Yok
Geçenlerde derdini anlamak ve onun da kendini duyabilmesi için ona alan açmak için epey emek verdiğim bir arkadaşım bana onu anlamadığımı söyledi. Fark etmiştim esasen. Anlamıyorum diye düşünmedim ama ona ihtiyacı olan desteği veremediğimi hissetmiştim, bunu onunla paylaşmıştım daha önceden.
Elimden gelenin en iyisini yapmak için çabalarken bir sitem olarak "beni anlamadın"ı duymak benim için o an oldukça üzücü olmuştu. Daha doğrusu kızdım. Sonra sakinledim. Düşündüm. İhtiyacı olanı seziyordum ama veremiyordum. Onun aradığı şey bende yok diye bir cümle çıktı içimden. Neden? Bir süre kaldım bu soruyla.
Fıtratımı düşündüm, insanlar benden destek istediğinde belli şekillerde yanıt veriyordum. İhtiyaçlarını seziyor ve eğer temel ihtiyaçlar ise onları karşılıyordum. Eğer yiyecek, rahatlık, sıcaklık, su vb. gibi temel ihtiyaçlar değilse söz konusu olan, hangi döngünün, hangi durumun, davranış ya da inanç örüntüsünün bozuk, artık o kişinin iyiliğine hizmet etmeyen durumda olduğunu sezen, fark eden tarafım devreye giriyordu ve "düzeltme" yapıyordum. Şu an yolculuğumun neresinde bulunduğuma dair bir yön hissim vardı. Bazen, ihtiyaç duyulduğunda, yön veriyordum. Belli biçimde çalışan bir zihinsel gücüm vardı, gerektiğinde zihin enerjimle yanıt veriyordum. Bunlar benim tasarım haritamda (human design haritası) "tanımlı" (ben de sabit biçimde akan, hep var olan) enerjilerim (davranış ve inanç örüntülerim). Bunlar benim yeteneklerim ve bütüne hizmetlerim aynı zamanda. "Ben" diye bildiğim şeyler ezelden beri. İhtiyaç karşılamak, düzeltmek, yön vermek, zihinsel biliş...
İnsan ilişkilerimde bu özelliklerim sezilir ve bana bu yetenekler üzerinden gelir talepler, kolaylıkla yanıtlarım. Bazen de ben destek vermek isterim, o kişi benim verebileceğim desteği istemez ya da aradığı o değildir, çabalarım ama ulaşamam... Yorulurum. Kendimi ya da onu suçlama eğilimim olur.
Verebileceğim şeylerin sınırları, hisleri bellidir. Bunu kendimde hep gözlemledim. "Düzeltme" enerjim şefkatli değildir örneğin. Çünkü o hayatta kalma mekanizmasıdır, dalaksaldır, bozuk olanı ayıklamak ister bir an önce. İhtiyaç karşılama biçimim de hızlı ve adrenalin doludur çünkü kök çakramdan, adrenal bezlerimden gelir. Kendime şefkat göstermeyi öğrenmek büyük bir yolculuktu benim için. Başkalarına şefkat göstermek de öyle. Hemen ilk anda yapabildiğim bir şey değil. Şefkat tasarım haritamda yok. O benim babamda var olan bir enerji. Sistemdeki adıyla kapı 27.
Her zaman en dengeli haliyle yansıtamam verebileceğim desteği. Bazen baskı mekanizmalarım hızla devreye girer. Bazen duygu durumum dengeli olmaz. Bazen de direnç hissederim vermek ile ilgili. Farkındalıkla dengelemeye çalışırım kendimi. Bazı zamanlarda ise karşımdaki benden kendi özsevgisini, özdeğerini, özyeterliliğini ister. Dolduramayacağım kadar büyük bir boşluk... Yapamayacağımı bilirim. Geri çekilirim. Bende değildir çünkü o. Başkasından alınabilecek bir şey değildir.
Arkadaşımın beni anlamıyorsun demesi üzerine bi' düşündüm. Beni anlamadığını düşündüğüm zamanlara gittim insanların. Annemle babama, Asım'a kızdığım zamanlara mesela. Aradığım şey neydi? Neyi destek olarak anlıyordum ben? Asım'ın haritasına baktım. Aradığım birçok şey onda vardı ve aradığım birçok şey de onda yoktu. Beni anlamadığını düşündüğüm zamanlarda kendi fıtratına göre elinden geleni yapıyordu. Hayatı ve ona doğru gelen olayları nasıl okuyor, nasıl cevaplıyorsa fıtratına göre, tam olarak öyle yapıyordu. Beni anlamadığını düşünüyordum çünkü o an ihtiyacım olan şey onda yoktu. Bu kadardı. Arkadaşımın aradığı desteklenme biçiminin bende olmayışı gibi.
Bi' hafifledim. İnsanlara veremediğim için, bende olmadığı için kendimi suçladığım onca şey için kendime kızmayı bıraktım. Özkabul ile genişledim bir an. Sonra insanlarda olmayan şeyler için onlara kızmayı bıraktım. Hamileyken bedensel durumumu anlamadığı için Asım'a fena bilenmiştim. Doğuma giderken doulama ve yine Asım'a ihtiyacımı anlamadıkları için çok sinirlenmiş, güvenimi kaybetmiştim. En canlı "anlaşılmadım" anları onlardı zihnime gelen. Bıraktım.
Çok acayip bir öğrenme düzeni bu. Hayat. İlişkiler.
Çok uzun bir süredir anlaşılma eşiğini geçtiğimi düşünüyorum ilişkilerimde. "Zemin" isimli yazımda bahsetmiştim biraz. Kendi derinliğime öyle indim ki uzun bir süredir sohbet ederken kurduğum cümleler oradan doğru akıyor dışıma. Sonra anlaşılmıyor sözlerim normal olarak. Bu yalnızlaşma sürecinde fark ettim, insan kendini anladığında çözülüyor düğümlerin hepsi. Belki de bütün bu yolculuk kendini anlamak, kendine anlayışla yaklaşmak, özşefkat gösterebilmek ile ilgili.
Kısaca suçlayacak kimse yok. Çünkü basitçe aradığımız her ne ise karşımızdakinde "yok". Bana vermiyor değiller yani istediğim şeyi. Eğer aradığım o kişide "var" ve veremiyorsa yine aynı şey. Önündeki engel benimle değil, kendine yönelik dirençleriyle, korkularıyla ilgili. Veremiyorsa o zaman "o an için" o kişide "yok" aradığım, istediğim.
E peki ne olacak? Bilmem. Yokluğu yaşayacağız. Deneyimleyeceğiz belli ki. Öğreneceğiz. Belki kendimize vermeyi, belki de özkabul ve insanları kabul ile genişlemeyi...
Yok çünkü.
Sadece yok.
YORUMLAR