büyüyeceğini biliyor, ihtiyaçlarını tespit ediyor ve eğer içimdeki sesleri susturup onu dinleyebilirsem bunu bana çeşitli şekillerde ifade ediyordu. 9 aylık konuşmaya başladığı ve 11. ayından itibaren istediği yemeklerin isimlerini bana söylediği için biliyordum bunu; gerçek bir farkındalıkla seçim yapıyordu. Tek mesele benim o an insana, bebeğe, insan doğasına güvenmeyen düşüncelerimi fark edip etmediğimdi. Kendimi duydum, sakinleşmek için yollar buldum. Kızımı dinledim ona kendini ifade etmesi için alan açtım. Besinle ilişkisinin 5 yaşında hala bu şekilde devam ettiğini görmek beni mutlu ediyor şimdi. Arada sevdiği ve sevmediği şeyler oluyor bizim gibi ama ben öyle bakmıyorum olaya o bir yemeği yemek istemediğinde. Şu an buna ihtiyacı yok diyorum "sevmiyor" kısmına kendimi şartlamıyorum. Gerçekten de öyle oluyor üstelik. Bir sonraki sene yeniden mevsimi geldiğinde ya da bir iki ay içinde yemeye başlıyor yeşil fasulyeyi mesela. O sırada tercih etmediği bir yemek var ise dolaptan istediği şeyi seçip sofraya oturuyor. Biz yemek yerken o meyve, yoğurt ya da peynir zeytin yiyor.


Bunu yapabilmek kolay demiyorum, gerçekten zaman alıyor ama insanın üzerinden öyle bir yük kalkıyor ki... Kendinle uğraşıp değiştiğine değiyor.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Sedacığım yazılarını beğeniyor ve takip ediyorum.Torunumda böyle uygularız inşanlah nasipse .Çocuklar yemediği zaman çok üzülür yeterli beslenemez gelişemez zannedip onlarıda kendimizi de üzüyomuşuz farkında olmadan (Cahillik)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.