Diital ebeveyn olunca ben…
Birçok yazımda, kitaplarımda, konferanslarımda gençlerin, hatta çocukların sosyal ağları ve akıllı cihazları kullanma şekli - yaş sınırı ile kaygılarımı uzun uzun anlatmıştım. Ancak bu sorunsalı, bu defa çocuğu akıllı cihazlarla tanışan, sanal dünyaya adım atan dijital bir ebeveynin bakış açısıyla paylaşarak birlikte beyin fırtınası yapalım istiyorum.
“Gururluyum, ancak...”
Bu konuyla ilgili yazan, çizen, araştıran ve üniversitede dersini veren bir akademisyen olarak, ‘algıda seçiciliğim’ olsa gerek... Ektiklerimi biçtiğimi görmek öncelikle beni çok gururlandııyor. Çünkü; oğlumun sanal dünyada bekleyen ‘tehditler’ konusunda ‘korkuları’ değil ‘farkındalığının’ olduğunu bilmek keyifli bir süreç.
Örneğin; sakıncalı bir içerik, fotoğraf, video, sohbet vs. gönderildiğinde kişisel bilgilerini paylaşmaması gerektiğini biliyor olması veya sanal dünyada merak ettiklerini gizli saklı değil sorarak öğrenmeye çalışması, siber zorbalığa maruz kalmaması için ya da da kaldığında bulduğu çözümleri gururla izliyorum.
“Endişeliyim, mücadele halindeyim...”
Buraya kadar her şey güzel, hoş. Mutluyum, gururluyum. Ancak bir o kadar endişeliyim. Akıllı cihazları kullanma süresi, sosyal ilişki içinde olduğu arkadaşlarından duyduğu her bilgiyi üstelik ‘zararlı’ olacağı konusunda fikrim olmayan siteyi, videoyu merak ediyor olması hatta ısrarı... Bu konuda sizler gibi ben de ‘mücadele’ halindeyim. Ya da sizin korumaya çalıştığınız o dünyaya giren arkadaşlarından öğrendiği ‘konuşma biçimi, şakalarını” taklit etmeye çalışmaması için onu ikna etmeye çalışmak...
Sanal mecrada; yeni bir konuşma ve yazı dili kullanıyorlar
Evet anlıyorum onlar bu teknolojiye doğmuş çocuklar vs. kimliklerini inşaa etme süreci bizim ne ‘çocukluk’ ne de ‘ergenlik’ dönemimizle hiç ilgisi yok. Evet kabul ediyorum. Onların kendi aralarında geliştirdikleri farklı bir dili var. Hatta kullandıkları tuhaf bir yazım dilleri bile var. 'Merhaba' yerine 'mrb', 'selam' yerine 'slm'...
Sosyal medyada olmadığı halde oğlum şimdilik bu sürece dahil değil. Ancak yaşıtlarının, gördükleri her şeye sahip olmakla kalmayıp, tükettiklerini de sosyal medya hesaplarından ‘teşhir’ etmek isteme halleri, 'mahremiyete' bakış açısının değişmesi... Kaygı verici. Benim ebeyven olarak sorunum ise bu noktadana sonra başlıyor. Görüyorum ki; onları bu dünyadan ne kadar uzak tutsanız da sosyal ilişki içinde olduğu yaşıtlarının anlattıklarını, öğrendiklerini keşfetmek istiyorlar. Merak ediyorlar. Bazen takilt ediyor. Onlara ait bir yeni bir cihaza sahip olmamayı ise yarım kalma hali, sanki bir koşunun gerisinde kalmak gibi algılıyorlar. Örneğin;
Dijital anne olunca...
- Arkadaşım sosyal medya canlı yayın yapmış. Yüzlerce kişi izlemiş, yüzlerce kişi beğeni yapmış. Bu haftaki maçımda sosyal medya hesabında ben de canlı yayın yapabilir miyim?
-Senin sosyal medya hesabın yok ki !
-Açalım hemen anne. Lüften
-Yüzlerce kişinin arkadaşını tıklaması sence ne anlama geliyor?
-Çok popüler olduğunu gösteriyor.
Kocaman bir şaşkınlık. Üstelik sosyal medya hesabı olmayan oğlumun bu ‘algısı.’ Ona ‘anı’ yaşamının daha keyifli olduğunu, birilerinin onu ‘gözlüyor’ olmasının onun için neden önemli olduğunu, karşılıklı soru-cevaplarla, ‘hayır’ kelimesini kullanmadan ama mutlaka ‘hayır’ diyerek öğretmeye çalışmak emin olun ki çok yorucu bir süreç. Üstelik bu konuşma birkaç hafta sonra farklı bir teklifle tekrarlanınca…
-Anne, artık bir sosyal medya hesabım olsun istiyorum, benim dışımda herkesin bir sosyal medya hesabı var ama...
-Biraz daha beklemen gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü…
Çünküleri tekrar tekrar anlatmak. Yeniden başa dönmek... Ya da...
-'Bir arkadaşım izlemiş, çok komikmiş' ya da, 'Çok eğlendirici bir oyun varmış lütfen satın alalım' ya da 'Bir video varmış çok komikmiş izleyebilir miyim?'
-Birlikte araştıralım, içeriğinde yaşına uygun olmayan şiddet, cinsellik, nefret söylem vs. yoksa, en önemlisi senin kişisel gelişimine bir katkısı varsa, anlaştığımız süreleri kullanarak olumlu yanıt verebilirim.
-O zaman hemen gidelim alalım, izleyelim, görelim...
Şeklinde devam eden, bitmeyen replikler...
“Hayır demeden hayır demek”
Biliyorum ki; ona 'hayır' yanıtı verirsem mutlaka bir şekilde o oyunun ya da içeriğin benzerini arıyor olacak sanal dünyada. Sorun da bu noktada başlıyor. Yasaklanan şeyi keşfederken daha zararlı bir içerikle karşılaşıyor olmaları... O neden 'yasaklamak' yerine korkutmadan farkındalıklarını artırmak en doğrusu.
Üstelik onların bu mecralarda ‘sanal zorbalığa maruz’ kaldığını bilmek... Bu nedenle bu süreci, ‘güvene’ dayalı ilişki kurulmaması durumunda yaşadıkları ‘zorbalığı’ da gizliyor olduklarını biliyor musunuz?
Onların sanal zorbalığa neden ve nasıl maruz kaldıklarını biliyor musunuz?
Örneğin İngiltere’de yapılan son araştırmada 12 ile 20 yaş arasındaki 10,020 kişi içinde yüzde 42’si Instagram üzerinde, yüzde 37’si Facebook üzerinde ve yüzde 31’lik kesim de Snapchat platformunda siber zorbalığa maruz kaldıklarını belirtmiş. Sanal zorbalığa maruz kaldıkları konuların başında ise; dış görünüşleri geliyormuş... Ayrıca yüzde 24’lük kesim, mahrem, kişisel bilgilerini, fotoğrafları ya da videolarının ya da bir arkadaşıyla yaptığı özel sohbetlerinin kendi istekleri dışında paylaşıma uğradığı belirlenmiş.
Korkutmadan, yasaklamadan bir çözüm mümkün mü?
Sonuçları ise okuldan uzaklaşma, depresyon hatta ölümle sonuçlanacak kadar yıkıcı olduğuna dikkat çekiyor uzmanlar. Kısacası; bu mecra derin, mevzu derin. Hayır demeden,korkutmadan, yasaklamadan ‘doğruları’ anlatmak. Peki nasıl?
Konuyu bir sonraki yazımda konuşmak üzere sevgiyle kalın her zaman ...
YORUMLAR