Okulda şiddeti unutamayan yarının gençleri...
Geçtiğimiz günlerde, gündeme gelen bir haberle sarsıldım. İddiaya göre, Bolu'da bir öğretmen, tahtaya çıkardığı ilkokul öğrencisi sorduğu soruyu bilemeyince önce öğrencinin kulağını çekti, sonra tokat attı. Şiddetin saniye saniye görüntülendiği videoda, şiddete uğrayan minik öğrencinin ise, korkudan sesini çıkaramadığı görülüyor. Ve bu görüntülerin yer aldığı video sosyal medyada paylaşıldı. Ancak inanılmaz olan ise, bazı öğrenci velilerinin “öğretmenimizi seviyoruz” temalı imzalı dilekçe vermesi oldu. Konuyla ilgili soruşturma sürüyor.
Haberi izleyince yüreğimde tüm kelimeler sustu. Bir öğretmen, gözünün bir damla yaşına kıyamadığmız çocuklarımızı şiddet uygulama hakkını neden bulur? Bilmez mi o çocuk, yıllar geçse de o tokadın izlerini asla silemeyecek yüreğinde.
Maalesef biliyoruz ki, bu olay ne ilk ne de son olay olacak. Neredeyse her gün özneleri ve koordinatları farklı “şiddet temalı” sayısız benzer başlıklı haberleri okuyoruz:
"İşitme engelli çocuğa öğretmen dayağı"
"D harfini okuyamayan ilköğretim 1. sınıf öğrencisine tokat"
"Öğretmen tokat attı, elbise askısı gözüne girdi"
"Öğrenciye şiddet kameralarda"
****
Şiddet o kadar bulaşıcı bir hale gelmiş ki… Bazen ise şiddete uğrayan, öğretmenler oluyor:
"Anakokulunda öğretmene şiddet"
"Öğretmene veliden tokat"
"Öğrencilerinin gözü önünde tokat kameralarda"
"Öğretmene dayak atan öğrenci"
"Müdürden öğretmene şiddet"
****
Peki, eğitimde şiddet olgusuna ilişkin akademik araştırmalar ne diyor? Araştırma, Mustafa Gündez tarafından yapılmış. 2009-2010 eğitim-öğretim yılında Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde eğitim gören 400 son sınıf öğrencisiyle yapılan görüşmenin ardından çıkan sonuçlar ise şöyle:
“Kolumu ters çevirip bekletti”, “Kitap fırlattı ve suratım kesildi, dikiş atılmıştı.”
“Flütle başıma vurdu,” “öğretmen sandalyesini başıma fırlattı.”
“Diğer bir öğrenci ile kafalarımızı tokuşturdu.”
“Başıma anahtarla vurdu,” “Saçımın arkasından tutarak havaya kaldırdı.”
“Kulak memesinden sıkarak avuç içiyle alnıma vurdu.”
“Ezberleyemediğim kıta sayısı kadar elime sopa vurdu, sınıf başkanı olduğum için bana iki kat vurdu.”
****
Ya da psikolojik şiddet... İlköğretimde yaramazlık yaptığı için öğretmeni tarafından ders alsın diye çöp kovasına oturtulmuş, bir diğer öğrenci de sınıftaki askılığa ceketinden asılmış. Ortaokulda gürültü yaptığı için bir öğrenci eşek gibi bağırmaya zorlanmış.
Örneğin, bir öğretmen ödev yapmadı diye ayakkabısının altını öğrencinin kafasına sürtmüş. Bir diğeri, öğrenciye başında sandalye taşıtmış. Bir başkası, yaramazlık yapan öğrencisini kravatından kalorifer borusuna bağlamış.
Yukarıdaki araştırma sonuçları üniversite öğrencilerine sorularak elde edilmiş. Görüyoruz ki, yıllar geçse de üniversite öğrencisi olsa da her biri ilk, orta ve lise yıllarında uğradıkları ya da tanık oldukları şiddeti hala hatırlıyorlardı.
Bugün, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı. Asırlık gururumuz, vefayla anacağımız Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ümidimiz gençliktir..." dediği gibi, onlara güvenmeli, inanmalıyız dedik bir kere daha.
Peki, “ümidimiz” dediğimiz bu gençliği, eğitim sisteminde yarınlara nasıl hazırlıyoruz? Şiddet sarmalıyla henüz anasınıfında tanışan çocukların yaşadıkları tramvaya ilişkin ne yapılıyor? Yukarıda aktardığım araştırmada da görüldüğü gibi, her birinin kalbi hala kırgın, atılan tokadı, verilen cezayı, sözlü hakareti, psikolojik şiddeti, “haksızlıktı”, “çok utanmıştım”, “korkunçtu” diye unutamadıklarını çok net ifade ediyorlar. Peki, “yarınlarımız” dediğimiz gençlerimiz, bugünlere kadar taşıdıkları şiddetin darbesiyle kırılmış kanatlarıyla nasıl havalanabilecekler, yarınlara, huzurla kanat çırpabilecekler?
Eğitimde şiddet olgusuna ilişkin çözüm ne olmalı? Bu konuyu bir sonraki yazımda tartışmak üzere, iyi dileklerimle…
YORUMLAR