Oyuna izin vermek
Bazı sabahlar yataktan kalkar kalkmaz bahçeye çıkıyoruz Cemre'yle. Amaçsız. Öylesine.
Yürürken bir şeyler dikkatimizi çekiyor, topluyoruz; yapraklar, tohumlar, yaban arısı larvalarına yuva olan mazılar, palamutlar, çiçekler, otlar ve yosunlu dal parçaları... İlgimizi ne çekerse artık... Buraya özgü sayılmaz bu toplayıcılığımız. Şehirdeyken de böyleydik biz. Sahildeyken de.
Sonra birden aklımıza bir şey geliyor. “Acaba olur mu ki?” diyoruz, oturuyoruz anne-kız masaya ve sonucunda ne olacağını bilmeden üretmeye başlıyoruz birlikte. Bazen de ayrı ayrı. Bazense sadece ben ya da o.
Geçenlerde Anadolu palamut meşesi ağacının palamut kadehinden orman cinlerine şapka ve saç yaptık. Dallardan beden, içine yün doldurulmuş kumaş parçalarından baş, sonra eski perde ve tüllerden elbiseler. Budak parçalarından sandalye ve masalar. Bir oyun çıktı ki sormayın!
Sonra buraların kuruttuğum otlarından (kekik, çaltı, katırtırnağı, dağ çayı vs.) ve palamutu üstünde meşe dallarından, bir de kuş tüylerinden buketler yaptım eve süs diye. Ağaç dallarına mazılar takıp, yanına da mandalalar, rüya kapanları katıp duvara astım. Öyle güzel oldu ki!
10 dakikalık bir yürüyüşe çıkıyorsunuz, sonra evinize envai çeşit süs, dostlarınıza hediye, çocuğunuza oyuncakla dönüyorsunuz. Bayılıyorum buna!
Eskiden yaratıcı biri olmadığımı söylerdim hep. İçin için üzülürdüm. Ne zaman kendi elleriyle bir şey yapmış birini görsem, imrenir ve benim aklıma gelmez ki hiç böyle şeyler derdim. "Zaten hayal gücüm pek yoktur benim. Yaratıcı biri değilim. Daha çok analitik ve realistim."
Yaratıcılığı, müzik bestelemek ve şaheser resimler yapmak diye kodlanmışım okulda. Sanırım sanat anlayışı bununla sınırlı bir eğitimden geçtiğim için böyle kazınmış aklıma. Övgü alamayıp desteklenmedikçe de ben yapamam demişim kendime herhalde. Daha az önce hiç denemediğim halde "Ben müzik besteleyemem zaten" diye bir düşünce bile keşfettim içimde.
Oysa Cemre'nin hiç böyle bir düşüncesi yok. Öyle çok seviyor ki halini, aklını ve kalbini müzikle ifade etmeyi. İki yaş civarından beri şarkı üretiyor kendi kendine. Bazıları hala dilimize pelesenktir bizim. Unutmayız melodisini ve sözlerini, arada söyleriz birlikte:
"Büyüyorum gibi sankiiiii ama büyüyemiyoruuuum". (Yaş ikiyi az geçe)
Kendini akışına bırakması ne güzel şey insanın. İçindekinin akmasına izin vermesi... Ben de öyle yapıyorum işte bir süredir. Ve yaratıcı tarafımı keşfediyorum.
Sırf meraktan, o an içimden geldiğinden bir malzemeye odaklanıp onunla çeşit çeşit yiyecek hazırlıyorum. Fermentasyona eğildiğim bir zaman dilimi vardı mesela, çiçek ve meyve mayaları icat ettiğim, meyve gazozları denediğim, kekikten yoğurt mayası uydurduğum ve daha önce hiç yemediğim şeylerin bile turşusunu kurduğum.. Bu bahar da buranın otlarına sardım ve yerel olanı hayal gücümle çeşniledim. Topladığım kuş tüylerinden kolye ve küpeler, deniz kabuğundan takılar yaptım. Bazen de birinden ilham aldım ve onu bambaşka bir şeye dönüştürdüm elimde. Bazen de yazdım. Denemeler, köşe yazıları, hikayeler... Yaratıcılık yalnız müzik, edebiyat ve resimde değilmiş ki, severek, neşeyle yaptığımız ve içine kendimizi kattığımız her şeyde! Oyun haline bir kere girince, kendiliğinden çıkıyormuş ortaya.
Daha önce izin vermemişim ki hiç kendime oyun oynamak için. Şimdi veriyorum.
Mükemmel olmamaya izin veriyorum. Kusurlarını seviyorum üretimlerimin ve hatta onları kusur olarak bile görmüyorum. Meraklarımın peşinde koşmak için izin veriyorum kendime ve de öğrenmekten keyif almak için... Öylece durmak, hiçbir şey yapmamak için izin veriyorum ve ancak içimden geldiğinde başlamak için… Baskı ile çalışmamak, kendi hızımda ilerlemek, yarım bırakmak, vazgeçmek, yeniden denemek, sezgilerime güvenmek ve oluruna bırakmak için...
Bedenime güvenmek, onu dinlemek için izin veriyorum kendime. Bedenimi sevmek ve utanmadan içimden geldiğince dans etmek için. Şarkı söylemek ve kendim olmak için.
İşte böyle! Ben izin verdikçe bir zaman geldi ellerim kaşınmaya, içim gıdıklama yani başladı. Ne çıkacağını bile bilmeden oturdum masaya, canım ne çekiyorsa onu aldım yanıma…
Oyun oynuyorum şimdi.
Meğer ne oyuncu, ne yaratıcı imişim. Meğer içimdekinin akmasına izin verince nasıl da heyecanlanır ve neşelenirmişim.
YORUMLAR